Uzaylı Gerçeği(aldatmacası)1

Bu konu lahutiye tarafından 13 sene önce açıldı, 561 kere okundu ve Henüz Cevap Yok.
lahutiye
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 4 sene önce
Konu Sayısı: 1156
Yanıt Sayısı: 4566
13 sene önce

[COLOR=white]Dünyada konusunda ilk ve tek olan Üstad Ahmed Hulusi’nin, Ruh-İnsan-Cin kitabını ana kaynakça kullanarak uzaylıların iç yüzünü tüm detaylarıyla açıklamıştık. Dünyanın en önde gelen Ufocuları arasında da büyük sansasyon yaratan ve bilim kuruluşlarından bile onay alan bazı görüntülerin de anlattıklarımızı bir kez daha onayladığını görmekteyiz. Çünkü yazılarımızda da değindiğimiz üzere, nasıl ki, gerçek olarak gördüğümüz nesnelerden direkt gelen ya da ondan yansıyan dalgalar, beyinde ya da fotoğraf filmlerinde veya film makinelerinde görüntü meydana getiriyorsa, o nesneden kaynaklanmamasına ya da yayınlanmamasına karşın başka kaynaktan gelen aynı tür dalgalarla da beyinde ve cihazlarda aynı şeyler oluşturulabilmektedir. Olayların bütününe baktığımızda burada odaklanılması gereken nokta, görüntünün kendisi değil, o görüntüyü meydana getiren dalgaların kendisi olmalarıdır. Tıpkı hologram plakasının oluşturduğu üç boyutlu görüntüler gibi. Zaten ufocuların kendilerinin de dediği ve kendi çektikleri görüntülerde gözlemlendiği üzere (ki, kanıtlanmış, onaylanmış görüntüleri kast ediyorum) somut görünen nesnelerin bir anda şekil değiştirmesi, şeffaflaşması ya da ışık topu iken ışıltılı değişik geometrideki maddemsi bir yapı ve en sonunda da tamamıyla maddesel şekle dönüşmesi, bunların tamamıyla holografik görüntülerden ibaret olduğunu bize göstermektedir. Video filmindeki adamın bir bayanla bir anda yer değiştirmesine, görüntülerin bir anda ortadan yok olup tekrar göründüklerine, kadının şoförle diyaloga girmesine ve ne kadar gerçekçi olduklarına dikkât edin. Elbette, duruma göre bu görüntülerde her türlü şey oluşturulabilirde. [/COLOR]Cinlerin ışınsal kökenli bir yapıda olmaları sebebiyle gerçekte bu tür somut olmayan, ama fizik yasalarına da (ışık- madde ilişkisine de) uyabilen gerçekçi görüntüler oluşturmaları onlar açısından da gayet kolaydır. Önümüzdeki zaman dilimlerinde bunların daha da zumlanmış ve hatta kitlesel olarak daha net ve gerçekçi olanları da aynı şekilde gözlemlenecektir. Ama ne olursa olsun, bunlar da üsttekiler gibi benzer tür görüntülerden ibaret olup bunun yanında biraz daha ileri giderek bazılarının beyinlerindeki ilgili bölümleri yine ilgili dalgalarla etkileyerek sanki somut şeylermiş gibi bunları algılatacak olsalar da, tüm bunların da birer hayal, birer soyut şey oldukları gerçeğini asla değiştirmeyecektir. Önceki yazılarımızda ve bilhassa “Boyutlar Ve Maddeleşmeler” adlı makalemizde bunlara detaylarıyla değindiğimiz için burada bir daha değinmiyoruz. Bunun yerine bu yazı dizimizde, uzaylılara inananların, bunların altındaki felsefelerine dayanak aramak için Kuran, Hadis ve önde gelen İslam Âlimlerinin görüşlerini (belki iyi niyetli olarak) kendilerine göre çarpıtmaları, ifadeleri tamamıyla alakasız, farklı alanlara sokarak olayları tamamen saptırmaları nedeniyle, bu orijinal metinlerin neler olduklarını ve gerçekte neleri anlatmak istediklerini tek tek görmeye çalışacağız.Gökleri, Yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan Rahmandır” (25/59)/ “Yedi Sema (Gökler) ve Arz ve onların içindekiler hep onu tespih eder… Hiçbir