İbretlik Hikayeler

Bu konu Sİhab tarafından 13 sene önce açıldı, 641 kere okundu ve 3 Cevap verildi.
Sİhab
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 310
Yanıt Sayısı: 734
13 sene önce

Onkolog Dr. Haluk Nurbaki, Konya’nın tek gazetesi olan “Babalık” gazetesinin başyazarı olan babasından işittiği ibretlik bir hatırayı anlatıyor: 1920’de Saruhan mebusu olarak TBMM’ye giren Mustafa Necati , Cumhuriyetin Maarif vekili (Milli Eğitim Bakanı) olarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Harf Devrimi olarak adlandırılan Latin harflerinin kabulünde etkin rol oynamasıyla bilinir. Mustafa Necati, bu faaliyetler çerçevesinde Mevlana beldesi Konya’ya gelmiş ve Latin harflerinin üstünlüğünü anlatmak üzere bir konferans düzenlemişti.Şehrin her tarafına yapıştırılan ilanlarda:”Eski Harflerle Birlikte Kuran’ı da Tarihe Gömdük” yazıyor ve konferansın ertesi gün saat 10’da verileceği belirtiliyordu. Akşam, mükemmel bir ziyafet verilecekti. Yemekten sonra Mustafa Necati, ani bir apandist krizine yakalandı ve hemen hastaneye kaldırılarak ameliyat edildi. Gece yarısı, imkansız denebilecek bir şey oldu ve Mustafa Necati’nin yattığı yatak yan demirinden kırıldı.Hasta yere düşmüş ve ameliyat yeri patlamıştı. Ertesi gün saat 10’da, yani konferansın yapılacağı bildirilen saatte Mustafa Necati tarihe gömülmüştü.***Tarihler 1912 Nisan’ını gösterdiğinde, Titanic isimli gemi İngiltere’nin Southampton Limanı’ndan New York istikametine hareket etti. 17 bin kişinin emeği ile inşa edilen bu yolcu gemisi zamanın en büyük gemisiydi. Gemiyi yapan mühendisler bu geminin asla batırılımayacağını iddia ediyorlardı. Herkese, her şeye meydan okuyorlardı. Kendilerine o kadar güveniyorlar ve kendileri ile o kadar gurur duyuyorlardı ki, geminin ismini bile Yunan mitolojisindeki bir Tanrı ismi vermişlerdi; Titanic (Yunan mitolojisine göre yer tanrısı Gaia ile gök tanrısı Uranos’un birleşmeleri sonucunda altısı dişi, altısı erkek olmak üzere on iki Titan doğduğu söylenir.) Geminin kaptanı Smith daha da ileri giderek, “Tanrı bile bu gemiyi batıramaz.” demişti. Gemi inşa edilirken her şeyen ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü. İçinde, Paris’in ünlü kafelerinin bir benzeri olan Cafe de Parisien de vardı, bir de Türk hamamı .Çölde geziniyor izlenimi edinmek isteyenler için elektrikli düğmesine basınca yürüyen deve de vardı, Lyon usulü pişirilmiş tavuk da. Mühendislere göre, her şeyden önce bu muhteşem teknoloji harikasının tabanı birbirinden bağımsız kompartımanlardan meydana gelmişti. Herhangi bir sebeple gemi alttan bir darbe aldığında, sadece darbeyi alan bölüm su dolacaktı. En kötü ihtimal olan iki geminin çarpışması durumunda dahi kompartımanların bir kısmı su alacak, bu durumda da geminin batması en az üç gün sürecekti. Bu kadar uzun zamanda da mutlaka bir yerden kurtarma için yardım gelecekti. Üstelik dünyanın en kaliteli çeliği bu gemi için kullanılmıştı. Mühendisler, geminin önden veya arkadan darbe alacağını hesaplamıştı. Halbuki yan tarafı unutmuşlardı. ” Azap onlara ummadıkları yerden gelmişti.” (Nahl Suresi, 26)***Ankara Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Beyin Cerrahisi Bölümü’nde yedi yıl müstahdem olarak çalışan T. Emiralioğlu, tayinini Trabzon’a yaptırır.Hastaneden ayrılırken de beyin ameliyatlarında kullanılan çok önemli bir cihazı çalarak satar. Aradan çok zaman geçmemiştir ki, hastane müstahdeminin iki yaşındaki kızı Ferdağ dikkatsizlik sonucu evinin balkonundan aşağıya düşer ve koma halinde alelacele Hacettepe Hastanesi’ne getirilir. Yavrucağızın felç olmaktan kurtarılabilmesi için derhal ameliyata alınması gerekmektedir.Fakat kaderin tecellisine bakın ki, çocuğun felç olmaktan kurtarılabilmesi için beyindeki kan pıhtısının temizlenmesi gerekmektedir. Bunun için de, babasının daha önce hastaneden çaldığı cihaza ihtiyaç vardır. Hastanenin doktorları çaresizlik içinde kızın babasına: “Kızını kurtarabilirdik ama ameliyat cihazımız çalındığı için elimizden birşey gelmiyor” cevabını verirler. Baba T. Emiraoğlu utançtan kıpkırmızı olmuştur. Vicdan azabı içinde: “İtiraf ediyorum ameliyat aletini ben çalmıştım, şimdi size onu bulup getireceğim, yeter ki kızım kurtulsun.” diyerek dışarı fırlar. Derhal cihazı sattığı dükkana koşup aleti alıp getirir ama iş içten geçmiştir.Cihaz yetişinceye kadar iki yaşındaki Ferdağ felç olmaktan kurtulamaz.***Sultan II. Abdülhamid devrinde yaşamış ve Hasköylü Salih olarak bilinen yaman bir denizci vardı. İstanbul Haliç’te sandalcılık yaparak geçimini temin eden bu kurt denizci, Boğaz sularında ekmek teknesiyle tam 15 defa deniz kazası geçirmiş, hepsinden de sağ salim kurtulmak nasip olmuştu. Feleğin çemberinden geçmiş tecrübeli bir denizci olan Salih, günün birinde Hasköy’de kahvehanede otururken kahveciden içmek için bir bardak su istedi.Kaderin garip tecellisine bakın ki, 15 deniz kazasından kurtulup sağ kalabilen bu tecrübeli denizci,içtiği bir bardak sudan boğularak hayatını kaybetti.***Danimarka’nın önde gelen gayr-i ahlaki film yapımcılarından Gunnar Folkepressen,yeni çevrilen bu tür filmlerden birini seyrederken, başroldeki oyuncuyu, 18 yaşındaki kızı sanarak kalp krizinden öldü. Folkepressen’in isimi açıklanmayan kızının Kopenhag’da öğrenim gördüğü bildirildi.Ünlü yapımcıyı tanıyanlar, şimdiye kadar 250’den fazla bu tür gayr-i ahlaki filme imza atan 52 yaşındaki Folkepressen’in gözlerinin ileri derecede bozuk olduğunu,ancak yaşlı görünmemek için gözlük takmaktan kaçındığını belirtirlerdi.

dilara12
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 0
Yanıt Sayısı: 332
13 sene önce
sayın sihab gerçekten ibretlik hikayeler emeğinize sağlık.
Sabir
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 0
Yanıt Sayısı: 208
12 sene önce
Sayin kardesim sihab cok güzel bir paylasim .
MUSTANG
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 55
Yanıt Sayısı: 1019
12 sene önce
ibretlik herbiri digerinden ilginc hikayeler.....
Cevap Eklemek için Giriş Yapmalısınız.
  • 23560 Kayıtlı Üye
  • 16566 Konu
  • 143812 Cevap
  • Son Üye karim55246
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)