Şeb-i Arus (Düğün Gecesi)

Bu konu seba tarafından 10 sene önce açıldı, 644 kere okundu ve 1 Cevap verildi.
seba
Üyelik Zamanı: 11 sene önce
Konu Sayısı: 17
Yanıt Sayısı: 277
10 sene önce

17 Aralık 1723 tarihinde ,o güne kadar insanları hayalden kurtarıp gerçeğe davet eden Mevlana son nefesini verirken,Allah’a kavuşmadan önce şöyle seslenmişitr bize:

”Hakka kavuştuğum gün tabutum yürüyünce
Şu dünyanın dertleri ile dertleniyorum sanma.
Bana ağlama,yazık yazık deme.
Cenazemi görünce ayrılık,ayrılık diye feryat etme.
Beni toprağa verirken elveda elveda diye ağlama.
Gün batımını gördün ya gün doğumunu da seyret.
Hnagi tohum yere atıldı da çıkmadı.
İnsan tohumu hakkında niye yanlış bir zanna düşüyorsun.”

Mevlana ,dünyayı daim bir oluş süreci görerek ölümü de pek doğal buluyordu.Hatta ona göre”Ölüm sallanan bir dişin düşmesinden başka bir şey değil”di.Bu yüzden düşen dişin yerine mutlaka yenisi çıkacaktır.Bu bakımdan da O,alemdeki ebediliğinden emindi.

Mevlana şöyle sesleniyor:

”Mezarımın toprağı bir yudum şarap gibidir.,
Bedenimi içince,canım göklerin üstüne çıkar.
O padişah değilim ki tahttan ineyim de tabuta bineyim.
Benim fermanımın yazgısı ebediliktir.”

”Ben görünen ve görünmeyenim.
Uykudaki göz gibi açığım ve gizliyim.
Varım ve yokum.Gül suyundaki koku gibi.
Söyleyen ve susanım kitaptaki yazı gibi.”

”Ben ,hem aşık,hemde maşukum.
Ben hem aynayım,hem güzelliğim,
Hem de güzelliği seyreden.”

Bir insan için ,ölüm en doğal bir sonuç ve varoluşun tek gerçeğidir.Ancak ,gerek ölümün şekli ve ölüm olgusunun düşüncelerdeürettiği ıstırap,ölümü korkunç bir hale getirir.

Bu konuda Mevlana şöyle demektedir:

”Herkes ölümden ürker,korkar.
Sufiler ise ona bıyık altından gülmektedir.”

Ölümde ,bireyin çevresinden ve alışkanlıklarından ayrılma korkusu vardır ve bir ”Meçhul”e geçişin tedirginliği ile hareketlerinde bir takım saldırganlıklar gözlemlenmeye başlar.

Şunuda unutmamak gerekir ki;”Şuur altındaki ölüm korkusu,cenneti hak etme düşüncesi ile istismar edilirse ” Softa”lık başlar.”

İnsanların korktukları şeylerin başında hep ölüm gelir,belkide bilinmeyen,puslu bir ortama geçişin algılanamayışından..Birey,ölüm ve ölüm ötesi değerlendirmele üzerine o kadar az eğitilmiştir ki,bunları böyle görmesini olağan karşılamak gerekir.

Mevlana der ki:

22Biz gittik kalanlar sağ olsun.
Doğan,eninde sonunda ölür.
Gök kubbede oturanlar iyi bilir,Damdan bir taş atıldı mı düşer.
Hırsı bırak,kendini boş yere harcama.
Bu toprak altında çırak da bir,usta da.
Hiç naz etme a güzel,
Bu mezarda ne Şirinler var,ne şirinler.
Ferhat gibi yok olup gittiler.
Direği yelden yapı,a güzel,
Dayansa dayansa ne kadar dayanır?
Kötü idiysek ,geçtik gittik,kötülüğümüzle,
İyi idiysek,hayırla anın bizi.
Zamanın tek eri olsan bile,
Bir gün gidersin sen de,tek tek gidenler gibi.”

Gerçek şudur ki;”Önemli olan ”İnsan” olarak doğmak değil,insan olarak ölmesini bilmektir.”

Çünkü ,çevre ve toplum bugün adeta bağımlanmış ola insana,madde dünyası kıskacı içinde kendilerine bir başka türde düşünce üretme hakkını bile vermemektedir.Dinlerin bile ölüm ötesini ceza ve cehennem senaryoları ile doldurduğu bu ortamda biz garip kulların düşünceleri,yorumları ve üretecekleri sonuçları ne dereceye kadar tatmin edici olacaktır?

Zaten ”Bilinmeyen her zaman korku kaynağıdır.”

Mevlana ölüme bakışında ,ölümü sıradan bir geçiş süreci ,bir kuşun kafesinden kurtulup azat olması gibi bir şey olarak görür.

