Hz. Muhammed Gerçekten Yaşadı Mı?

Bu konu Zagor24 tarafından 10 sene önce açıldı, 1310 kere okundu ve 6 Cevap verildi.
Zagor24
Üyelik Zamanı: 10 sene önce
Konu Sayısı: 9
Yanıt Sayısı: 0
10 sene önce

DİNDinin bu kadar siyasallaştığı bir ülkede, dinin eleştirisi de aslında fena halde siyasaldır. Bence Kuran’ın derlenme ve kitaplaştırılma sürecine yoğunlaşmakla işe başlamak gerekir. Peygamberin ölümünden çok sonra, iki şahit bulup ayet tekrarlayanlara bakılarak Kuran derlenmiştir. Kim bilir içine kaç gerçek dışı ayet karıştı? Kaç gerçek ayet yok oldu? Bu derleme sürecinin iktidar ilişkilerinden bağımsız yürüdüğünü iddia edebilmek ne kadar mümkündür? Ayetleri ezberleyenlerin çıkar ilişkileri ayetleri doğru iletmelerinde ne kadar etkili oldu? Kim bilir kaç ayet hakkında ezberler çelişti de çelişkileri kim nasıl düzeltti. Bu derlemede dönemin Arap iktidarının ve onun güncel ya da emperyal hedeflerinin belirleyici olmadığı söylenebilir mi?Genelde dört kanonik İncil için benzer bir hikaye anlatılır ama Kuran’ın kitaplaştırılma süreci de fena halde sıkıntılıdır. Bu önemli konu, islami anlatımda, ‘’Kuran’ı ezberleyen, ezberi çok kuvvetli ve güvenilir hatipler vardı’’ türünden spekülatif açıklamalarla geçiştirilmektedir. Fakat Kuran’ın derlenmesi de hadisler de Muhammed’in yaşadığı iddia edilen dönemdem yaklaşık 300 yıl (”üç yüz yıl”) sonra başlamıştır. Bu 300 yıl boyunca o dönem Arapların komşusu olan halkların hiçbirinin İslam diye bir şeyden haberi olmaması da cabası! Bana kalırsa Kuran’ın kendisinin çok sonradan, devletleşmeye başlayan Arap iktidarının belirleyiciliğinde derlendiği ve peygamberinin mesajının fazlasıyla geri planda kaldığı kuvvetle muhtemeldir. Tabi Kuran’ın ilk derlendiği haliyle kalıp kalmadığını da bilemeyiz. Öte yandan, günümüz bilimsel araştırmaları, Kuran’da da bahsi geçen şahsiyetler olan ve birer peygamber kabul edilen İbrahim, Nuh, Musa ve İsa’nın gerçekte yaşadığına dair hiçbir delil olmadığını, bu karakterlerin hikayesinin başka tarihsel kişiliklerin hikayesinden intihal olduğunu belirtiyorlar. Bu durum gerçekse, sadece Musevilik ve Hıristiyanlık değil İslam da yanlışlanmış olur. Dinin bu kadar siyasallaştırıldığı bir dönemde, tarih bilimine dikkat kesilip bu konularda araştırma yapmak ve toplumu bilgilendirmek radikal bir politikaya tekabul edecektir. Dini es geçerek dincilikle mücadele etme olanağı olmadığını başarısız olan kemalizmden yeterince görmüş olmalıyız. Hiç değilse dinin kurumsallaşmasına eleştiri yöneltilip tek yorumun kendini dikte etmesi hedef alınmalı kanaatindeyim.Muhammed adında bir peygamberin gerçekte yaşayıp yaşamadığı fazlasıyla tartışmalı bir konudur. Zira Kuran ve hadisler bile onun yaşamından yaklaşık 300 sene sonra ortaya çıkmıştır. Onu gören yok. Geleneksel anlatımlarda, ”Peygamber kendisinin putlaşmasını önlemek için resim ve heykeline izin vermezdi; yüzü nurluydu, o yüzden kendini pek göstermezdi” türünden bir söylemle olayın kurtarılmaya çalışıldığı görülüyor. Savaştığı düşmanlarından kalma tarihsel kayıtların hiçbirinde adına rastlanmadığını da biliyoruz. Muhammed’in yaşadığına ilişkin yegane iddialar, onun yaşadığı dönemden sonra ortaya çıkan İslami literatürdür. Bunun dışında hiçbir tarihsel belge yoktur. Muhammed’in varlığına ilişkin yazılı kaynaklar onun yaşadığı dönemden yaklaşık 300 yıl sonraya tarihlidir. Muhammed’in yaşadığı dönemdeki Pers ve Bizans kaynaklarında ise Arap yarımadasında ortaya çıkan, toplumsal yapıyı değiştiren, tek tanrılı din vaaz eden, savaşlar yapan, Arapları