Duanın Şekli Ve Bilimsel Açıklaması :

Bu konu akzennun tarafından 12 sene önce açıldı, 599 kere okundu ve 1 Cevap verildi.
akzennun
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 20
Yanıt Sayısı: 11
12 sene önce

DUA ederken bazı hareketler oldukça önemlidir.
Dua ederken, kollar, koltuk altı görülecek bir şekilde yana açılıp, eller, yüze paralel bir şekilde öne uzatılmalıdır. Takriben yüzden 30 santim mesafede parmak aralıkları hafif açık olan ellerin, parmaklardan çıkan ışınların, alından çıkan ışınlarla ilerde bir birleşim yapacak şekilde yönlendirilmesi son derece faydalıdır.
Bakın bu konuda Hazreti Rasûl aleyhi’s-selâm ne buyuruyor: “Herhangi bir kul, koltuğunun altı görülecek şekilde ellerini kaldırır ve Allâh’dan bir dilekte bulunursa; acele etmediği takdirde kesinlikle duasına icabet edilir.
– Acele nasıl olur yâ Resûlallah?..
– Dua ettim ettim, kabul olmadı, der”(de vazgeçer)… işte bu yanlıştır; dua yerine gelene kadar ısrar etmek gerekir.”
Ellerden parmak uçlarından yayılan dalgalar ile, beyinden “yönlendirilen dalgalar” bir noktada birleşerek laser ışını gibi etki ederek belli hususların oluşmasında son derece önemli rol oynarlar.
Burada fark edileceği gibi, Dua’nın oluşmasını sağlayan ana güç, insana dışarıdan gelmeyip; tamamıyla, insanın varlığında mevcût olan Allâh isimlerinin manevî gücünden ortaya çıkmaktadır. Kısacası DUA, kişinin kendindeki ilahî güçler eşliğinde isteklerini gerçekleştirme faâliyetidir. Ve elbette ki bunun bir tekniği ve bilimsel açıklaması vardır.
DUA esas itibariyle, beynin “yönlendirilmiş dalgalarıdır'”.
Evrenin ilk oluşumu, Allâh tasavvurunun, ilim boyutunun enerjiye ve kuantsal yapıya dönüşümü ile meydana geldiği gibi; insanın bütün istek ve arzuları dahi, bilincin ilim boyutundan kaynaklanan istek ve arzularının beyinin yönlendirilmiş dalgalarıyla yoğunlaştırılması suretiyle meydana gelir.
Bu sebepledir ki, konsantrasyon ne derece güçlü olursa, Dua’ya icâbet de o derece süratli olur. Bunun için denmiştir, “mazlumun duası yerde kalmaz; ah alan felâh bulmaz!.” Zirâ, o “âh” eden kişi, öyle bir sıkıntı ile, öyle bir konsantrasyon ile, menfî beyin dalgalarını o kişiye yöneltir ki, o yayın okundan kurtulmak aslâ mümkün olmaz.
Dedesinde çıkmasa, torununda çıkar o “âh”ın neticesi!.. Nasıl mı, çok basit!.. Dedenin aldığı “âh” dalgaları, onun öyle bir genetik düzenini etkiler ki; neticesi kendisinde ortaya çıkmasa bile, çocuğunda veya torununda genetik intikâl dolayısıyla ortaya çıkar; ve dedesinin cezasına mâruz kalır. İşte bu yüzden denmiştir, “Dedesi erik çalmış, torunun dişi kamaşmış” diye.
Evet, eller ileri kollar açık dua demiştik… Efendimiz böyle yapmış. Çölde yaralı bir halde kendilerini bulan yaralarını temizleyen, onları iyileştiren kimseleri öldürüp kaçanlar hakkında Hz. Peygamber, ayakta, elleri yukarıda tarif ettiğimiz biçimde açık olarak ashab ile beraber dua etmiş ve kaçan kişiler çok kısa süre içinde bulunarak yaptıklarının karşılığını almışlardır.
