Deyimlerimiz,Öyküleri ve Yorumları

Bu konu zeinarda tarafından 12 sene önce açıldı, 537 kere okundu ve 5 Cevap verildi.
zeinarda
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 822
Yanıt Sayısı: 18529
12 sene önce

Bazı deyimlerin öyküleri ve yorumları BAÐDAT GİBİ DİYAR OLMAZ Dilimizdeki “Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz.” sözünün aslı muhtemelen “Ane gibi yar; Bağdat gibi diyar olmaz.” şeklindedir. Çünkü sözün aslındaki Ane kelimesi, Bağdat yakınlarındaki sarp bir uçurumun kuşattığı dik bir geçidin adıdır. Bağdat gibi (güzel) şehir, Ane gibi de (sarp, ama manzaralı) yar (uçurum) olmaz, demeye gelir. Ancak siz Bağdat’ın Osmanlı için önemine bakınız ki oradaki Ane’yi anne yapıvermiş. Tıpkı “Yanlış hesap Bağdat’tan döner.” sözüyle Bağdat’ın eskiden beri bir ilim merkezi olduğunun altının çizilmesi gibi. ******************************* ATI ALAN ÜSKÜDAR’I GEÇTİ Bolu Beyi’ne baş kaldıran ünlü eşkıya Köroğlu (şair Köroğlu ile karıştırılmasın) bir gün atını çaldırmış. Asil bir hayvan olan atını aramak için tebdil-i kıyafet ile diyar diyar dolaşmış ve sonunda yolu İstanbul’a düşmüş. Atını, satılmak üzere pazara getirilen hayvanlar arasında görünce hemen alıcı rolüne bürünüp,-Efendi, demiş, bu at güzele benziyor. Ancak binip bir denemek istiyorum. Satıcı onu tanımadığı için binmesine izin vermiş. At, üzerine binen eski sahibini tanıyıp dört nala koşmaya başlamış. Köroğlu, Sirkeci sahiline gelip bol para vererek bir sal kiralamış ve ver elini Üsküdar. Bu arada at cambazı aldatıldığından dolayı kıvranır dururmuş. Köroğlu’yu atıyla birlikte bir sal üzerinde gören cambazın dostlarından biri onu teselli için seslenmiş:-Üzülmeyi bırak! Atı alan Üsküdar’ı geçti.O adam Köroğlu’nun kendisi idi.Bugün bu sözü, “İş işten geçti” manâsında kullanırız.

