Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor:
O Allah ki sizi bir nefisten inşa etti: Karar kılınacak yer ve emânet edilecek yer (kıldı). [1]
Yine buyuruyor:
Allah onun karar kılacak yeri ve emanet edilecek yeri bilir. [2]
Karar kılınacak yer, meni ve yumurta keseleridir. Emanet edi*lecek yer de, ölümden sonraki berzah âlemidir.
Müslim, îbn-i Mes’ud (Radıyallahû anh) ‘dan rivayet ettiğine gö*re, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seîlem) şöyle buyurdu:
Şehidlerin ruhları, Allah katında, (Âhirette) yeşil kuşların içle*rine girerler, gündüzleyin Cennette, istedikleri gibi gezerler. Sonra Arşın allında bulunan kandillerin içine barınırlar.
îmam Ahmed, Ebû Dâvud, Hâkim, Beyhaki, ibn-i Abbâs (Ra*dıyallahû anh)’dan rivayet ettiklerine göre, Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
«Uhud’da, arkadaşlarınız vurulduğu zaman, Allah onların ruhla*rım yeşil kuşların içine koydu. Cennet gündüzlerinde, gelir. Cennet meyvelerinden yerler. Sonra Arşın altında asılı olan altın kandille*rin içinde barınırlar.»
Saîd bin Mansûr, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anh)’dan rivayet et*tiğine göre şöyle demiştir:
«Şehîdlerin ruhları, yeşil kuşların içine girerler. Cennet ağaç*ları içinde uçuşurlar, meyvesinden yerler.»
Baki bin Muhalled, Ebû Said-i Hudri (Radıyallahû anh) ‘dan ri*vayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Şehidler, sabah gelir, akşam giderler. Sonra Arşa asılı kan*dillerin içine barınırlar. Cenâb-ı Hakk onlara:
— Size yaptığım ikramdan daha üstün bir ikram biliyor mu*sunuz? der.
Onlar ise şöyle derler:
— Hayır, fakat ruhlarımızın cesedlerimize iade etmeni isteriz ki, bir daha savaşıp senin yolunda şehid düşelim.
Hennad bin Sirri, «Zühd» kitabında ve ibn-i Mende, Ebû Said-i Hudri (Radıyallahû anh) ‘dan Resûlullah’dan şöyle buyurduğunu ri*vayet etmişlerdir:
«Şehidlerin ruhları, yeşil kuşlar içinde, Cennet bahçelerinde ge*zinirler. Sonra Arşa asılı kandillerin içinde barınırlar.»
Sonra Allah ile onlar arasmda yukardaki konuşma geçer-;-,
Ebû Şeyh, Enes (Radıyallahû anh)’dan, Resûlullah (SallfStâhû Aleyhi ve Sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.
«Allah şehitlerin ruhlarını arşa asılı kandiller içinde barınan, ak kuşların cevfinde diriltir.»
İbn-i Mende, Saîd bin Süveyd’den rivayet ettiğine göre, o ibn-i Şihab’dan müminlerin ruhlarının nerede barındıklarını sormuş. Ibn-i Şihap demiş:
«Bana ulaştı ki, şehidlerin ruhları, Arşta uçuşan yeşil kuşlar gi*bidirler. Gelir sonra, Cennet bahçelerine giderler. Her gün Cenâb-ı Hakk Sübhanehu ve Teâlâ’ya gelir, ona selâm verirler,
Ibn-i Ebi Hatem, İbn-i Mes’ud (Radıyallahû anh) ‘dan rivayet et*tiğine göre, şöyle demiştir:
«Şehidlerin ruhları Arşın altında kandiller içinde yeşil kuşların cevfindedirler. İstedikleri gibi Cennette gezerler. Sonra kandillerine dönerler… Mümin çocuklarının ruhları ise serçelerin içine girerler. Cennette istedikleri gibi gezerler.»
Ebû Derda (Radıyallahû anh)’dan rivayet edildiğine göre; . Kendisinden şehidlerin ruhları sorulmuş. Demiş ki:
Onlar yeşil kuşlardır. Arşa asılı kandiller içindedirler. Cennet bah*çelerinde istedikleri gibi gezerler.»
îmam Ahmed, Abd ve ibn-i Ebi Şeybe, Teberani, Beyhaki, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anh)’dan sahih bir sened ile rivayet ettikleri*ne göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Şehid ruhları, Cennet kapısında geniş bir bulut üzerinde yeşil bir kubbe içindedirler. Sabah akşam, rızıklan cennet’den onlara gi*der.
Hannad bin Sirrî «Zühd» kitabında ve ibn-i Ebi Şeybe, ibn-i Ka’b’dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
-Şehidler, Cennet meydanlarının bahçeleri içinde kurulan kub*beler içindedirler. Onlara bir öküz bir de balık gönderilir, dövüşür-‘ ler. Şehidler onlarla oynarlar. Bir şeye muhtaç oldukları zaman, p iki hayvandan biri diğerini öldürür, şehidler ondan yerler. Onda Cen*netteki her nimetin tadmı bulurlar.
Buharı, Enes (Radıyallahû anh)’dan rivayet ettiğine göre Harise (Radıyallahû anh) katledildiğinde anası;
Yâ Resûlallah, benim Harise’ye olan bağlılığımı biliyorsun, eğer Cennette ise sabrederim. Eğer Cennette değilse, ne yapacağımı bi*lirsin, dedi. Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu:
-Cennetler çoktur. O ise en yüksek Cennet olan Firdevs’dedir.
îmam Malik, İmam Ahmed, Nesai sahih bir sened ile Ka’b bin Malik (Radıyallahû anh)’dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Mü’minin ruhu. Cennet ağacına konan, ondan yiyen bir kuş*tur. Sonra kıyamet gününde Allah onu cesedine iade eder.
Tirmizi’nin rivayeti ise, şöyledir:
«Şehidlerin ruhları, Cennet meyvesi veya Cennet ağacıı yen yeşil kuşlar içindedirler.»
. îmam Ahmed, Teberani hasen bir sened ile, üjnm-ü Hani dıyallahû anhâ)’dan rivayet ettiklerine göre;
O Resûlullah’a:
— Biz öldükden sonra, birbirimizi görüp ziyaretleşecek diye sordu.
Resûlullah ise şöyle cevap verdi:
— «Ruh Cennet ağacından yiyen bir kuş olur. Kıyamet günü gel*diğinde her nefis cesedine döner.»
îbn-i Sa’d Mahmûd bin Lebid tarikiyle Ümm-ü Beşir bin Berrâ (Radıyallahû AnhümVdan rivayet ettiğine göre;
O Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)’den, ölüler birbirini tanır mı diye sormuş.