Ayakta, eller tarif ettiğimiz biçimde avuç içleri yüze, kollar ileriye dönük olarak parmak uçları aracılığıyla “yönlendirilmiş” dalgalar şeklinde yapılan DUA gibi, ayrıca, SECDE halinde yapılan DUA da son derece tesirlidir. Özellikle, gece yarısından sonra, yani güneşin bulunduğunuz yerin tam arkasında olduğu ve güneş radyasyonunun en asgariye indiği saatlerde SECDE halinde yapılan DUA son derece tesirlidir.
Şayet kılınan hacet namazının; veya herhangi bir namazın son secdesinde bu DUA yapılırsa, tesir gücü bir hayli daha fazla olur. Namazın, yani gece kılınan bir namazın son secdesinde, çeşitli kusurlarını itiraf ve onlardan bağışlanma dilendikten sonra DUA edilirse; ve istenen şeyin mâhiyetine göre, birkaç gün üst üste veya gün aşırı bir şekilde bu çalışmaya devam edilirse; takdiri ilâhî, o şeyin oluşmasına mutlaka cevap verir. Çünkü; o Dua’nın ısrarla devamına müsaade olunması, o duaya icabet edileceğinin de göstergesidir. Zirâ, Allâh, kabul etmeyeceği Dua’ya ısrarla devam şansı tanımaz.
Kişi, bir konudaki Duasında ısrarlı değilse, o Dua’nın yerine gelme şansı da son derece düşüktür.
SECDE halinde yapılan DUA, hele kusurların itirafından sonra olursa, son derece güçlüdür demiştik. Niçin…?
SECDE halinde, bedendeki kan yoğun bir biçimde başa, beyne akmakta, oksijen ve diğer enerji kaynakları tarafından beyin son derece mükemmel şekilde beslenmektedir. Bu sebepten dolayı da çok güçlü dalgalar yayabilmektedir.
Ayrıca gene secde halinde yapılan kusurları itirâf fiîliyle çok güçlü bir konsantrasyon ve yönelim meydana gelmekte, bu da arzulanan şey doğrultusunda güçlü dalgalar yayılmasına vesile olmaktadır. Dua’yı güçlendiren ve gerçekleştiren en önemli faktör ise DUA anında, kişinin şuûrunun VEHİM tasarrufundan uzak kalmasıdır. Ve bu hâl de, secde yani, benlik kavramının kalktığı bir hâldir. Nitekim bu konuda bizi uyaran Hazreti Rasûl aleyhi’s-selâm, “şeksiz – şüphesiz, kabûl olacağından emin olunarak” DUA edilmesini tavsiye etmiştir.
Dua’nın tesirini kesen en önemli güç, gene kişinin kendisinde bulunan VEHİM – VESVESE kuvvesidir. Kişide, VEHİM – VESVESE ne derece gerilemiş ise, Dua’sı o derece keskin ve süratli bir şekilde gerçekleşir.
Allâh’a yakîn elde etmiş kişilerin Dua’sının kabulündeki en önemli etkenlerden biri de, o kişilerdeki VEHİM – VESVESENİN oldukça düşük olmasıdır. Ayrıca, bu kişilerin, yaptıkları çalışma ve lûtfu ilâhî sonucu olarak, çeşitli ilâhî güçlerin yapılarında ortaya çıkması da, elbette ki Dua’larının süratle gerçekleşmesinde önemli bir faktördür.
Ayrıca, DUA konusunda, ŞEYTAN vasfıyla bilinen CİNLERİN insana çok yanlış fikirler telkini de söz konusudur; ki, bu da insanı bu çok etkili silâhı kullanmaktan mahrum bırakır. Tam içinizden DUA etmek gelmişken, ŞEYTAN ismiyle, şeytaniyet vasıfları dolayısıyla lâkablanmış olan CİNLER, hemen bir vesvese verirler.