şey yok ki onu hamdı ile tespih etmesin, fakat siz onların tespihlerini anlayamazsınız” (17/44) / “Semada ve Arzda bulunan Canlılar ve Melekler hiç kibirlenmeksizin Allah’a secde ederler. Üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve emrolunduklarını yaparlar” (16/49- 50)/ “Görmez misiniz ki, Semada olanlar, Arzda olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyor, birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur (22/18)”[COLOR=white]Ufoculara göre, uzaylıların varlığına delil oluşturduğunu iddia ettikleri ayetlerin başında gelen, “Yerler, Gökler Ve Bunların Arasındakiler (İçindekiler)…” ya da “Yerde olanlar ve Gökte olanlar” şeklindeki ifadelerde geçen, “Gök ehli” denilen grup içinde anlatılanların belli bir bölümü hep uzaylılarmış. Oysa bu ayetin birden bakış açısına göre olan anlamına baktığımızda ise, en temel anlamda “Yer (Arz)” kelimesiyle bizim üzerinde yaşadığımız dünyamız ve katmanları, “Gök” ya da “Gökler” derken de, bulunduğu boyut itibariyle mekânsal Gök Katmanları, “arasındakiler” ya da “içindekiler” ifadesiyle de bunlar arasında kalan gezegenler, yıldızlar, yıldız sistemleri, galaksiler, galaktik sistemler anlatılmaktadır. [/COLOR][COLOR=white]Daha derin anlamda ise, “Yer (Arz) ve Katmanlarıyla”, bulunduğumuz boyut itibariyle maddesel boyutlar ve onun İkiz yapıları kast edilirken, Gök (Sema)” ifadesiyle de, Bilinç boyutları ve içinde yer alan Boyutsal Katmanlar ve haliyle Meleklerin varlığı anlatılmaktadır. Ayrıca, herhangi bir galaksi içindeki bir yıldız sisteminin hangi ikiz katmanında yer alınıyorsa o boyut, o boyutta yaşayanların, Arz Katmanıdır. Dolayısıyla insanın en alt Arz Katmanında yaratılmasıyla O’nun Halife olması arasında bir ilişki vardır ki, bunun cevabını da size bırakıyorum. “Yerler ve Gökler arasında olanlar” ifadesiyle de, Evrensel Bilincin projeksiyonluyla oluşmuş boyutlar ve varlıkları kast edilmektedir. [/COLOR][COLOR=white]Bir başka yönden baktığımızda yani, birim adı altında ya da birim boyutunda olayı ele aldığımızda “Arz”, birimin Bedeni, “Sema” ise, Bilinç boyutlarıdır. “Her ikisi arasında bulunanlar” da, Allah Esmasına dayanan İlahi güçler, meleki kuvveler, melekelerdir. Eğer bizim bulunduğumuz Arz’ın bakış açısına göre bakarsak Kuran, Hadis ve Keşif- Fetih sahibi Evliyanın ifadelerine göre evrendeki canlı türlerinin üç grupta yer aldığını görmekteyiz. Birincisi, maddesel olarak dünya üzerindeki biyolojik canlılar, ikincisi, İkiz yapılarda yer alan Cin Kökenli varlıklar ki, şeytaniyet vasıflı olanlar bunların içindeki bir gruptur. Üçüncüsü ise, gerek Arz Katmanlarına yansımış olan gerekse de Bilinç boyutlarındaki Melek türleridir. Dolayısıyla, evrende sadece, maddi bedenli tür olarak dünya üzerindeki bizler ve hayvanlar yer almaktadır (evrenin sadece bizler için var olma olayına ileriki yazılarımızda değineceğiz).[/COLOR][COLOR=white]Nahl-49 da geçen “Meleklerin”, canlılardan ayrı olarak ifade edilmesini ise ufocular, Gökyüzünde, melekler dışında yaşayan canlıların var olduğunu ve bu nedenle bunların içinde biyolojik bedenli akıllı uzaylıların da ayette kastedildiğini iddia etmektedirler. Oysa bu durum bir başka ayette, “Ben, insanları ve cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım” (51/56) ifadesiyle bir üstte de belirttiğimiz gibi, kesin olarak evrende, meleklerin, dünyamızdaki insanların ve Cin türü dışında