Pek çok insandan duyarız ki, “dua ediyoruz ama kabul olmuyor” derler. Oysa hadisi şerifler, bunun yanlış olduğunu söylüyor. Bir hadisi şerifte, “insan duam kabul olmadı” diye acele etmedikçe” duasının kabul olacağı bildirilirken, bir başka hadisi şerifte de dua edenin duasının mutlaka bir şekilde kabul edileceğinin işaretleri veriliyor. Ancak dua ettiğimiz zaman istediğimiz şeyin aynen verilmesi, bazen zararımıza olabileceği için bizi, çok iyi bilen ve seven Rabbimiz, istediğimizi değil de daha çok ihtiyacımız olanı ve bize lazım olanı veriyor. Bediüzzaman’ın dediği gibi, hastalanıp doktora giden biri, hastalığının ne olduğunu tam olarak bilmediği için doktordan bir ilaç ister ama doktor onun istediği ilacı değil, hastalığına iyi gelecek olanı verir. Mesela, hasta aspirin ister, doktor antibiyotik verir, şurup ister, iğne verir. Doktor, hastalığın en iyi, en çabuk nasıl ve neyle iyileşeceğini bilen kişidir. Kalplerin doktoru olan Rabbimiz de bizim neye ihtiyacımız varsa onu veriyor. Zaten Cenabı Hak, sana dua etme gücü, azmi, isteği verirse, o duayı kabul etmesine bir işaret sayılabilir. Çünkü “vermek istemeseydi, istetmezdi” meşhur olduğu gibi, Mevlana da, Efendimizin kul, “ya Rabbi” dediği zaman Allah Teâlâ; “lebbeyk/buyur kulum” diye cevap verir hadisi şerifinden yola çıkarak şunları anlatır: “Birisi her gece kalkıp Allah’ı anıyor, O’na dua ediyordu. Şeytan ona dedi: – Ey devamlı Allah’ı anan kişi! Bütün gece Allah deyip çağırmana, yakarmana karşılık seni buyur eden var mı ki? Sana bir tek cevap bile gelmedi, daha ne zamana kadar böyle yakarıp dua edeceksin? Adamın gönlü kırıldı, başını yere koydu ve hüzün içinde uyudu. Rüyasında ona şöyle dendi: – Kendine gel uyan! Niye duayı, zikri bıraktın? Neden usandın? Adam: – Buyur diye bir cevap gelmiyor ki… Artık kapıdan kovulmaktan korkuyorum, dedi. Bunun üzerine denildi ki ona: – Senin Allah demen, O’nun buyur demesi sayesindedir. Senin yalvarışın, Allah’ın senin ruhuna haber uçurmasındandır. Senin çabaların, çareler araman, Allah’ın seni kendine yaklaştırması, ayaklarındaki bağları çözmesindendir. Senin korkun, sevgin, ümidin, Allah’ın lütuf kemendidir. Senin her Yarabbi demenin altında, Allah’ın buyur demesi vardır… Gafilin, cahilin gönlü bu duadan uzaktır. Çünkü Yarabbi demeye izin yok ona. Ağzında da kilit var onun, dilinde de… Zarara uğradığı zaman, ağlayıp sızlamasın diye Allah ona dert, ağrı, sızı, gam, keder vermedi. Artık anla ki, Allah’a dua etmeni, O’nu çağırmanı sağlayan dert, Dünya saltanatından daha iyidir. Dertsiz dua soğuktur. Dertliyken yapılan dua ise gönülden kopar… (1) İbnu Ömer’den rivayet edilen bir hadisi şerif ise şöyledir: “Sizden birinize dua kapısı açıldığında ona rahmet kapıları açılır. Allah’tan istenen en sevimli şey afiyettir. Duanın dışında o’na daha sevimli bir şey yoktur. Yine Tirmizi’deki başka bir rivayette şöyle buyrulur: Şüphesiz dua, inen şeylere de inmeyenlere de fayda verir. O halde ey Allahın kulları! Size düşen dua etmektir.”(2) Bu nedenle, dua da aslında namaz oruç kadar zahmetli ve zor bir ibadettir diyebiliriz. Hem inanılması, hem yapılması ve hem de sürekliliği açısından… Herkes dua eder ama inanarak ve duyarak, adeta karşında seni dinleyip “buyur” diyeni, kulak vereni, yani duaların kendisine anında ulaştığı Rabbini hissederek, görerek ve edeple dua etmek zor ve ciddi bir iştir. Hem de çok ciddi bir iş ve bir ibadettir. Elbette pek çoklarının dediği gibi duyarsız, şartlarına uygun edilmeyen dualar kabul olmaz. Çünkü sen ciddi değilsin kendi işinde. Sen kendi işinde, isteğinde ısrarlı ve ciddi olmazsan karşı taraf ne diye kabul etsin senin istediğin şeyi ve karşılığını versin… KAYNAK: Dua Kapısı Arif Arslan