“Aman canım niye dua edeyim, nasıl olsa kaderde varsa olur! “DUA etsem de etmesem de iş olacağına varır, ne diye DUA edeyim.” Ve, böylece siz, DUA etmekten vazgeçip; en güçlü SİLAH olan Duadan mahrum kalırsınız. Dua’dan mahrum kalmak, DUA etmemek suretiyle de nelerden mahrum kaldığınızı asla hayâl bile edemezsiniz.
İşte bu yüzdendir ki, Hazret-i Rasûlullah aleyhi’s-selâm bakın bize ne tavsiye ediyor: “Nalınınızın tasmasına, koyununuzun otuna kadar her şeyi Allâh’tan isteyiniz..”, “Allâh’ın fazlı kereminden isteyiniz, çünkü istenilmesinden hoşlanır.’ “Şüphesiz ki Allâh, ısrarla DUA eden kullarını çok sever’, “Hassas olduğunuz saatlerde DUA etmeyi ganimet biliniz. Çünkü bu hâl rahmet saatinin hâlidir”.
Bu son yazmış olduğum hadîs-i şerîf’te işaret edilen manâ şudur: Hassas, olduğunuz demek, tamamıyla bir konuya konsantre olmaktan ileri gelen bir biçimde, son derece duygusal olma anlamı taşır. İşte bu an da, kişinin, tamamıyla ALLAH’A, net bir biçimde yönelmesi, anlamını taşır. Bu yöneliş ise, beynin tümüyle tek bir gayeye yönelik biçimde, kendisindeki ilâhî güçlerin ortaya konulması sonucunu doğurur.
Dua’nın gerçekleşmesinde en önemli faktör, kişinin kendisini aradan çıkartarak; dilinde Dua’yı okuyan, beyninde o talebi oluşturan olarak Hakkın kalmasıdır. Bu takdirde; “O BİR ŞEYİN OLMASINI DİLERSE, OL DER, VE O ŞEY OLUR”. Dua’da en önemli yardımcı faktörlerden biri de istenilen şey hususunda ısrarlı olmaktır. Herhangi bir konuda bir iki defa dua edip arkasını bırakmak son derece yanlıştır.
DUA edilecek konuda mutlaka ısrarlı olunmalı ve istenilen şeyin olabildiğince ölüm ötesi hayatımıza dönük ve yararlı olmasına özellikle dikkat edilmelidir. Zira, yanlış bir istek ile kendi kendimizi büyük ölçüde yaralamış olabiliriz. Elektriği, çok yararlı şekilde kullanabildiğimiz gibi, kendimizi yaralamak ve hatta öldürmek içinde yanlış bir şekilde kullanmak mümkündür.
DUA, varlığındaki, benliğindeki, Nefis’indeki ALLAH’A AİT GÜÇ ile tahakkuk yoludur, demiştik. Öyle ise, bu silâhı ne derece bilinçli olarak ve yerinde kullanma imkânına sahip olursak, o derece düşmanlarımızdan korunabilir; isteklerimizi gerçekleştirebilir; ve dahi ALLAH’A yakîn elde edebiliriz.
Bakın inançsız Ruslar dahi beyni nasıl değerlendiriyor bugün:
11 Haziran 1991 tarihli Sabah Gazetesinin 8. sayfasında yayınlanan şu haberi dikkatle okuyalım: “GELECEÐİN SAVAŞLARI TELEPATİK OLACAK” Sovyetler Birliğinin ünlü bilim adamı Vlail Kaznatcheev, insan beyninin telepati yoluyla savaşları etkileyebileceğini belirtti. Prof. Kaznatcheev, dâhilerin çalıştığı, Novossibirsk Akademisi bünyesinde kurulan özel bir laboratuarda çalışmalarını sürdürüyor.
MOSKOVA – Sovyet Bilimler Akademisi’nin en saygın üyelerinden biri olan Profesör Vlail Kaznatcheev insan beyninin, bedeninin bulunduğu noktanın çok uzağın da yer alan, insanlar, düşünceler ve elektronik donanımlar üzerinde etkili olabileceğini belirtti.