Buyurmuş ki:
Ellerin kurusun; itminan ile Allah’a inanmış bir ruh Cennette yeşil bir kuştur. Eğer ağaç başında kuşlar tanışıyorsa, onlar da ta*nışır.
İbn-i Asâkir, ibn-i Lahia yoluyla, Ebul-Esved’den, o da ümm-ü Ferve bint-i Muâz es-Süllemiye’den o da Ebû Mârufun hanımı Ümm-ü Beşir (Radıyallahû anh)’dan rivayet ettiğine göre;
O Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)’den «Öldükten son*ra görüşecek miyim,» diye sormuş. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurmuş ki:
«Ruh, ağaçtan yiyen bir kuş olur. Kıyamet günü geldiğinde ce*sedine girer.»
îbn-i Mâce, Teberâni, Beyhakî, Sahih bir sened ile, Abdurrah-man bin Ka’b bin Malik’ten rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
«Ka’b Ölüme yaklaştığında, ümm-ü Beşir binti Berrâ (Radıyal*lahû anhünı) yanına geldi.
— Yâ Ebâ Abdurrahman şayet filanı görürsen benden ona se*lam söyle, dedi.
Abdurrahman:
— Yâ Ümm-e Beşir Allah seni bağışlasın, bununla ilgilenecek vaktimiz olmaz, dedi.
Ümm-ü Beşir:
— İşitmedin mi Resûlulllah buyurdu:
«Müminin ruhu istediği gibi Cennette gezer. Kâfirin ruhu da Cehennemde hapsedilir.» Abdurrahman:
— Evet, dedi. Ümm-ü Beşir.
— İşte, bahsettiğim şey budur.
tbn-i Mende, Taberani, Ebû Şeyh, Dumrate bin Habip (Radıyal*lahû anh) ‘dan mürsel olarak rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)’den müminlerin ruh*ları soruldu. Buyurdu ki:
«Onlar yeşil kuşlar içindedirler. Cennette istedikleri gibi gezer*ler.»
Yâ Resûlullah kâfirlerin ruhları nerde olur?., dediler.
Buyurdu ki:
«Onlar Cehennem’de hapsedilirBeyhaki Şuâb»da İbn-i Ebi Dünya, «Menâmat» Saîd bin Müseyyib’den rivayet ettiklerine göre;
Selmân-ı Fârisi ve Abdullah bin Selâm (Radıyallahû ânhÛma) karşılaştılar. Biri diğerine dedi ki :
-— «Eğer benden önce Rabbine kavuşursan, ne gördüğünü ba*na bildir.»
— «ölüler, dirilerle görüşür mü?»
— «Evet müminlerin ruhları Cennettedirler, istedikleri gibi ge*zerler.» dedi.
Taberani, Beyhaki, «Şuâb»da Abdullah bin Amr (Radıyalla-hû anh) ‘dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
«Cennet güneş şuaları içinde dörülür. Her sene iki sefer açılır. Müminlerin ruhları bir nevi serçe kuşları içinde Cennet meyvelerin*den yerler.»
îbn-i Mende bunu Abdullah’dan merfûan rivayet etmiş; Hallâl, da ondan mevkûfen, şu ibare ile rivayet etmiştir:
«Müminlerin ruhları serçeye benzer, yeşil kuşlar içindedirler. Cennette tanışırlar ve onun meyveleriyle rızıklanırlar.»
İmam. Ahmed, Hâkim sahih görmüştür Beyhaki Ebû Dâ-vud, ibn-i Ebi Dünya, çeşitli yollardan Ebû Hüreyre (Radıyallahû anhî’dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«Müminlerin evlâtları, Cennetin bir dağmdadırlar. İbrahim ve Sâre onlara bakarlar. Kıyamet gününde Allah onları babalarına tes*lim eder.-
îbn-i Ebî Dünya el-İ’za» kitabında, ibn-i Ömer (Radıyallahû !anhî’dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve \ Sellem) şöyle buyurmuştur:
İslâm içinde doğan her çocuk Cennettedir. Yer içer. Yâ Rabbi ebeveynimi bana kavuştur,» der.
Yine îbn-i Ebî Dünya o kitapta Halid bin Ma’dan’dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
«Cennette Tuba isminde bir ağaç var. Her tarafı memedir. Süt emen ve ölen çocuklar, o ağaçtan emzirilirler. Bakıcıları da İbrahim Halil ürrah m andır.»
Yine İbn-i Ebî Dünya’nın Ubeyd bin Umeyr’den rivayetine göre; «Cennet’de, sığır memeleri gibi memeli bir ağaç vardır. Cennet ehlinin çocukları onunla beslenirler.»Saîd bin Mansûr, Mekhûl (Radıyallahû anh) ‘dan rivayet etti*ğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyur*muştur :
Müslüman çocuklarının ruhları yeşil serçeler içinde, Cennet ağaç*ları üzerindedirler. Babaları İbrahim (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) on*lara bakar.
İbn-i Ebi Hatem, Hâlid bin Ma’dan’dan rivayet ettiğine göre, şöy*le demiştir:
«Cennetde, Tuba isminde bir ağaç vardır. Her dalı süt verir. Cen*net ehlinin çocukları ondan emzirilirler. Kadının düşürdüğü çocuk da, Cennet nehirlerinden bir nehirde dolaşır, Kıyamet kopunca (mah*şerde) kırk yaşında bir adam olarak diriltilir.»
İbn-i Ebi Şeybe, Beyhaki, ibn-i Abbâs tarikiyle Ka’b’dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
«Cennetü’I-Me’vada yeşil kuşlar vardır. Şehidlerin ruhları içle*rine girer, gezerler. Firavun kavmi gibi zalim milletlerin ruhları ise siyah kuşlar içine Cehenneme uğrarlar. Müslüman çocuklarının ruh*ları ise, Cennet serçeleri içinde olurlar.»
Hennad bin Sirri «Zühd»de, Hüzeyl’den rivayet ettiğine göre;
Firavun kavminin ruhları siyah kuşlar içinde Cehenneme sabah akşam uğrarlar.
Şehidlerin ruhları ise yeşil kuşlar içindedir.
Bülüğa ermemiş müslüman çocuklarının ruhları, CenneT ser*çelerinden bir takım serçelerdir, gezinip otlanırlar.
İbn-i Ebi Şeybe;
«Allah yolunda kati edilenlere ölü demeyin. Onlar diridirler. Fa*kat siz bilemezsiniz,»[3] âyeti kerime hakkında İkrime’den rİvâ-yet ettiğine göre, şöyle demiştir:
Şehitler, Cennetin ak güvercinleri veya ördekleridirler.
