Hüccetül İslam İmam Ðazali (r.a.) hazretleri şöyle anlatıyor. A’bitlerin, kutup ve evtatların gömülü bulunduğu Bağdat’ta medrese-i nizamiyede oturuyordum. Elimden geldiği kadar taliplere ilim öğretiyor, bazı zamanlarda ise vaaz veriyordum. Birgün tek başıma otururken kapı çalındı, açtım. Bir şahıs girdi ve selam verip: Ben Emirel mü’minin Halife hazretleri tarafından geliyorum. Halife sizi hemen görmek istiyor dedi. Ben: Bir saat sonra gitsek olmazmı? dediğimde: Asla! Halife hazretleri hemen gelmenizi rica ediyor, dedi. Peki, gidelim. Bismillah! diye yerimden kalkıp merkebe bindim. Saraya vardığımızda gördümki beni bekliyorlar. Hususi bir oda ya aldılar, Halife içeri girdi ve izzetle selam verdi. Mukabelesinde ayağa kalktım. Halife bana dediki: Ya İmam, sizi acele çağırmak tan maksadım; Sarayın hazinesinde ceddim Harun-u Reşid ten kalma deri üzerine yazılmış birkaç evrak buldum. Bunlar, Hazreti Emirel mü’minin İmamı Ali (k.r.v.) tarafından yazılmış, okuması gayet güç olup, bu okunamadı ve ne yazılı olduğu bilinemedi. Henüz ben çocukken benden evvelki Halife, her sene başında bunu tazim (hürmet) ve tekrim (saygı gösterme) ile başına koyarak açar, güzel kokulu buhurların dumanına tutarak dualar edip, yüzüne ve gözüne sürerdi. Sonra tekrar sandığına koyardı. Savaşlarda onu beraberinde götürür ve daima savaşı kazanırdı. Bende aynı adeti takip ediyorum. Fakat evrakta neler yazılı olduğunu merak ediyorum. Ya İmam! Bu asırda senden üstün bir Din alimi yoktur. Lütuf ve ihsan edip, benim bu müşkilimi hallet. Dedimki: Ya Sultan! Hüda-i müteal seni dünyada enva-i fadıl ve ihsan ile sevindirip, ahirettede makamın yüce olsunki, sen ülemaya hürmet ediyorsun. İnşâallâhür rahmân bu dileğini yerine getireceğim. Halife bir gence emir verdi, hazineyi açtılar ve enva-i türlü mücevherlerle işlenmiş bir sandık getirdiler. Sandık açıldı ve içinden çelik bir sandık daha çıktı. Üzerindeki bir zincirde anahtarı asılı idi. O çelik sandıkta açıldı ve içinde ipeklere sarılmış birkaç evrak çıktı. Halife o evrakları alıp, yüzüne ve gözüne sürdükten sonra bana uzattı. Bende hürmet ve saygıyla evrakları alıp açtım. Gördümki anlatıldığı gibi Hazreti Ali (k.r.v.) nin mübarek eliyle Kufi olarak yazılmış. Biraz tetkik edip okumaya başladım. Önce Besmele-i şerif ile Allah Teala ya hamdü senalar ediyor ve sonra şu beyitleri söylüyordu: Men lem akvâlüna terdeuh Fezâke an sudûdinâ tedfeuh. (Her kim bizim sözümüzü red ederse Bizde gönülden onu red ederiz). Bu beytin ardından iki Kaside yazılmış. Bunlarda dünya ve ahiret hususunda öğütler ve bazı esmalar var. Rumuz ile İsmi a’zamı ehline anlatmaya çalışmış, ehli olmayandanda gizlemiş. Bunların yanında yine Kufi hattı ile bu iki Kasideyi yazmaktan maksadının ne olduğunu ve ne şekilde kaleme aldığını bildirmiş. Bunlarda diyorki: Kufe ve Basra’da büyük bir taun hastalığı çıktı. Birçok kimseler öldü. Hatta bazı yerlerde o kadar çok zayiat olduki, ölüler gömülemedi, yırtıcı kuşlar leşleri yemeye başladılar. (Ömer-ül Faruk r.a. un halifeliği zamanında, Kufe ve Basra da bir taun vakasının olduğunu tarihlerde okumuştum. Acaba o zamandaki vakamıydı? Yoksa daha sonramı olmuştu? Her ne ise). Bu hastalığın ortalığı kapladığı bir sırada Kufe şehri eşrafından Abdullah ibni Ebul Münzer (r.a.) kalkıp yanıma geldi. Bana İslam ların çektiği azab ve belalardan bahsederek bundan ne şekilde kurtulabileceklerini sordu. Bende dedimki: Ya Ebal Münzer! Bu haller vâki olduğunda Hazreti Peygamber s.a.v. in okumuş olduğu nice dualar vardır. Onları okuyup, Cenabı Hak’tan bu hastalığın def olmasını niçin istemiyorsunuz.? Ebul Münzer dediki: Vallahi Ya İmam! Beş vakit namaz ardından elimizden geldiği kadar bildiğimiz duaları okuyor ve yalvarıyoruz. Fakat bir netice elde edemiyoruz. Hazreti Ali (k.r.v.) buyurduki: Bismillâhirrahmânirrahîm. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. (Biz, Allah’ a yönelmişizdir ve mutlaka ona dönüp varacağız). Acaba bu sizin duanız makbül olmadığından veya niyetinizin halis olmadığındanmıdır? Yahutta dualarınızda istihza (alay) mı var? Haşa Sultanım dua ile istihza etmiyoruz. Fakat buyurduğunuz gibi niyetimiz halis değildir. Lütfedin, yüce Peygamberimizden öğrendiğiniz o İsmi a’zamı bize öğretinizde, yazalım ve başımızda götürelim. Ya Ebal Münzer! Bu dediğini açıkça söylemek İsmi a’zamı ifşa (Duyurmak) etmek olmaz. Fakat sana birkaç şey söyleyeceğim. Bu sizleri bela ve taundan kurtarmaklığa vesile olur. Bir kimse bizim sözümüzü cahilliğinden kabul etmezse, Allah c.c. ın şu Ayeti: Bismillâhirrahmânirrahîm. Ve kad mekerû mekerahum ve indallâhi mekruhum ve in kâne mekruhum li tezûle minhul cibâl. (Gerçekten onlar hile ve tuzaklarını kurdular. Onların hileleri dağları yerinden oynatacak olsada, Allah katında onlara cezalar vardır). Bu sebeple o küfreden inkarcının başına zeval gelsin. Enam suresinin 122. Ayeti Kerimesi olan: Bismillâhirrahmânirrahîm. Eve men kâne meyten feahyeynâh. Bu Ayeti Kerimenin 19 harf olduğunu bu harflerin cehennem zebanilerinin alınlarında yazılı bulunduğunu söyleyip, onların bu harfler dolayısıyla Cehennem ateşine takat getirdiğini ve altı (6) esmaki, harflerinin toplamı ondokuz (19) dur. Esmanın kılıçtan keskin olup, taun ateşini def ettiğini bildirmiş. Hazreti Ali k.r.v. Ebul Münzere şunuda tavsiye ediyor. Bu gösterdiğim usül bütün manevi hastalıklara ve sıkıntılara devadır. Bu Cünnetul Esma’yı yazacağın zaman tenha bir yerde yaz ve yazdığını kimseye gösterme! Kalbindede iyi niyet olsun. Temiz ve abdestli olarak güzel kokular sürünmelisin. Birisine yazıpta verirken söyleki açıp bakmasın.