birleştiren bir peygamberden (ki bu kadar önemli bir gelişmeyi göz ardı etmek mümkün değildir ama) hiçbir yerde bahsedilmez. Dönemin Hıristiyanları da (ki 7 yy.’da Çin’e kadar misyoner göndermeye başlamışlardı ve Orta Doğu’da bol miktarda hıristiyan vardı ama) İslamın ilk yüzyılında Muhammed ve İslamdan habersizdirler! Tabi dört halifeden de! İslamın ilk yüzyılı ve Muhammed’in yaşadığı yüzyıla ilişkin yazıtlar ve sikkelerde de İslam ve Muhammed’e dair hiçbir iz yoktur. Ama sikkeler (Muaviye dönemindeki), 8. yy.’a kadar Arap bölgesinde egemen dinin Hıristiyanlık olduğunu göstermektedir. Kuran’ın kitap haline getirilmesinden sonra o derleme için kullanılan kaynakların (deri parçaları, taş, kemik, yapraklar v.b.) imha edildiği söyleniyor geleneksel anlatımda. Böylece o kaynakların Kuran’la uyuşup uyuşmadığı ve dahası 7 yy.’dan kalma öyle kaynakların gerçekten olup olmadığı da bilinemiyor. Yazılı metnin değişmediği iddiasına dayanmasına karşın metinleri fevkalade kuşkulu olan bir dindir İslam.Görünen o ki Kuran’ın bir oluşum süreci vardır (en az bir yüzyıl). Peygamberin yaşadığı iddia edilen süreçte yazılı kaynak yoktur. Bu süreç İslamın ortaya çıktığının iddia edildiği tarihten yaklaşık 200-300 yıl sonrasına dek uzanır. Muhtemelen, Muhammed diye biri yaşamışsa ve din tebliğ etmişse bile bunun etkisi bir anda yayılmayıp en az iki yüzyıllık bir süreçte yayıldı. Yayılma sürecinde farklı yorumlar, ekleme ve çıkarmalar, efsaneler içine karışmış olması akla yatkındır. Hatta kaçınılmazdır. Bu durumu, ”Pek çok sadık hatip vardı, peygamberin her sözünü ezberliyorlardı” şeklinde desteksiz bir iddiayla geçiştirmek olanağı yoktur. Kuran derlenirken, ayet ve yorumlar muhtemelen o dönemin iktidarına en uygunu seçilerek kitaba dahil edilmiş, geri kalanlar (İslamın orijinali dahil!) yok edilmiştir. 7. yy.’ın ortalarına dek Muhammed kelimesi bazı yazıtlarda görülür ama bir insanın özel ismi olarak değil sıfat olarak! Bilindiği gibi bu kelime (mhmd kökü) ”seçilmiş”, ”övülmüş” anlamlarına gelir ve o dönemde bazı Hıristiyanlar tarafından (özellikle İznik Konsili kararlarını kabul etmeyen ve İsa’nın Tanrı Oğlu değil elçi olduğuna iman eden Hıristiyanlar tarafından) İsa için kullanılmaktaydı. Öyle görünüyor ki farklı bir Hıristiyanlık yorumu bulunan Arap Hıristiyanlarının İsa’sı, zaman içinde ayrı bir peygamber olarak kurgulanacak olan Muhammed’e dönüşmüştür.Kuran’da İbrahim 79 kez, Musa 136 kez, Harun 20 kez, İsa 24 kez, Meryem 34 kez, Adem 25 kez, Nuh 33 kez geçer. Firavun dahi 74 sefer geçtiği halde Muhammad sadece ve sadece 4 yerde geçer. Peygamber sözcüğü 43 kez ve değişik halleri ile elçi-resul 300’den fazla yerde geçer. Başlangıçta İsa ve diğer peygamberleri kasteden elçi, resul v.b. sözcüklerin zamanla Muhammed sözcüğünün sıfat olmaktan çıkıp ayrı bir kişiliği kasteden anlama büründürülmesiyle onu kasteder hale getirildiği anlaşılıyor. İslamın öncülünün, bir çeşit Hıristiyanlık mezhebi olduğu, bu mezhebin ilerleyen yüzyıllarda ayrı bir din hüviyetine bürünerek İslamın ortaya çıktığı anlaşılıyor (9.yy.’da!). 800’lü yıllara dek ise ne İslam dini var ortada ne Muhammed! Hiçbir kaynakta geçmiyor. Bunlardan bahseden İslami literatür de zaten ancak 800’lü yıllarda başlıyor. (Muhammed ise 570 ile 632 yılları arasında yaşamıştır diye inanılıyor). Yani İslami literatür, olması gerekenden 200-300 yıl sonra ortaya çıkıyor! Şunu söyleyebilirim ki; İslam, Arap devletini kurmamıştır, Arap devleti İslamı kurmuştur. İslam denen şey başlangıçta Hıristiyanlığın aykırı bir yorumuydu ve Muhammed (yani ”seçilmiş kişi”) sıfatıyla kastedilen de İsa’ydı.Her ne kadar yaşadıklarına inanılsa da Kuran’ın tahrif edilmişliği bakımından bazı Alevi ekolleri de bu iddiayı dile getiriyor. Bunu da arada belirtmiş olayım.