Abdurrezzak, Katade (Radıyallahû anh) ‘den rivayet ettiğine gö*re; O şöyle demiş:
Bize ulaştı ki:
Şehidlerin ruhları, ak kuşlar suretinde, Arşa asılı kandiller için*de barınırlar
îbn-i Mübarek, ibn-i Amr’den nakline göre şöyle demiştir:
«Müminlerin ruhları beyaz kuşlar suretinde Arşın gölgesinde-dirler. Kafirlerin ruhları ise yedi kat yerin dibindedirler.»
îbn-i Mende, Ümm-ü Kebşe Binta Ma’rur’dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) yanımıza girdi. Biz on*dan müminlerin ruhlarını sorduk. Öyle anlattı ki, evdekileri ağlattı.
Buyurdu ki:
Müminlerin ruhları, yeşil kuşlar içindedirler. Cennette gezerler. Meyvelerinden yer, suyundan içerler. Arşa asılı altın kandiller içi*ne barınırlar. «Ya Rabbi kardeşlerimizi de bize kavuştur. Bize va’d ettiğini ver,» derler.
Kâfirlerin ruhları ise, siyah kuşlar içindedirler. Ateşten yer, ateş*ten içerler. Cehennem taşlarında barınırlar. «Yâ Rabbi dost ve kar*deşlerimizi bize kavuşturma, bize vaad ettiğini verme,» derler.
Beyhaki «Delâil»de, ibn-i Ebî Hatem ve ibn-i Merdeveyh, «-Tef*sirlerinde, Ebû Saîd el-Hudri (Radıyallahû anbJ’dan rivayet ettik*lerine göre; Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle bu*yurmuştur :
İnsan ruhlarının onda yükseldiği miraç [4] bana verildi (gös*terildi). Ölü o miracı gördüğü için, imrenerek.-göğe doğru bakar. O miracın güzelliğinden hayrette kalır. Hiç bir yaratık, o Miraç ka*dar güzel bir miraç görmemiştir.
Ben ve Cibril, (O Miraçta) yükseldik. Semanm kapısını açmak istedik… Karşımıza, Adem çıktı. Mümin zürriyetinin ruhları ona arz olunuyordu. Herbirisine:
«Bu temiz bir ruh ve hoş bir kişidir. Onu Âla-yı illiyine götü*rün,» diyordu.
Sonra facir, günahkâr zürriyetinin ruhları ona arz olunuyordu.
Onlara da:
«Pis ruh, ve iğrenç bir kişidir, onu esfel-i safiline götürün,» di*yordu.
Ebû Nuaym, zaif bir sened ile Ebu Hüreyre (Radıyallahû den rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellenf şöyle buyurmuştur:
Müminlerin ruhları, yedinci gökte, beklerler. Cennetteki yerl| rine bakarlar. .
Yine Ebû Nuaym, Hilye’de, Vehb bin Münebbih/den şöyle rivaj yet etmiştir:
«Allah ın yedinci kat gökte, Beyda isminde bir evi vardır. Mü*minlerin ruhları onda toplanır. Dünyadan biri öldüğünde, ruhlar onu karşılayıp dünyadaki durumları ondan sorarlar. Dışarıdan gelen bi*risinden sorulduğu gibi…
Said bin Mansûr, Sünen’inde ibn-i Ömer (Radıyallahû anhüma) ‘-dan rivayet ettiğine göre;
O Abdullah bin Zübeyr’in cesedi darağacında iken, anası Esma {Radıyallahû anhâ) ‘yi teselli ve taziye etti. Dedi ki:
Üzülme, esas olan ruhlardır. Onlar Allah katında bakidirler. Bu asılan ise fani bir ceseddir.
Mervizi «Cenazeler» kitabında, Abbâs bin Abdülmuttalib’den şu*nu rivayet etmiştir:
«Mü’minlerin ruhları Cebrail (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’e gö*türülür. Ona, «Bunlar, kıyamete kadar sana emanettir,» denilir.
Saîd bin Mansûr Sünen’inde İbn-i Cerir-i Taberi «Edeb» kitabında Mugire’ bin Abdurrahman’dan rivayet ettiğine göre, şöy*le demiştir:
Selmân-ı Fârisi, Abdullah bin Selâm (Radıyallahû anhüma) ile karşılaştı. Dedi ki:
— Benden önce ölürsen, ne gördüğünü bana anlat. Şayet ben önce ölürsem, başıma, geleni sana bildiririm.
Abdullah (Radıyallahû anh) :
— Öldüğün halde nasıl bildirirsin, dedi. Selmân (Radıyallahû anh) :
— Ruh, cesedinden çıktıktan sonra bir daha cesedine dönünce-ye kadar, yer ve gök arasında kalır, dedi.
Allah’ın emrij Selman, (Radıyallahû anh) önce öldü ve’Abdullah bin Selâm onu rüyada gördü.
— En üstün neyi buldun? dedi.
Selmân (Radıyallahû anh) :
— Ben tevekkülü çok acâip bir şey olarak gördüm, dedi.
İbn-i el-Mübarek, «Zühd»de-Hakim-i Tirmizi. «Nevâdir el-Usıü»
de, İbn-i Ebi Dünya ve ibn-i Mende, Saîd bin Müseyyib’den rivayet ettiklerine göre Selmân-ı Farisi (Radıyallahû anh) şöyle demiştir:
«Müminlerin ruhları, dünya ve ahiret arası bir Berzahladırlar, istedikleri gibi gezerler. Kafirlerin ruhları da esfel-i safilİndedirler.»
Hakim-i Tirmizi, Selmâıı-ı Farisi (Radıyallahû anh)”den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
«Müminlerin ruhları, yer ve gök arasında Berzahta [5] dırlar. İstedikleri gibi gezerler. Sonra haşirde Allah onları cesedlerine ge*ri çevirecek.»
İbn-i Ebi Dünya, Mâlik bin Enes (Radıyallahû anh)’den riva*yetin göre, şöyle demiştir:
«Bana ulaştı ki: Müminlerin ruhları serbest bırakılır, istedik*leri gibi gezerler.»
Abdullah bin Amr bin Âs (Radıyallahû ai diğine göre;
Kendisinden, öldükten sonra müminlerin – rındıkları sorulmuş.
Demiş ki rivâyef edilarının nerde ba-
— Onlar, ak kuşlar suretinde, arşın gölgesindedirler; Kâfirlerin ruhları ise, yerin yedinci katındadirlar.
Müminler öldüğünde ruhları müminlerin yanına götürülür. On*ların mahfelleri vardır. Ondan kendi arkadaşlarını sorarlar. Eğer Of «Arkadaşınız öldü» dese, onlar: «Demek yerin dibine götürüldü» derler.