varlıkların olmadığını net bir biçimde bize açıklamaktadır. Bundan sonraki tüm açıklamalarımızda da bu temel ilkeyi hep göz önünde bulunduracağız. Bununla birlikte, gerçekte Kur’ an’da asla tekrar yoktur. Benzer görünen her bir ayet, olayın bir başka yönünü anlatmaktadır. Dolayısıyla bu ayette meleklerden bahsedilmemesinin nedeni, insanların ve cinlerin orijin yapıları olmaları nedeniyledir. Böylece (meleklerin ayrı olarak belirtildiği ayette) meleklerin “Mutlak Kulluk” halinde olmaları otomatikman insan ve cinlerin de fıtri olarak kulluklarını yerine getirmelerini sağlamaktadır. Üstteki ayette meleklerin, canlılardan ayrı olarak bahsedilmesinin nedeni ise, meleklerin, varlığın öz yapısı olması yanında, dışta, dışımızda bilfiil varlıklar olarak mevcut olmaları, tüm canlıların ve meleklerin “kibirlenmeksizin secde etmeleri de” kendilerine ait bir benliklerinin olmayıp Allah’ın varlığıyla kaim bir varlık olarak fıtri kulluk içinde olduklarını anlatmaktadır. Yani Tanrısal Sistemde olduğu gibi, kendi dışında var olan, kendisinden bağımsız bir üstün gücün, melekleri aracılığıyla kendi dilediği şekilde olmaları ve davranmaları için birimleri zorlaması, baskıyla, cebren hareket etmelerini sağlaması değildir Kulluk. Buranın çok iyi anlaşılması gerekir.[/COLOR][COLOR=white]Bu konuda görülen çok büyük bir çelişki de, yine ufocuların iddia ettiği üzere, güya Gökte olan bu canlılar içinde uzaylılar da var olduğundan onlar da Allah’ın kulu olarak hep ona secde etmekteymişler. Ancak, onların felsefelerine baktığımızda Allah’a secde etmekten, kulları olmaktan çok öte, çok farklı konumlarda bulunarak kendilerinin önce Tanrı olduklarını en sonunda da bunun daha üst bileşeni olan en üst (hiper) Tanrı olarak birleştikleri yani, Tanrının da kendileri gibi uzaylı bir varlık olduğunu açıkça belirtmektedirler. Bir defa, yerde, gökte ya da bir yerlerde eğer bir Tanrı varsa (ki, böyle bir şeyin olması asla mümkün olamaz) Tanrı Tanrıdır. Büyüğü, küçüğü olamaz. Bir Tanrı bir diğer Tanrıya tabi ise, o Tanrı olmaktan çıkar, bundan tamamıyla başka bir şeye dönüşür. Görüldüğü üzere, bunların ciddiye alınacak hiçbir yanı, düşünceleri, fikirleri yok. Son ayette bir an için uzaylıların varlığını kabul etmiş olsak bile meleklerden ayrı olarak ifade edilen cinler ve insanlar gibi onların bir çoklarının da azaba duçar olduklarını görmekteyiz. Buna karşın onların söylemlerine baktığımızda ise, bırakın uzaylıların azap görmelerini, kendilerinin tamamıyla emniyette olarak en aşağıdaki konumları Tanrının yardımcıları oldukları yönündeki açıklamalarıdır ki, bu görüşlerinde de ufocuların ayetlerden bihaber olduklarını, derinlemesine giremediklerini bize açıkça göstermektedir. Zaten hadiste de, “Şeytan aceleden yaratılmıştır” [/COLOR]denmiyor muydu? [COLOR=white]Uzaylıların varlıklarına işaret ettiği iddia edilen diğer ayetlere geçmeden önce, yine Spritüalistlerin ufoların varlığına ilişkin çok önemli olarak gördükleri, ancak diğer görüşlerini ise hiç dikkâte almadıkları İslam’ın önde gelenlerinden biri olan İbni Abbas’ın, “Yeryüzünün (yedi Arzın) her birinde İbrahim gibi, Yeryüzündeki mahlûkata benzer mahlûkat vardır. Ayrıca, her Gökte de (Semada da) İbrâhim vardıryadabir başka nakle göreyse,Yedi Arz (Yer) vardır. Her Arzda (Yerde) sizin peygamberiniz gibi bir peygamber, Âdem gibi bir Âdem, Nuh gibi bir Nuh , İbrahim gibi bir İbrahim