Şöyle der:

”Kusa ,kafesi bırakıp uçmak nasıl hoş gelirse Bana da ölmek ve bu yurttan göçmek öyle hoş,öyle tatlı gelir.”

Aslında insan öleceğinin korkusuna kapılıyor ve panikliyorsa ,rçekleri görmüyor ve bedenini,çevresini,servetini seviyor demektir.zaten bedenini seven;gücü,maddeyi ve alışkanlıklarını seviyor demektir.

”Bu alem oyun yeridir,ölüm de gece.
Geri döner gidersin;fakat kese bomboş,
Sen de yorgun argın.”

Ölüm de bunların terki anlamına geldiğine göre,insanın kendi kısır döngüsü içinde korkuya kapılmasını da olağan görmek gerekir.Ancak ;”Dolu dolu yaşanan bir yaşamda ölüm;ne tehdit ve ne de korku nedenidir.”

Her gün yeni birgün,her an yeni bir andır.Dün geçmiştir;sevapları,günahları ile paketlenmiş ve geçmişimizin mahzenlerinde,belleğimizin anılar kısmında yerlerini almışlardır.

Bugünü yaşamasını bilen birey için,yarın hayaller dünyasıdır.Belki hiç olmayacak,belkide hiç olmamış,sadece bir yanılsamadır.

Tek gerçek”Bugün ” ve ”Bu An”dır.Doğduğumuzdan beri bizi hiç terketmeyen,hep yaşamı paylaştığımız,kendimizden bir salise bile ayıramadığımız”Bugün-Bu An”…Hatta ölüme bile kafa tutandır.

O halde biz yalnız ve yalnız ”Bugün” ve ” Bu An”ız.Hiç bir zaman”Dün ” olmadık ve ”Yarın”da olmayacağız.”Dün” de,”Yarın”da birey için bir yanılsama olmaktn ileri gidemez.

Zaman bize karşılıksız olarak verilmiş,ancak biriktirilemeyen,akıllıca,ya da aptalca,mutlaka”Bugün”içinde harcanması düşüncesi ile sarmalanıp,sunulmuş bir yaşam dilimidir.

Harcanan zaman,harcanacak zamanın hayalleri ile süslense de,biriktirilmesi,nefes kesesine bir ek olarak konulması mümkün değildir.Belki gelecek,iyi kullanılabilir diye yorumlayabileceğimiz bir kuruntu,ya da düş olabilir.

Sizlel,iyisi mi,”Dün”ünüzün olaylarını,”Yarın”ınızın yargılarında mahkum edip”Bugün”lerde kendinize infazı bedel biçmeyin.

İşin özüne inildiğinde aslında hiçbirşeyin doğmadığını,hiçbirşeyin ölmediğini,hiçbirşeyin devamlılığının dahi olmadığını,herşeyin aslında ebediyen var olduğunu,bizim ölçütlerimize yansıyan görüntüleri ve bizim bakış açımız ile kendimizce bir değerlendirmelere tabi tutmakla,bireysel yansımaları ve yakındmaları ortaya koymaktan başka bir şey yapmadığımızı anlamak durumundayız.

Çünkü her türlü değerlendirme ve yorum insanın sahip olduğu bilincinden kaynaklanır.Başlangıç,zaman ve mekan düşünceleri ve değerlendirmeleri insanın bir bilinç halidir.

”Hayat,hergün yeni bir ”İlk” ile buluşulduğu zaman,tükenmeyen yeni bir hazine ve sonsuz bir heyecan sunar.”Bu heyecanın gerçek gizemi insan olmanın ayrıcalığında bulunur.
Ölüm ,duygusl bir ömrün noktalanması,gelişmesinin son aşamasıdır.Ölüm ayrıca dünya üzerinde sahip olduğumuz ya da var olan hiç bir şeyin bir ” Bizimlik” örtüsü ile örtülemeyeceğini ögretir.

Yaşamda sürekli bir sahiplilik,bir tutkunluk yoktur.

Bu sebepledir ki ,ölümü varoluşumuzun bir başka evresi olarak görmek,benimsemek daha akılcı olur.

”Mezar hapis gibi görünür,
Ama o,canın kurtuluşudur.
Hangi tohum yere ekildi de bitmedi?
Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun?”


Arkadaşlar bugün Mevlananın ölüm yıldönümü ruhuna Fatiha okuyarak hediye edelim

Dogus
Üyelik Zamanı: 11 sene önce
Konu Sayısı: 2
Yanıt Sayısı: 310
10 sene önce
Gercekten cok güzel bir yazı emegine saglık mevlananın ruhuna fatiha okudum Rabbim kabul etsin
Cevap Eklemek için Giriş Yapmalısınız.
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)