Kâfir öldüğünde, yerin dibine götürülür. Ordakiler kendisinden
bâzılarını sorarlar. Eğer «öldü» derse, onlar «demek, o göğe çıkar*tıldı» derler.
Mervizi, ibn-i Mende, «Cenazeler» kitabında ve ibn-i Asâkir, Abdullah bin Ömer (Radıyallahû anhüma) ‘dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
«Kafirlerin ruhları Yemen’de, müminlerin ruhları Şam’da top*lanırlar.»
îbn-i Asakir, Urve bin Ruveym’den rivayet ettiğine göre: — Her iyi ruh Şam’a gelir, demiştir.
Ebû Bekir «en-Necâd» kendisinin meşhur Hizbinde Ali bin Ebû Talip (Radıyallahû anh)’dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
«En hayırlı vadi, Mekke vâdisidir. Ve en şerli vadide de Hadra-mutta olan Ahkâf (vâdisidir. Kâfirlerin ruhları onda toplanır. Bu vadinin ismi, Bürhüt’tür,
îbn-i Ebi Dünya, ibn-i Mende, Ali bin Ebû Talip (Radıyallahû anh) ‘dan rivâypt ettiğine göre şöyle demiştir:
«Yeryüzünde Allah’ın en fazla gazap ettiği yer, Hadramûtda Bürhüt ismindeki vadidir. Kâfirlerin ruhları onda toplanır.»
.îbn-i Ebi Dünya ise, Ali’den rivayet ettiğine göre; Müminlerin ruhları, zemzem kuyusundadır, demiş.
Ahkaf, Ad kavmiinin yaşadığı bölgedir.
Hakim «Müstedrek»inde ve ibn-i Mende, el-Ahnas b. Dabi’den rivayet ettiklerine göre;
Kab’ül Ahbar, Abdullah bin Amr (Radıyallahû anh)’e mektup gönderip müslüman ve müşrik ruhlaruıın nerde toplandıklarını sor*du. Abdullah b. Amr dedi ki:
Müslüman ruhlar Kerbelâ’da Eriha , denilen yerde toplanırlar. Müşrik ruhlar ise San’a’da toplanırlar. Kab’ül-Ahbâr’ın gönderdiği elçi dönüp de Abdullah b. Amr’ın dediklerini ona anlatınca, Kab; «O. doğru söyledi» dedi.
îbn-i Cerir «Tefsirimde, dedi:
Muhammed bin Avf et-Tai, Ebû Muğire’den, o da Safvân’dan rivayet etti ki:
O Yemen’de Âmir bin Abdullah’dan «Mümin ruhların toplan*dığı bir yer var mı, diye sordu. Abdullah dedi ki: Onlar yerde top*lanırlar. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:
Biz Zebur da yazdık ki, Arza benim salih kullarım varis ola*caklar, Ravi demiş ki, bu Arz’dan maksat, mümin ruhlarının kıyamette dirilinceye kadar onda toplandıkları yerdir.[6]
îbn-i Ebi Dünya, Vehb bin Münebbih’deni? rivayet ettiğine gö*re, şöyle demiştir:
«Mümin ruhlar, kabzedildiği zaman, Remyail isminde bir me*leğe bırakılır. O mümin ruhların muhafızıdır.»
Yine ibn-i Ebi Dünya, Ebbân bin Sa’lep’den, o da ehl-i kitap bir adam’dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiş:
Kâfirlerin ruhlarına bakan meleğin ismi Devme’dir…
Ukaylî, zayıf bir sened ile, Hâlid bin Ma’dan tarikiyle Ka’b’dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
Hızır, aşağı deniz ile yukarı deniz arasında nurani bir minber üstündedir. Ona itaat etmek ve onu dinlemek için deniz hayvanla*rına emir verilmiştir. Ruhlar da sabah akşam ona arz olunur.
İbn-ül-Kayyim, demiş ki: Ruhların öldükten sonra karargâh edin*dikleri yer meselesi ağır bir konudur. Ancak rivayete dayanılır.
Birinci görüş olarak denilmiş ki, şehid ve gayr-ı şehid bütün mü*min ruhlar, Cennettedirler. Şayet büyük günahlar, onları engelle*mezse… Kâb, ümm-ü Hani, ümm-ü Bişr, Ebû Saîd Pumrate rivayet ettikleri hadislerin zahiri bunu gösterir.
Şu ayet-i kerime dahi bunu gösterir:
Eğer Allah’a yakınlardan ise, ona rahatlık, güzellik, Naim cenneti vardır. Eğer ashab-ı yemin (sağ taraftarı) ise ashâb-ı yeminden ona selâm olsun. Eğer sapık kâfirlerden ise, ona kaynar sular takdim edilir ve Cehennem ateşine tutulur. [7]
Bu âyet, vücuttan çıkan ruhları üç kısma ayırmıştır. Allah’a ya*kın olanlar ki, onlar, Naîm cennetindedirler. Ashab-ı yemin olan*lar ki, onlara selam var. Bu da, onların azaptan kurtulacaklarını gösteriyor. Sapık ve kâfirler ki, bunlar Cehennemliktirler.
Şu gelen âyet-i kerime dahi, bâzı sahabe ve tabünlerin görüşüne göre, ruhların cesetten çıktıktan sonra. Cennete girdikleriniv gös-, teriyor:
Ey nefsi mutmainne, Rabbine dön, razı olarak ve kendinden de razı olunmuş olarak… Kullarımın içine gir Cennetime dahil ol. [8]
Sahabe ve tabiinden bir cemâat, demiş ki, bu emir, ruh cesetten çıktığında bir melek lisaniyle ona müjde olarak söylenilir. (Demek ruh cesetten çıktıktan sonra, Cennete girmeye emredilir.)
Yasin âlinden imana gelen hakkında buyurulan şu âyet de bu*nu teyid eder:
«îman eden o kişiye denildi ki, Cennete gir, o dedi ki: Keşke kavmim bilseydi.» [9]
İkinci bir görüş olarak denilmiş ki: Ruhların cennete girdiğine dair hadisler, şehidlere mahsustur. Nasıl ki başka bir ayette bu, açık*ça ifâde edilmiştir.
Hem şu normal ölü hakkında buyurulan «Sabah akşam cen*net veya Cehennemdeki yeri ona gösterilir.» hadisi…
Ve sabıkan sözedilen Ebû Hüreyre (Radıyallanû anh)’m riva*yet ettiği «Onlar yedinci gökte, Cennetteki makamlarına bakarlar»
hadisi ve aynı mealde ki, Vehb’in hadisi, bunu teyid ederler.