Birçok kişi tarafından deli saçması olarak nitelendirilen bu görüşü ispat etmek için yoğun bir çalışmaya giren Kaznatcheev, ülkesi Sovyetler Birliği’nde büyük ilgi görüyor.Kendisine Sovyet dahilerinin yetiştirildiği Novossibirsk Akademisi bünyesinde her türlü donanıma sahip bir laboratuar ve araştırmalarında yardımcı olacak asistanlar tahsis eden hükümet, Kaznatcheev’in araştırmalarından çok şey bekliyor.
Kaznatcheev’in araştırmalarının en büyük özelliği insan beyninin telepatik gücünü bir silâh olarak kullanmaya çalışması. Ona göre sırf düşünce gücüyle bilgisayar sistemlerini, havaalanlarının radarlarını hatta modern teknolojinin geliştirebileceği her türlü silâhı etkisiz kılmak mümkün.
Bu araştırmaları son derece yakından izleyen ve denetleyen hükümet, Kaznatcheev’in CIA tarafından kaçırılmasını engellemek için KGB’nin en yetenekli ajanlarını seferber etmiş durumda. Ünlü bilim adamı görüşlerini çok basit örneklerle açıklıyor:
Eğer çalıştığınız bilgisayar aniden arızalanırsa suçu üretici firmada aramayın. Sizin stres içinde olmanız, ya da çalışırken biraz da olsa sinirlenmeniz aletin teknik donanımını etkileyebilir. Çünkü sıradan bir insan beyni, en üstün bilgisayardan daha güçlüdür ve insan bazen farkında olmadan doğanın kendine verdiği güçleri kullanabilir.’
Kaznatcheev’e göre eğer insan çok uzun zamandan beri görmediği birini yoğun olarak düşünürse ve o sıralarda ondan bir telefon, ya da mektup alırsa bu şans olarak nitelendirilmemelidir. Bu doğrudan, insanın yoğunlaştırdığı düşünceleri ile düşündüğü kişiyi etkilemesidir.
Kaznatcheev, son olarak Sovyet televizyonunda katıldığı bir programda laboratuarında bulunan bir bitkiyi uzun uzun gösterdi ve programı izleyenlerden 1 saat süreyle sadece bu bitkinin gelişimini düşünmelerini istedi. Sonuç gerçekten şaşırtıcıydı, bitki çok kısa zaman zarfında akıl almaz bir gelişme sergiledi.
İşte Kaznatcheev’in araştırmalarının temelinde de, düşünce gücünün sonsuzluğunu yakalamak yatıyor. İnsanın bilinçaltına ulaşmayı amaçlayan parapsikolojiyi bilimle birleştirerek araştırmalarını sürdüren Kaznatcheev, bulgularının düşmanın teknik donanımını felç etmek açısından ileride çok önemli sonuçlar vereceğini, ancak bunun bir silâh olarak değil, savaşları engelleyecek caydırıcı bir etken olarak kullanılmasından yana olduğunu belirtiyor.”
İşte bu yüzdendir ki, DUA insana bahşedilmiş en mükemmel güç olarak tanımlanabilir…

Bu Bir Alıntıdır

sadece
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 1
Yanıt Sayısı: 59
12 sene önce
Çok beğendim bu yazıyı izninizle bir arkadaşıma da göndermek için kopyalıyorum.Kuran ı kerim ve islamiyet ilimle bilimle kendini bir kez daha bir kez daha kanıtlayan kendini parlatan gönülleri feth eden bir din .Ne mutlu ki müslümanız. Emeklerinize sağlık...
Cevap Eklemek için Giriş Yapmalısınız.
  • 23560 Kayıtlı Üye
  • 16565 Konu
  • 143812 Cevap
  • Son Üye karim55246
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)