ve İsa gibi bir İsa vardır” şeklindeki ünlü sözünü delil olarak göstermektedirler. Halbuki, İslami veriler açısından bu sözü değerlendirdiğimizde yedi Arz da Resul ve Nebilerin bulunması ve aynı şekilde Göklerde de yer almasını birkaç açıdan değerlendirebiliriz. İlkini, bu peygamberlerin (beyin dalgalarıyla) tüm dünya üzerinde olan etkileri olarak düşünebileceğimiz gibi, bu yapıların varlıklarının yedi kat Arz’a yani, dünya ve ışınsal katmanlarına, Göklere yani, güneş sistemi içindeki gezegen ve uydularının ikiz yapılarına ve dolayısıyla bu boyutlardaki canlılara kadar ulaştığı anlatılmaktadır. İkinci olarak da, yine yedi Arz’ da yani, tüm dünya üzerinde bu Resul ve Nebilerin her birine her an ayna olan birimlerin (Velilerin, Veliler ordusunun)varlığına işaret ederek onlara ait olan manaları, hem tüm yeryüzüne hem de Güneş Sistemi içindeki tüm ikiz yapılara yayınladıklarını anlatmaktadır. [/COLOR]Üçüncüsü ise, Bu Resul ve Nebilerin aynı şekilde her bir Gökte de (Semada) olması derken, aslında her bir Resul ve Nebinin aslında Bilinç Boyutlarına karşılık geldiğini ve bu bilinç boyutlarının da sonsuzluğa uzanması nedeniyle de uzaydaki yıldız sistemlerinin boyutsal derinliklerinde yaşayan Nari boyuttaki ışınsal ya da Nur boyutundaki Salt Bilinç varlıklarının özlerinde (her bir zerrede olduğu gibi) yine bu Bilinç Boyutlarının olduğunu ve onların kapasitelerince yine bu boyutları ortaya koyduklarını belirtmekte, metinde “Ulul Azim” Peygamberlerinin isimleri söylenerek de, belli dönüm noktalarını oluşturan ve belli Bilinç Boyutlarının en üst düzeyindeki bu isimler adı altında anlattığımız duruma işaret edilmektedir. [COLOR=black][COLOR=white]Dördüncü olarak da, yine “her bir Gökte de var”[/COLOR] sözüyle, nasıl ki bizim güneş sistemimizin ikiz boyutlarıyla birlikte içinde yaşayan varlıklara uyarıcılar gelmişse, diğer sistemde yaşayan varlıklara da uyarıcılar geldiği, o varlıkları kendi bulundukları boyut gereğince Evrensel Sistem yönünde uyardıkları, yönlendirdikleri, eğittikleri de anlatılmaktadır. Mesela Salt bilinç boyutta yer alan varlıkları göz önüne aldığımızda, gerek Cebrail (a.s) gerekse de Azrail (a.s), İsrafil (a.s), Mikail (a.s) ismiyle bize bildirilen Evrensel anlamdaki Bilinç titreşimlerinin Meleklerin Resulleri olmaları nedeniyle (bu yüzden onlar için de (a.s) tabiri kullanıldığını), kendi altında bulunan katmandaki (boyuttaki) Melekleri (Ümmetlerini) sistemlerdeki belli görevler için eğitip yetiştirmeleri, onlara önderlik, hocalık yapmaları gibi… [/COLOR][COLOR=white]İslam Sufistlerinin uzaydaki varlıklar hakkında yaptıkları açıklamaları da, anlattığımız varlık türleri anlamında düşünmek gerekir. Mesela bunların başında gelen Muhyiddin Arabi’nin, “Alemi Semseme” adını verdiği bir yere Ruh bedeniyle Tayı Mekânla gidip konuşup görüştüğü varlıklar da Ufocuların iddia ettiği gibi maddi yapılı biyolojik uzaylılar olmayıp Cin kökenli ışınsal yapılı varlıklardır. Zaten dikkâtlice incelediğimizde, “Yeryüzünün (yedi Arzın) her birinde İbrahim gibi, Yeryüzündeki mahlûkata benzer mahlûkat vardır” ifadesinde, “Yedi Arzın her birinde” diyerek olayın gerçekte mekânsallık yerine Boyutsallıkla ilgili olduğunu, direkt normal, sıradan insanları değil, bizatihi “Hz. İbrahim’ in (a.s)” ismini vererek de olayın yukarıda anlattığımız şekilde olduğunu bize anlatmaya çalışmaktadır.