İbn-i Hazm, demiş ki:
Bir kısım, ruhların karargâhı, cesedleri yaratılmadan önce ba*rındıkları âlemdir. Yani Adamın sağında ve solundadırlar. Bunu âyet ve sünnet de teyid eder. Cenâb-ı Hakk buyuruyor:
«Hani Rabbın Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini aldı*ğı ve onları şahit gösterdiği zaman, ben Rabbiniz değil miyim? dedi.
Onlar: «Kâlü Bela» (Evet Rabbimizsin) dediler. [10]Yine Cenab-ı Hakk buyuruyor;
«Sizi yarattık, sonra sizi tasvir ettik, sonra meleklere, Adem’e secde edin, dedik.» [11]
Demek Cenab-ı Hakk, bütün ruhları birden yaratmıştır. Bunun için Resul-i Ekrem CSallallâhû Aleyhi ve Sellem)
«Ruhlar, düzenli askerlerdir. Tanıştıkları birleşirler, tanışmadık*ları dağılırlar.» diye buyurmuştur.
Kâlu Belâ’da Allah, onları Rubûbiyetine şahit gösterdiğinde on*lar, mahluk, musavver ve akıl sahipleri idiler. Bu durumları, melek*lerin Adem’e secde etmelerinden ve ruhlar’in cesedlerine girmelerin*den öncedir. Cesedler o zaman, toprak ve su idi. Cenâb-ı Hakk ruh*ları istediği yerde barındırdı. Ki, öldükten sonra, bu berzah ale*minde barınırlar.
Ruhlar bu Berzah âleminden, peyderpey bu dünya meşherine gönderilirler.
îbn-i Hazm demiş ki:
Demek ruhlar, tanışma ve tanışmama gibi vasıflara sahip ci*simlerdir, işlerin farkındadırlar. Cenab-ı Hak onları imtihan için dünyaya gönderir, sonra, onları vefat ettirip berzah alemine gön*derir.
Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Miraç gecesinde, bu ruhları Berzah âleminde ehl-i saadet olanları Hazreti Adem’in sağında, ehl-i şekavet olanları da Hazreti Adem’in solunda görmüş. Bu onların aynı hizada olmalarını gerektirmez. Sağm son yüksek*liği olduğu gibi, solun son derece aşağı katı vardır.
Peygamberlerin ve şehidlerin ruhları ise acele edip Cennete gi*derler,
Muhammed bin Nasr el-Meryizi, îshak bin Raheveyh’den riva*yet ettiğine göre, o da bu görüşün aynını söylemiştir. Ve bütün ehi-i ilim bu görüştedir, demiştir.
îbn-i Hazm, demiş ki, bu aynı zamanda bütün İslâm ulemâsının da görüşüdür.
Âyet-i Kerime’de, Vak’a sûresinin sonunda -sağda olanlar, solda olanlar» ve -cennette olan mukarrebler» diye bahs edilen üç grup ruh yukarda sözedilen, mesudlar, şakiler, şehid ve peygamberlerin ruhlarıdır.
Ruhlar bitinceye kadar, peşpeşe gönderilirler. Sonra, aynı o Ber*zah âlemine dönerler. Ve kıyamet koptuğunda, ikinci dirilişte bir daha cesedlerine dönerler.
(Buraya kadar, ibn-i Hazm’m sözü idi.)
Üçüncü görüşe göre :
Ruhlar, kabirlerindedirler. İbn-i Abdul-Berr, anlatılan görüşle*rin en sahihi budur, demiş.
Demiş ki, kabrin sual ve sorgusu, azap ve nimeti, kabir ziya*reti, onlara selam vermek ve muhatap edinmeleri bunu gösterir.
Îbn’ül-Kayyim demiş ki:
Eğer bundan kasıt, ruhların kabirden ayrılmadıkları ise, bu yan*lıştır. Kitap ve Sünnet bunu reddeder. Sorguya çekilmesi ise, ruhun kabirde veya kabrin üzerinde olduğunu göstermez. Ancak onunla ilişkisi olduğunu gösterir. Bu ilişki ile ruh sorguya çekilir. Çünkü ru*hun bir özelliği bir anda iki yerde bulunmasıdır. Refik-i Âla’da ol*duğu halde, bedenle bitişik olabilir. Cesedine selam verildiğinde se*lamını alabilir.
fşte, peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Cebrail (Aleyhi’s-selâm) ‘ı altıyüz kanat içinde, gördü. Yalnız iki kanadı ufku kapa*tıyordu. Bununla beraber, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sel*lem)’e yanaşıp dizini dizine koymuştu. Muhlislerin imanı artıyor*du. Mümkündür ki, o böyle yaklaştığı halde, gökteki yerinde olsun.
Resul-i Ekrem, (Sallaîlâhû Aleyhi ve Sellem) Cibril’i gördüğü*nü bir hadisi şerifiyle, şöyle buyurmuştur:
«Başımı kaldırdığımda baktım, Cibril, yer ve gök arasında di*kilmiş, şöyle diyor:
«Ya Muhammed, sen Resulullah’sın, ben de Cibril’im.» Başımı hangi tarafa çevirdimse, onu orda öylece gördüm.»
îşte, Allah’ın dünyanın birinci göğüne inmesi, ve Arefe günü mü*minlere yakınlaşması ve benzeri ayet ve hadisler bu mânâya yorum*lanır. Çünkü Allah, hareket ve yer değiştirmekten münezzehtir.
Bu gibi konularda yanlışlık, alem-i gaybi, alem-i şehadete kı*yaslanmaktan doğmaktadır. Ruhu bir yeri meşgul eden, yani hacmi olan bir madde olarak düşünüyorlar. Bu mahza yanlıştır.
Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Miraç gecesinde, Musa (Aleyhi’s-selâm) ‘ı kabrinde namaz kılarken gördüğü halde, onu altmci gökte de görmüştür.
Ruh, orda beden şeklinde, bedenle ilişkisi olarak kabrinde na*maz kıldığı ve selam verenlerin selamını iade ettiği halde, Refik-i ala’da (göklerin üstünde) de olabilir. Bu iki durum arasında mü-nafat ve terslik yoktur. Çünkü ruhların özelliği bedenlerin özelli*ğinden değişiktir. Bazıları bunu güneşe benzetirler. Kendisi gökte olduğu halde, şuaları yerde olur. Şua güneşin bir vasfı olup yani güneşin kendisi olmadığından, bu temsil mutabık değilse de mese*leye ışık tutar.
Resul-i Ekrem {Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)’m Miraç gecesin*de Peygamberleri gökte görmesi de bu kabildendir. Sahih görüşe göre (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) cesed olarak görünen ruhları görmüştür. Onların bedenleri ise kabirde diri olup namaz kıldıkla*rına dair, hadis vardır. Demek gökte görülen ruhlardır.
Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurmuştur ki: Kim kabrimin yanında bana salavat getirirse, ben onu işitirim. Kim uzakta dahi okursa, onun sala vatı bana ulaştırılır.
(Beyhaki, bunu ‘Şuab’da Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) hadisinden rivayet etmiştir.)
Yine ResuH Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyur*muş :
Allah kabrime bir melek müekkel kıldı. Ona bütün yaratıkların kulakları kadar kulak verdi. Kıyamete kadar, kim bana salavat okur*sa, ismini ve babasının ismini bana ulaştırır.
Bezzâr, Taberâni, Ammar bin Yâsir (Radıyaîlahû anh) hadisin*den bunu rivayet etmişlerdir.
Bu kesin olarak gösteriyor ki, onun (Sallallâhû Aleyhi ve Sel*lem) ruhu diğer peygamberlerle âla-i illiyinde olmakla beraber, ay*nı zamanda, Refik-i ala’da (Cenab-ı Hakkın huzurunda) dır.
Bu izahat, aynı zamanda gösteriyor ki, ruhun âla-yı illiyinde olması, Cennette olması veya gökte olması ile bedenle ilişkisi olup anlayıp işitmesi, namaz kılıp Kur’an okuması arasında münâfat yok*tur.
Bunun garip görünmesi, âlem-i Şehadetde, dünyada onun ben*zerinin olmayışıdır. Berzah ve Ahiret işleri dünyada alıştığımız iş*lere benzemez. (Buraya kadar ibn-i Kayyim’in sözü idi.)
Yine başka bir kitapta demiş ki:
Ruhun bedenle beş değişik ilişkisi vardır:
Birincisi: Ana karnında,
İkincisi Doğumdan sonra,
Üçüncüsü: Uykuda… Uykuda ruh bedende bir yandan ilişkisi vardır. Bir yandan da ondan ayrıdır.
Dördüncüsü: Berzah aleminde… Bu alemde, ruh ölümle beden*den ayrılmışsa da tamamen ondan ayrı değildir.
Beşincisi: İkinci dirilişte… İlişkilerin en sağlamı en mükemmeli de budur. Çünkü, bu ilişki ile vücut artık, ne Ölür, ne yatar, ne de bozulur.
Yine ibn-i Kayyım, başka bir yerde demiş ki:
Ruh öyle bir hız ve harekete sahip ki, göz kırpması gibi bir an*da, kabirden göğe çıkar. Delili de uyuyanın ruhudur. Tesbit edilmiş ki, uyuyanın ruhu, bir kaç saniye içinde, yedi kat göğe gelip Arş-ı âla altında Allah’a secde eder. Sonra cesedine döner.
îbn-i Kayyım,/görüşünü söyledikten sonra, diğer göriîşleri de şöyle anlatmıştır:
Ruhlar, Cabiye’de veya Zemzem kuyusundadırlar. Kâfirlerin ruh*ları da Bürhût vadisindedirler. –
îbn-i Mende senediyle, Süfyan bin Ebbân bin Said tarikiyle bir adamın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Bir gece Bürhût vadisinde yattım. Sanki bütün insan sesleri on*da toplanmıştı. «Ya Davme, Yâ Davme.» diyordular.
Ehli kitapdan bir adam, demiş ki:
Devme’ kâfirlerin ruhlarına müekkel olan melektir.
Süfyan:
Hadrcmutlu’]ardan sorduk; dediler ki kimse geceleyin o vadide yatamaz.
îbn-i Ebû Dünya, el-Kubur, kitabında, Ömer bin Süleyman’dan rfvayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
Yahudi bir adam öldü, yanında müslümanm bir emâneti var*dı. Onun müslüman bir oğlu da vardı. Fakat emânetin yerini bile*medi. Şuayb el-Cebbai’ye durumu anlattı. O da şu tavsiyede bu*lundu :
Bürhût vadisine git, orda bir çeşme vardır, yahudiler, Cumar*tesi gününü orada geçirirler. İşte Cumartesi günü oraya gidersen, babam çağır, ona istediğini sor. Adam, bu tavsiyeyi dinledi, gidip çeşmenin basma varınca iki veya üç sefer babasını çağırdı. Babası cevap verdi.
Oğul Filan kşinin emaneti nerdedir? dedi.
Baba:
Kapının eşiğinin altındadır, git ona teslim et ve üzerinde oldu*ğun dinde kal, dedi.
Sonra, ıbn-i Kayyım, demiş ki:
Bu rivayetlerin birine sahih, diğerine, bâtıl demek mümkün değildir. Sahih görüş odur ki, ruhların Berzah alemindeki yerleri
değişiktir. Bu değişiklik, bu alem. hakkında olan gör-üş ve rivayet*lerin arasındaki değişikliklerden daha fazladır.
Çünkü bu görüşlerin herbirisi, saadet, ve şekavetteki derecele*rine göre guruplanan insanların bir gurubu hakkındadır.
Bâzı ruhlar, ala-yı illiyindedir. Mele-âla’dadır. (En yüce makam ve meclislerdedir) Peygamberlerin ruhları gibi. Mirac gecesinde gö*ründüğü gibi onların da makamları değişiktir.
Bâzı ruhlar da yeşil kuşlar içinde, Cennette istedikleri gibi ge*zerler. Onlar da şehidlerin ruhlarıdır. Fakat hepsinin değil. Çünkü, bâzıları borcundan veya başka bir sebepden dolayı Cennete girmek*ten alıkonulurlar.
Nasıl ki, Müsned»de Muhammed bin Abdullah bin Cahş (Ra-dıyallahû anh) ‘dan rivayet edilmiş :
Bir adam Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)’e gelip dedi ki:
«Yâ Resûlallah, Öldürülsem, bana ne var?» ResuM Ekrem (Sal*lallâhû Aleyhi ve Sellem.) :
«Cennet» diye buyurdu. Sonra adam dönünce, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
«Borç müstesna.. Biraz önce Cebrail bana bunu gizliden bil*dirdi,» diye buyurdu.
Bâzı ruhlar, cennet kapısında olurlar. îbn-i Abbâs’uı hadisinde geçtiği gibi.
Bazıları da kabirde ateş içinde mahpus kalır.
Bâzıları da yerde kalır, yüksek makamlara çıkamaz. Çünkü süf*li bir ruh imiş. Ve arzî süfli ruhlar, semavi ruhlarla bir araya gele*mez. Tıpkı dünyada bir araya gelemedikleri gibi.
Ruh, bedenden ayrıldıktan sonra, benzer arkadaşlarına ve yap*tığı amellere kavuşur. Çünkü, insan sevdiği ile beraber olur.