Şimdi konuyla bir yandan bağlantılı ama bir yandan da bambaşka görülebilecek bir konuya gelelim: Gnostisizm. Gnostikler –özetle- İsa’nın ‘’Ben beden almış Tanrı Kelamıyım’’ derken aslında ‘’Ben konuşan kitabım’’ dediğini, ‘’Ben Tanrının Oğluyum, Tanrının enkarnasyonuyum’’ derken aslında ‘’En el Hak’’ dediğini iddia ederler. Vatikan tarafından ‘sapkın’ sayılan ve kabul edilmeyen Gnostik Filip İncilinde şöyle yazar: ‘’26 a. İsa bütün suretleri gizlice aldı. Bundan dolayı o kendini olduğu gibi göstermedi, nasıl görünmesi gerekiyorsa, öyle gösterdi. Ama bütün bunları kendi gösterdi: Kendini büyüklere daha büyük, küçüklere daha küçük gösterdi. O kendini meleklere melek ve insanlara insan gösterdi. Bundan dolayı Logos’unu herkesten gizledi. Birkaçı, onu gerçekten gördüler, düşündüler, o esnada da görebildiklerini düşündüler. Fakat o, dağda müritlerine ihtişam içinde göründüğünde küçük değildi. Ama o, büyüklüğünü görebilmeleri için müritlerini büyük yaptıktan sonra, büyük oldu.’’ Gnostiklere göre İsa bir tür semboldü, kendinde Tanrıyı bulan olgun insanın sembolüydü. Ona bakanın kendi durumuna göre kavraması ve görmesi bundandı. Bir sembolün yerine yenisini koymak, ”İsa şimdi Ali’de göründü” demek çok da zor olmamış olsa gerek. Zaten kendinde Tanrıyı bulan herkes bu öğretiye göre bir İsa’ya dönüşüyor. İsa, ‘’Kurtarıcı’’ demektir. Başlangıçta dışında veya gökte olduğunu sandığın kurtarıcını sonunda kendinde bulur ve kendini kurtarırsın. İsa sende dirilir. Bu da onun ‘ikinci geliş’idir. Tüm bunlar sembolik anlatımdır.Kısacası, benim iddiam: İslam’ın başlangıçta Gnostik bir Hıristiyan akım olarak çıktığı, İsa’nın temsil ettiği öğretiyi bu kez Ali’nin üzerine aldığı ama zamanla devletleşen Arapların hikayeyi baştan yazıp zahiri olarak ele aldıkları, ortaya İslam adında ayrı bir din çıkardıkları yönündedir.AlıntıBlog.radikal.com.tr

uurysn
Üyelik Zamanı: 10 sene önce
Konu Sayısı: 20
Yanıt Sayısı: 167
10 sene önce
Güzel bir misyoner çalışması,objektif bir yazı olması için iki kanaldan da yani hem varlığını hem yokluğunu gösterebilecek bir takım veriler ile desteklenmesi gerekirdi. Açıkcası tek kanal üzerinden yazılan yazılar bana pek samimi gelmemektedir bu tarz durumlarda kişi aklında ve dünyasında inandığı,ona daha yakın olan şeyin üzerine gitmeye uğraşır. Hiç bir resmi ve görüntüsü olmamasını düşünürsek putlaştırma ihtimali oldukça yüksek görünüyor.Düşünün birileri caddenin ortasına bir heykel dikiyor sağda solda küçük biblolar yapılıyor her tarafta tablolar vs. putlardan kurtulup doğan bir din için oldukça mantıklı bir hareket,onun görüntüsü kendisini simgeleyen şeylerin yapılması islam toplumunda peygamber sıfatından çıkarıp önünde diz çöken insanlar olabileceğini de düşünürsek bu şirke kadar götürür.Bugün bunu türbelerde çok net görebiliyoruz ! Hz. Muhammed'in olmadığını düşünmek kendisi ile birlikte hadislerini ve Kuran'ı yok saymakla eş değerdir.Bu durumda kendi hadisleri ve Kuran ayetleri bir toplumun ne şekilde yaşaması gerektiğini ibadetlerinden tutun toplum ahlakına,adil devlet yönetimine,bilime,sağlığa kadar bir çok konuda rehberlik etmektedir.Yok saymak bunları terk etmek İslam inancı ile yaşayan toplumların fişini çekmektir. Bugün Türk toplumunun içinde bulunduğu sapkınlık,boşvermişlik bunun apaçık somut örneğidir.