[/COLOR]Aynı şekilde evliyanın Burçlar, yıldızlar ve gezegenlerde var olan varlıklar hakkındaki görüşlerinin, uzaylıların varlığına kanıt olarak gösterilmesi de kesinlikle doğru değildir. Çünkü evliya, “burçlar yani yıldızlar ve gezegenlerde varlıklar var” derken, kendi söylemleriyle bu yapıların bizatihi maddi yapılarından değil, Ruhlarında var olan çok güçlü, kuvvetli Ruhani varlılardan yani, meleklerden, farklı bir deyişle, Astrolojik Sistemlerden ve dolayısıyla bu güçlerin, varlığı nasıl ve ne şekilde oluşturup etkilediğinden bahsetmektedir. Görüldüğü gibi burada da bizim anladığımız gibi ne somut bir yapıdan ne de maddesel yapılı varlıklardan bahsedilmektedir. Ayrıca yine bir an için onların mantığıyla düşünsek bile, bu nasıl bir çelişkidir ki, hem metinde geçen örneğe göre her Gökte, İnsanlar gibi Resul ve Nebilerin olduğunu söyleyeceksiniz, bunu kabul edeceksiniz, hem de bu uzaydan gelen uzaylı varlıkların, bu Resul Ve Nebilerin üstünde olduklarını ve hatta Melek olduklarını devamlı onları yönlendirdiklerini, karşısındaki insanları küçük, yetersiz, akılsız yerine koyarak açıkça söyleyeceksiniz (o varlıkların tebliğlerinde ve bu tebliğleri yayan kendince uzmanların söylemlerinde bunlar birebir rahatlıkla dillendirilmektedir). Onlara göre İnsanları her tür etkileyen melekler de maddesel yapılı biyolojik varlıklar şeklinde görünmeli ki, yanına girip çıktıkları, yanından geldikleri Tanrı da insan şeklinde biyolojik varlık olarak insanlar arasına gelsin, insanlar bunu yadırgamasın. Oysa melekler kuantsal yapılı olduklarından özden gelen biçimde her şekilde insanları etkileyip bu sırada da görünmezken (görünebilir bir şey değilken) biyolojik bedenli Tanrının yine maddi yapılı melekleriyle görkemli bir biçimde görünecek olması, hem mantıksal hem de bilimsel açıdan tamamıyla kandırmacadan başka bir şey olmayacaktır.Eğer biz, yine Allah’ın İlim Sıfatına dayanan, derinleşen bilimsel veriler ve evrensel anlayışımıza göre, derinliği olan Kuran ve Hadislere bakmayıp sadece (diğerlerinden bağımsız olarak düşünüldüğü takdirde) çok sığ, dar, günümüz insanını sonuca götürmeyen mekânsal anlamdaki Yer ve Gök anlayışına göre bunların değerlendirirsek, elbette gökte bir yerlerde mekân tutmuş bir Tanrı, yeryüzünde biz kulları ve arasında gidip gelerek buyruklarını, emirnamelerini taşıyan melekleri bakış açısıyla tamamıyla yüzeysel olarak hem de din adamı adı altında tüm bu verileri yorumlar, bu anlayışın ürünü olan ve cinler tarafından çok iyi kullanılan ötedeki Tanrı, yeryüzündeki insan ve arasındaki bağlantıları kuran uzaylıları normal karşılar, olabilir gözüyle bunlara bakar, onların göz boyutuna hitap eder görüntülerle karşılaşınca da hemen onlara kanarak, onlara teslim oluruz. Şunu asla unutmayalım ki, “Dinsel Kavramlar” mekânsal olmayıp boyutsal anlam taşıdıklarından, ne gökte maddi bedenli biyolojik varlıklar vardır, ne de gökten bizi ziyaret eden ve edecek olan varlıklar olacaktır. Böyle bir şey hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir, Şeytaniyet Vasıflı Cinlerin uzaylılar kisvesi altında insanları aldatmak için görünecek olmaları bir yana. Kenan Keskin(Kaynakça: Ruh, İnsan, Cin / İnsan Ve Sırları II / Dua Ve Zikir /İnsan Ve Din / Tek’in Seyri – Ahmet Hulusi )

Konuya Bir Cevap Yazın

  • 23542 Kayıtlı Üye
  • 16560 Konu
  • 143811 Cevap
  • Son Üye Seo-Ul-Gog
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)