Bâzı ruhlar da, zânilere mahsus bir tandırda olur.. Bâzıları da kandan bir nehir içinde olurlar. Demek, iyi ve kötü ruhlar’için yal*nız tek bir yer var değildir. Hepsinin, de yer ve makamlarının de-
ğişikliğine göre, kabirlerdeki cesedleriyle ilişkileri vardır. Ki hak et*tiği azap ve nimeti görsün. (İbn~i Rayyim’in sözü bitti.)
Ben diyorum ki; imam Ahme’din «Zühd»de rivayet ettiği şu ge*len nakil, ibn-i Kayyim’in bu anlattığını yani ruh ve cesedin nimet ve azapta ortak olduklarını teyid etmektedir. Şöyle ki:
imam Ahmed, Vehb bin Münebbih’den rivayet ettiğine göre, Hizkil (Aleyhi’s-selâm) şöyle demiştir:
Bir melek bana geldi,, beni yüklendi, bir araziye bıraktı. Orası bir savaş meydanı idi. Orada binlerce ölü vardı. Etleri çürümüş, ke*mikleri birbirini bırakmıştı. Ben onları-çağırdım. Her kemik, bulun*duğu ekleme geldi. Sonra üzerlerine et bitti. Sonra, cilt geçirildi. Ben de bakıyordum. Bana denildi ki:
Ruhlarını çağır. Ben çağırdım, baktım, her bir ruh cesedine git*ti. Ben ne durumda idiniz? dedim. Onlar:
Biz ‘ölüp hayat bizden ayrıldığında, karşımıza Mîkail isminde bir melek çıktı, bize, «amellerinizi getirin, ücretlerinizi alınız, size, sizden öncekilere ve sizden sonrakilere yaptığımız ve yapacağımız kanun budur, dedi.
Sonra amellerimize baktı, gördü ki; biz putlara tapıyörmuşuz. Bunun üzerine, cesedlerimize kurtları musallat etti. Ruhlarımız, elem çekmeye başladı. Ruhlarımıza gam ve kederi musallat etti, cesedle-rimiz elem çekmeye başladı; İşte biz, şimdiye kadar, böyle azap çe*kiyorduk.
Kurtubi dedi:
Hadisler, .gösteriyor ki, Cennete girecekler, yalnız şehidlerin ruh*larıdır. Yani ruh olarak başka ruhlar girmez. Ka’b hadisi ve benzeri hadisler, şehidler’e yorumlanır.
Ama diğer ruhlar ise, bazen gökte olur, Cennette değil. Bazen de kabirlerinin avlusunda olurlar.
Bir rivayete göre, onlar, aleddevam, her Cuma kabirlerine ge*lirler.
İbn-i Arafei jledi ki;
Ceride hadisinden anlaşılır ki, ruhlar, kabirlerinde azap ve ni*met görürler.
Sonra, Kurtubi, dedi ki: Diğer ölülerden başka bazı şehidlerin ruhları da cennetin dışında kalır, Nitekim ibn-i Abbas’ın hadisinde;
«Şehidlerin ruhları, Cennet kapısmda geniş parlak bir nehir üze-öndedirler. Üzerlerinde borç gibi insanların hakkı kaldığından Cen*nete giremiyorlar» denilmektedir.
Ebû Musa (Radıyallahû anh) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Büyük günahlardan sonra, insanın karşılaşacağı en büyük gü*nah, Allah’ın yasakladığı şu günahtır ki, kişi borçlu iken borcunun ödenmesi için bir çareye başvurmadan ölmesidir.
Ebû Davud da bunu rivayet etmiştir:
Kurtubi demiş ki:
Bâzı âlimler bütün mü’minlerin ruhları Cennet ül-Me’vada ol: dükları görüşündedirler. Me’va sığınak demektir. Ruhlar oraya sı*ğındığı için, ona Cennet’ül Me’va denilmiş. Bu Cennet Arş’ın altın*dadır. Ruhlar onun nimetleriyle nimetlenir, kokusundan istifade eder*ler.
Fakat birinci görüş daha sahihtir.
Hafız ibn-i Hacer, «Fetâva» adlı kitabında şöyle demiştir:
Mü’minlerin ruhları, illiyinde (en yüksek makamda) olurlar. Ka*firlerin ruhları da siccinde (en aşağı bir yerde) olurlar. Her ruh, manevi bir şekilde, cesediyle ilişki içindedir. Bu ilişki, dünyada ruh ve beden ilişkisine benzemez. Daha fazla rüyadaki ilişkiye benzer, belki ondan daha: kuvvetli bir ilişkidir.
Demiş ki, bu yorumla, (ruhların gökte veya yerin dibinde veya kabirlerinin avlularında olduğu hakkında gelen üç ayrı rivayet bir*leştirilmiş olur.
Ve bununla beraber, ruhlar için, tasarruf ve kabrine gidip gel*me izni vardır.
Kabir değiştirilse veya vücut parçalan dağılsa, da mezkur ruh –
kabir ilişkisi devam eder. İbn-i Hacer’in sözü bitti.
Ben de diyorum ki ibn-i Asakir’in ibn-i îshak yoluyla rivayet ettiği şu hadis, nıü’min ruhların illiyinde en yüksek makamda ol*duğunu teyid etmektedir:
Hüseyin bin Ubeydulîah, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anhVdan ri*vayet ettiğine göre Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Ca*fer (Radıyallahû anh) şehid edilişinden sonra, şöyle buyurdu:
Bu gece, Ca’fer, bir gurup melek peşinde giderken yanımdan geçti. İki kanadı vardı. Kanadının tüyleri, kana bulanmıştı. Yemende Bişe namındaki bir şehre gidiyordular.
îbn-i Adi, Ali bin Ebû Talip hadisinden rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Bir gurup melek arkadaşlariyle Cafer’i gördüm. Bişe halkını yağmurla müjdeliyordular.»
Hâkim, İbn-i Abbas, (Radıyallahû anhümaVdan; şöyle demiştir:
Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) oturuyordu. Esma binti Amis de yakınında idi, birden bir selamı iade etti. Ve şöyle dedi:
Yâ Esma! Cafer, Cibril ve Mikail ile beraber yanımızdan ge*çip bize selâm verdiler. Ve Cafer dedi kij
Ben filan gün, müşriklerle çarpıştım. Cesedimde önümden, yet*miş üç darbe yedim. Sonra sancağı sağ elimle tuttum, elim vuru*lup kesildi. Sonra, sol elimle tuttum, o da kesildi. İşte, bunlara bedel Cenab-ı Hakk, bana iki kanat verdi. Cibril ve Mikail ile uçuyorum. Cennette istediğim yere konuyorum. Meyvelerinden istediğimi yiyo*rum.