zeinarda
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 822
Yanıt Sayısı: 18529
12 sene önce
ÇİZMEDEN YUKARI ÇIKMAK (ÇİZMEYİ AŞMAK) 19.yüzyılda, Fransız ressamlarından Delacroix Pariste bir resim sergisi açmıştı. Sergiyi gezenlerden bir kişi, büyükçe bir şövalye tablosunun önünde uzun süre durarak, yakından uzaktan ciddi ciddi seyreder, beğenmediğini belirten bir biçimde de başını sallarmış. Bu durum ilgisini çeken ressam yanına gelerek sormuş. -Bu tablo ile çok ilgilendiğiniz belli oluyor. -Evet demiş adam. Şövalyenin çizmesindeki körük kıvrımlarında hatalar var. -Pekiyi nasıl anladınız, işiniz bu mu? -Ben kunduracıyım, çizme dikerim. deyince ressam hemen tuvalini ve boyalarını getirerek adamın söylediği biçimde çizmeyi düzeltmiş ve gerçekten daha iyi olduğunu görmekten memnun olarak adama teşekkür etmiş. Fakat adam yine tablonun başından ayrılmadan, bu kez de şövalyenin pantolonunda ve kemerinde de hatalar olduğunu belirtince bu çok bilmişliğe dayanamayan ressam, -Bak dostum demiş, sen çizmecisin, çizmeden yukarı çıkma! ********************************************** LÂFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ Rivayete göre bir zamanlar İstanbul'da, Edirneli Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. Madrabaz ve cimri birisi olup Trakya'dan getirttiği peynirleri İstanbul'da satar, artanını da deniz yoluyla İzmir'e gönderirmiş. İzmir'de peynir fiyatları yükseldikçe elinde ne kadar mal varsa gemilere yükletir ama navlunu peşin vermek istemeyerek, kaptanları yalanlarıyla oyalar durur, "Hele peynirler sağ salim varsın, istediğin parayı fazla fazla veririm," diye vaatlerde bulunurmuş. Birkaç kez aldanan tüccar gemi kaptanlarından birisi, yine İzmir'e doğru yola çıkmak üzere iken diklenmiş: -Efendi, tayfalarıma para ödeyeceğim. Geminin kalkması için masrafım var. Navlunu peşin ödemezsen Sarayburnu'nu bile dönmem. Aksi Yusuf her zamanki gibi, -Hele peynirler salimen varsın... demeye başlar başlamaz gemici: -Efendi, lâfla peynir gemisi yürümez. Buna kömür lazım, yağ lazım. Aksi Yusuf parayı ödemiş. O gün akşama kadar şu bir tek cümleyi sayıklayıp durmuş: -Lâfla peynir gemisi yürümez ha!
zeinarda
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 822
Yanıt Sayısı: 18529
12 sene önce
AÐZINDA BAKLA ISLANMAZ ve AÐZINDAN BAKLAYI ÇIKARMAK Türkçe'de bakla ile alâkalı iki deyim vardır. Her ikisinde de illiyet, kurutulmuş baklanın zor ıslanması ve zor yumuşamasıyla ilgilidir. Kurutulmuş baklanın ağıza alındığında ıslanıp yumuşaması uzun bir süreyi ilzam eder. Sır saklama ve dilini tutma konusunda kendisine itimad edilemeyen kişiler için "Ağzında bakla ıslanmaz" deyiminin kullanılması bu yüzdendir. Yani duyduğu bir sırrı hemen başkasına anlatır, demlenesiye kadar yahut bir baklanın ıslanacağı müddet kadar olsun beklemez demeye gelir. Baklayla ilgili diğer deyim baklayı ağzından çıkarmaktır. Deyim, içimizden geçtiği halde mekân ve zaman müsait olmadığı için nezaket veya siyaseten söyle(ye)mediğimiz şeyler için birisinin bizi ikazı zımnında "Çıkar ağzından (dilinin altından) baklayı" demesine işarettir. Deyimin hikâyesi şöyle: Vaktiyle çok küfürbaz bir adam yaşarmış. Zamanla kendine yakıştırılan küfürbazlık şöhretine tahammül edemez olmuş. Soluğu bir tekkede almış ve durumu tekkenin şeyhine anlatıp sırf bu huyundan vazgeçmek için dervişliğe soyunmaya geldiğini söylemiş. Şeyh efendi bakmış, adamın niyeti halis, geri çevirmek olmaz, matbahtan bir avuç bakla tanesi getirtmiş. Bunlara okuyup üfledikten sonra yeni dervişe dönüp tembih etmiş: - Şimdi bu bakla tanelerini al. Birini dilinin altına, diğerlerini cebine koy. Konuşmak istediğin vakit bakla diline takılacak, sen de küfretmeme isteğini hatırlayıp o anda söyleyeceğin küfürden vazgeçeceksin. Bakla ağzında ıslanıp da erimeye başlayacak olursa cebinden yeni bir baklayı dilinin altına yerleştirirsin. Adamcık şeyhinin dediği gibi tekkede kalıp kendini kontrol etmeye başlar. Bu arada şeyh efendi de bir yere gidince onu yanından ayırmamaktadır. Yağmurlu bir günde şeyh ile derviş bir sokaktan geçerlerken bir evin penceresi hızla açılır ve gençten bir kız çocuğu başını uzatarak, "Şeyh efendi, biraz durur musun?" deyip pencereyi kapatır. Şeyh efendi söyleneni yapar. Ancak yağmur sicim gibi yağmaktadır ve sığınacak bir saçak altı da yoktur. Üstelik niçin durdurulduğunu henüz bilmemektedir ve kız da pencereden kaybolmuştur. Bir ara evin kapısına varıp kızın ne istediğini sormak geçer içinden ve tam kapıya yöneleceği sırada kız tekrar pencerede görünür ve, -Şeyh efendi, der, birkaç dakika daha bekleseniz... Şeyh içinden "La havle" çekse de denileni yapmamak tarikat adabına mugayir olduğundan biraz daha beklemeyi göze alır. O sırada küfürbaz derviş kendi kendine söylenmeye başlamıştır. Yağmurun şiddeti gittikçe artmakta, bizimkiler de iliklerine kadar ıslanmaktadırlar. Nihayet pencere üçüncü kez açılır ve kız seslenir: -Gidebilirsiniz artık!.. Şeyh efendi merak eder ve sorar: -İyi de evlâdım bir şey yok ise bizi niçin beklettin? - Efendim, der kız, elbette bir şey var, sizi sebepsiz bekletmiş değiliz. Tavuklarımızı kuluçkaya yatırıyorduk . Yumurtaları tavuğun altına koyarken bir kavuklunun tepesine bakılırsa piliçler de tepeli olur, horoz çıkarmış. Annem sizi geçerken gördü de yumurtaları kuluçkaya koydu. Münasebetsizliğin bu derecesi üzerine Şeyh efendi, -Ulan derviş, der, çıkar ağzından baklayı!..
Kärlek
Üyelik Zamanı: 11 sene önce
Konu Sayısı: 1
Yanıt Sayısı: 119
11 sene önce
Cok harika guzel bilgiler bunlari ögrenmis oldugunuzu.tsk ederim.özellikle bakla hikayesi cok hoş.sagolasin.
zeytınn
Üyelik Zamanı: 11 sene önce
Konu Sayısı: 27
Yanıt Sayısı: 645
11 sene önce
çok eylenceli hikayelerdi teşekkürler. peynir gemisi ve bakla hikayeside süperdii.
zeinarda
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 822
Yanıt Sayısı: 18529
8 sene önce
sizin de bildiğiniz deyimlerle ilgili hikayeleriniz var mı?
Cevap Eklemek için Giriş Yapmalısınız.
  • 23560 Kayıtlı Üye
  • 16565 Konu
  • 143812 Cevap
  • Son Üye karim55246
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)