seviyorum
Üyelik Zamanı: 10 sene önce
Konu Sayısı: 13
Yanıt Sayısı: 602
10 sene önce
Uurysn aciklaman icin cok tesekkur ederim kendi adima bukadar guzel aciklayamazdim
tutrakan
Üyelik Zamanı: 11 sene önce
Konu Sayısı: 148
Yanıt Sayısı: 589
10 sene önce
Ne diyebilirim ki...din ve dinleri ayırt etmeksizin din kitaplarını ve onlara dair yazılanları okuduğumuzda,bu-alıntı-daki sonuçlar çıkar tabi,çelişkili neticelere varılır.Ancak,her ne kadar:gördüğün,dokunabildiğin şeylerin varlığına inanmalısın sadece-denilse de,bu görünürde olmayan görülmeyenin vaar olmadığını anlamını taşımaz,aksi halde -din ve kitap vahiy yoluyla indirilmediği ve elçiler[peygamberler]göndermediği anlamına gelir ki bu da çok ağır olur.Tanrı inancı peygamberlerin yaşamış olabileceğini değil,yaşamış oldukları inanmamızı gerektirir,her biri kendi döneminde yaşamış ve her birine ayrı ayrı ömür biçilmiş ve görev verilmiş.Paylaşılanlara katılıyorum,ancak şuna da inanıyorum-olmayan veya hiç olmamış bir şey,olmadığı veya hiç olmamış olduğu da anlamına gelmez,görünmeyen de vaar olmadığı anlamına gelmez.Yüz yıllar öncesi yaşayanlardan günümüze kadar yaşayan olsaydı,neyin ne olduğuna,nasıl olduğuna açıklık getirirlerdi ve bilirdik,ama onu da kendi deyimleriyle kendi açılarından bilirdik,asıl hakikat yine üstü kapalı kalırdı.
CiciPeri
SÜPER MODERATÖR
Üyelik Zamanı: 10 sene önce
Konu Sayısı: 30
Yanıt Sayısı: 4019
10 sene önce
Hristiyanlar incilde yazan H.z Isadan sonra gelecek olan bir peygamberin olacagini biliyorlardi,bu son peygamberin arablardan gelmis olmasi onlari yikti,cunku Hristiyan bir peygamber bekliyorlardi, bunu kabul edemediler bu onlara cok agir geldi bu agirligida hala gormekteyiz musluman ulkelerin uzerlerine uyguladiklari akil almaz agir acimasiz yukler koyarak bunu hicbir zaman kabul etmiyceklerini sergiliyorlar
zeinarda
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 822
Yanıt Sayısı: 18529
10 sene önce
bence akıl dışı iddialar,hiç birinin mesneti yok....mesneti olmayışının cevabını yine kuran-ı kerimde en açık ve net şekilde cevabını bulur..
ufuk
Üyelik Zamanı: 10 sene önce
Konu Sayısı: 0
Yanıt Sayısı: 7
10 sene önce
burda yazılacak bi yazı değil .tamamen sapıklık ve kafirler .allah muhafaza
Cevap Eklemek için Giriş Yapmalısınız.
  • 23560 Kayıtlı Üye
  • 16565 Konu
  • 143812 Cevap
  • Son Üye karim55246
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)