Bunun üzerine Esma (Radıyallahû anhâ) «Cafer’e afiyet olsun. Allah ona ne nimeti rızık vermişse… Fakat korkarını, insanlar buna ulanmazlar, minbere çık, halka bunu anlat,» deyince Resul-i Ekrem
(Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) minbere çıktı, hamdü sena getirdik*ten sonra «Cafer bin Ebû Talip Cibril ve Mikail ile beraber geçti. Allah, ellerine bedel ona iki kanat vermişti. Bana selam verdi» bu*yurduktan sonra Cafer (Radıyallahû anh)’ın ona haber verdikleri*ni anlatı.
Kurtubi, Ka’b’m «müminin ruhu bir kuştur.» hadisi hakkın şöyle demiştir:
Müminin ruhu kuş şeklinde olur, yoksa, onun içine girer, ve o zarf olur demek değildir.
İbn-i Mace’nin ibn-i Mes’ud’dah rivayetinde; «Şehidlerin ruh: rı Allah katında, yeşil kuşlar gibidir» denmektedir,
îbn-i Abbâs’m rivayetinde «yeşil kuşların içinde gezer» ifadesi vardır.
îbn-i Ömer’in ibaresinde, «Ak kuşlar şeklindedirler» diye geç*mektedir.
Ka’b’m rivayetinde de «Şehidlerin ruhları y2şil kuşlardır» ifa*desi geçmektedir.
Kurtubi demiş ki, bütün bu rivayetler, «yeşil kuşların karmla-rındadırlar» rivayetinden daha sahihtir.
Kabîsi’de; Âlimler, «Yeşil kuşların içindedirler» rivayetini mün-ker görmüşler. Çünkü o zaman, ruhlar, mahpus kalmış olurlar, de*miş. Ve şöylece ona cevap verilmiştir:
Rivayet, sabittir. Tevil edilmesinin ihtimali var ki, «içinden» maksat, «üzerinde» olsun. O takdirde mâna şöyle olur: Şehidlerin ruhları yeşil kuşlar üzerindedirler. Ayet-i Kerimede, Sizi hurma dallarında asacağım» [12] ifadesinin dalların üzerinde asacağım ma*nasında geldiği gibi.
Diğerleri de demiş ki, bu rivayeti, hakiki mânâsında almaya hiç bir mâni yoktur. Çünkü Allah, kuşun içini fezadan daha geniş kılabilir.
İbn-i Dihye, «Tenvir»de;
«Bâzı mütekellimlerin bu rivayet münkerdir» (belli değil) de*diklerini» yazmıştır. Demişler ki iki ruh bir cesed de olamaz. Ve bu muhaldir.
Onların bu sözleri hakikatleri bilmemektir. Sabit olan sünnet ve icma’a itirazdır. Çünkü hadisin mânâsı açıktır: Şehidin ruhu dün*yadaki cesedden çıktığında, kuş suretinde olan başka bir cesede gi*rer. Kıyamette cesedine dönünceye kadar. Berzah âleminde bu şe*kilde kalır.
Esas muhal olan, iki hayatın bir cisimde olmasıdır. Ama iki ru*hun, bir cesed de olması, muhal değildir. Çünkü, iki cisim içice gi*rer diye bir şey iddia etmedik. İşte cenin ana kanundadır. Ve ruhu, anasının ruhundan ayrı bir ruhtur. Bunu misâl verirken kuşu şehi*din ruhudan başka bir ruhu var kabul edildiği takdirde deriz. Hal*buki, «yeşil kuşların içindedir» hadisinden, yeşil kuşlar şeklindedir, mânâsını gayet kolay anlayabiliriz. «İnsan suretinde bir melek gör*düm» ifâdesi gibi Üstad İzzeddin ibni Abdüsselâm, Emâlisi’nde;
«Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayınız, onlar diridirler. Allah katında rıziklamrlar.» [13] mealindeki âyet-i kerime hakkında şöyle bir soru açıyor:
Eğer denilse bütün ölüler de böyledirler, neden, şehidler tah*sis edilmiş.
El-cevap: Bütün ölüler böyle değildir. Bir kısmı cesedden çıkartıhr. Mücerret kalır. Normal ölüler gibi. Bir kismj da bu cesed*den çıkar, yeşil kuşların içine girer, şehidler gibi…
Ka’b’m rivayet ettiği, «Mü’minin ruhu yeşil kuş olur» hadisin-deki umumilik şehidlere mahsustur.
Bütün bunlar gösteriyor ki, ruhlar cesedden ayrılır. Görür ve işitir. Yoksa, kabir azabı ve nimeti ve kabre selam verme hakkın*da varit oîan hadislerin bir mânâsı kalmaz, (Üstad îzzeddin’in sözü bitti.)
İşte, o da, şehid ruhlarının kuşlar cevfinde olduğu görüşünde*dir. Yani «kuşlar şeklinde olurlar» görüşünü kabul etmiyor. İbn-i Ömer (Radıyallahû anhüma)’dan rivayet edilen şu hadis de bunu te-yid etmektedir: «Onlar başka bîr cesede girerler.»
Bu hadisin senedi, mevkuf [14]ise de merfu [15] hükmündedir. Çünkü böyle şeyler şahsi bir görüş olarak söylenilmez ve! daha ön*ce bunu teyid eden merfu bir rivayeti gördün.
Hennad bin Sirri «Zühd» kitabında, ibn-i İshak yoluyla îshak bin Abdullah bin Ebu Ferve’den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
Bir ehl-i ilim bize rivayet etti ki: Resûhıîlah (Sallallâhû Aley*hi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
Şehidler üç guruptur: Allah, katında derecesi en düşük olan o adam ki, malını, canını ortaya kor, Ölmek ve öldürülmek istemez*ken, ona bir ok isabet eder, ondan akan ilk kan damlasiyle, Allah onun bütün günahlarını afv eder. Sonra, Allah gökten bir cesed in*dirir, ruhunu içine kor. Sonra Allah’ın huzuruna kaldırılır. Hangi gökten geçerse, melekler onu teşci ederler. Ta Allah’ın huzuruna va*rır. Vardığında hemen secdeye kapılır. Sonra, ona atlas kumaşdan yetmiş hülle giydirin diye emir verilir. Sonra, onu diğer şehid kar*deşlerinin yanma götürün, denilir. Onların yanına getirilir. Onlar, Cennetin kapısında yeşil bir kubbe altındadırlar. Onlara rızıkları Cennetten gelir.
Kabir
O şehidlerin yanma vardığında, siz memleketinizden gelen mi*safirden sorduğunuz gibi filan kişi ne yaptı diye sorarlar. O, iflâs etti» der.