Kehf Suresi ve Fazileti

Bu konu Hun tarafından 10 sene önce açıldı, 1224 kere okundu ve 1 Cevap verildi.
Hun
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 1116
Yanıt Sayısı: 5482
10 sene önce

Kehf Suresi ve FaziletiKehf Suresi’ni, cuma gecesi ve gündüzü okumanın çok faziletli olduğuyla ilgili hadisler vardır. Örneğin:“Cuma gecesi Kehf suresini okuyan, Kıyamette, yerden göğe kadar bir nurla aydınlanır. İki cuma arasında işlediği (küçük) günahlar da affolur.” (Değişik rivayetler için bk. et-Terğıbü ve’t-Terhib, Kitabu’l-Cuma, 1/512-513)Ancak teşvik için yapılan bu rivayetleri değerlendirirken bazı noktalara dikkat etmek gerekir.Kehf Suresi hakkında rivâyet edilen diğer hadislerden ikisinin anlamı şöyledir:“Sahâbeden Üseyd b. Hudayr, Kehf sûresini okumuştu. Evinde de bir atı vardı. Bu sırada at ürkmeğe, deprenmeğe başladı. Bunun üzerine (Üseyd) ‘Yâ Râb! Sen âfetten emin kıl.’ diye dua etti. Hemen onu duman gibi bir şey, yahut bir bulut kapladı. Sonra (Üseyd) bu olayı Hz. Peygambere (asv) anlattı. Rasûlüllah (asv), “Oku ey kişi. Çünkü o bulut gibi görünen şey Sekine’dir. Kur’ân dinlemek için yahut Kur’ân’ı yüceltmek için inmiştir.” buyurdu. (Buhârî, Menâkıb, 25; Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 11; Tirmizi, Fedâilu’l-Kur’an, 6).Hz. Peygamber (asv) şöyle buyurmuştur:“Kim, Kehf sûresinin evvelinden (bir rivayette sonundan) on âyet ezberlerse, Deccâl’den korunmuş olur.” (Müslim, Müsâfirûn, 257; Ebû Dâvud, Menâhim, 14; Tirmizi, Fiten, 59; İbn Mâce, Fiten, 33).[COLOR=red]Kehf sûresinin fazîletiHadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:“Kim Kehf sûresini başından on âyet ezberlerse, Deccâl’ın şerrinden korunur.”“Kim Kehf sûresini okursa, bulunduğu yer ile Mekke arası kendisi için bu okuma nedeniyle aydınlanıp nûr olur. Kim Kehf sûresinin sonundan on âyet okursa, sonra da Deccâl çıksa, artık ona zararı dokunmaz.”“Kim cuma günü Kehf sûresini okursa, onun için ayağını bastığı yerden göğe kadar bir nûr fışkırır. Bu nûr kıyâmet günü onun yolunu aydınlatır ve o kişinin iki cuma arasında işlemiş olduğu küçük günahlar bağışlanır.”“Azamet ve büyüklüğü yer ile gök arasını dolduran sûreyi size haber vereyim mi? Bu sûreyi yazana da yine yer ile gök arasının dolusunca ecir vardır. Kim onu cuma günü okursa, iki cuma arasında işlediği küçük günahları magfiret olunur. Bu sûre Kehf sûresidir.”“Kim Kehf sûresinin son beş âyetini okuyup yatarsa, Allahü teâlâ onu istediği saatte uyandırır.”“Kehf sûresi okunan eve o gece şeytan girmez.”“Kim herhangi bir gecede Kehf sûresinin 110’uncu âyetini okursa, bu okuyuş kendisi için Aden-i Ebyen’den (Yemen’de bir ada) Mekke’ye kadar olan mıntıkaları aydınlatan içi meleklerle dolu bir nûr olur.”Senâullah Dehlevî buyurdu ki:“Cuma gecesi veya gündüzünde Kehf sûresini okumak çok sevâbdır.”Abdullah bin Mes’ûd buyurdu ki:“İsrâ, Kehf ve Meryem sûreleri ilk inen sûrelerdendir. Bu sûreler benim ilk servetimdir.”Kur’an-ı Kerim’in onsekizinci Sûresi. Bir bölümünde ashâb-ı kehf’den bahsettiği için bu adı almıştır. Mekke’de nâzil olmuştur. Yüzon âyet, binbeşyüzyetmişyedi kelime ve altıbin üçyüzaltmış harften ibârettir. Âyet sonlarına ahenk veren fâsılası “elif” harfidir. Yirmi sekizinci âyetin Medine’de indiği rivâyet edilir. Kehf, dağda geniş mağara anlamına gelir. Sûrede üç önemli kıssa yer alır. Ashâb-ı Kehf, Musa ve Hızır (a.s) kıssası ve Zülkarneyn kıssası.Bu sûre hakkında rivâyet edilen hadislerden ikisinin anlamı şöyledir:“Sahâbeden Üseyd b. Hudayr, Kehf sûresini okumuştu. Evinde de bir atı vardı. Bu sırada at ürkmeğe, deprenmeğe başladı. Bunun üzerine (Üseyd) Yâ Râb! Sen âfetten emin kıl, diye dua etti. Hemen onu duman gibi bir şey, yahut bir bulut kapladı. Sonra (Üseyd) bu olayı Hz. Peygambere anlattı. Rasûlüllah, “Oku ey kişi. Çünkü o bulut gibi görünen şey Sekine’dir. Kur’ân dinlemek için yahut Kur”ân-ı tebcil için inmiştir”, buyurdu (Buhârî, Menâkıb, 25; Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 11; Tirmizi, Fedâilu’l-Kur’an, 6). Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kim, Kehf sûresinin evvelinden on âyet ezberlerse, deccâl’den korunmuş olur” (Müslim, Müsâfirûn, 257; Ebû Dâvud, Menâhim, 14; Tirmizi, Fiten, 59; İbn Mâce, Fiten, 33).Nüzûl sebebiyle ilgili olarak ibn İshak’tan şu haber anlatılıyor: Kureyş’in kâfirlerinden Nadr b. Hâris, Hire’ye gitmiş, orada Rüstem ve İsfendiyer hikâyelerini öğrenmişti.Allah Rasûlü insanlara İslâm’ı anlatırken veya tebliğ görevini yerine getirirken bu adam hemen söze karışırdı. “Ben, size ondan daha güzelini anlatırım” diyerek peygamberimizin sözünün etkisini azaltmaya çalışır, Fars memleketleriyle ilgili hikâyeler anlatmaya başlardı.İnsanların İslâm’a yönelmesini ve müslüman olmasını önleyemeyen Kureyşliler, Nadr b. Hâris’in yanına Ukbe b. Mu’ayt’ı da kattılar, Medine’de bulunan Yahudilerin yanına gönderdiler. Kureyşlilerin amacı fitne çıkarmak insanların müslüman olmasını engellemek için Yahudilerden akıl almaktı. Bu iki Kureyşli Yahudilerin yanına vardıklarında “siz kitap ehlisiniz” dediler. Peygamberimizin durumu ve onun tebliğ ettiği din hakkında bilgi edinmek için geldiklerini söylediler.Yahudiler, onlara şu üç öğütte bulundular. O’na “genç yiğitleri, seyyah adamı, ruhu sorun” dediler. Nadr b. Haris ve Ukbe b. Mu’ayt Mekke’ye geldiler. Allah Rasûlüne bu üç soruyu sordular. Bu olay sonucunda bu sûre nâzil olmuştur.Bu sûreye Kehf adının verilmesi sebebiyle zikri geçen kişilerce de Ashab-ı Kehf denilmiştir. Yahudilerin “genç yiğitler” dedikleri kişiler bunlardır. Bunlara; “mağara arkadaşları”, “yedi uyurlar” adı da verilmektedir. Sûrenin onuncu âyetinden yirmi yedinci âyetin sonuna kadar Ashâb-ı Kehf’den bahsedilmektedir.İbn İshak’ın naklettiğine göre, bu sûrede anlatılan Ashâb-ı Kehf, İsa aleyhisselâm’ın dini üzere amel eden birkaç genç olup, bunlar kendilerini putlara taptırmak veya öldürmek için takip eden Roma toplumu ve bölge valisine karşı mücâdele ve dinlerini korumak üzere dağa çıkmış, mağaraya gizlenmişlerdi. Cenâbı Hak onları düşmanlarından korumak ve öldükten sonra dirilmeye ibret ve işaret kılmak için üçyüzdokuz yıl mağarada uyuttu. Uyandıkları zaman birkaç saat uyuduklarını sandılar. İçlerinden birisi, bir şeyler almak için kasabaya inince bir kaç asır önceki gümüş para, olayın anlaşılmasına yol açtı. Böylece topluma, öldükten sonra dirilmenin uygulaması gösterilmiştir (9-22).İkinci kıssa Musa peygamberle Hızır aleyhisselâmın arasında geçer. Musa (a.s), Hızır (a.s)’dan ledün ilmi (Allah tarafından bazı kullara verilen özel ilim) öğrenmek ister. Buluşurlar ve birlikte yolculuk yaparlar. Önce bir gemiye binerler, gemi denize açılınca Hızır (a.s) gizlice ambara inerek gemiyi deler. Durum anlaşılınca gemi tamir için geri döner. Musa (a.s) buna bir anlam veremez ve Hızır’a itiraz eder. Hızır (a.s) işin iç yüzünü açıklar. Gemi denizde iş yapan yoksullarındır. Yoluna devam ederse ileride korsanlar pusu kurmuş olup, gemiyi zorla ele geçireceklerdi. Ârıza ile geri dönüş gemiyi gasptan kurtardı (el-Kehf, 8/71, 79). Yolculuğa karada devam ettiler. Hızır (a.s) bir yerleşim merkezinde rastladıkları bir çocuğu öldürdü. Çocuğun görünürde hiçbir suçu olmaksızın öldürülmesi Musa (a.s)’nın yine itirazına yol açtı. Âyette olayın bilinmeyen tarafı şöyle ifade edilir: “Oğlana gelince, onun anası ve babası iman etmiş kimselerdi. Bunun için onları bir azgınlık ve kâfirlik bürümesinden endişe ettik” (el-Kehf, 18/80). Yasarsa ana babayı küfre düşürecek olan bu çocuk yerine, yüce Allah o aileye daha hayırlı ve daha merhametli başka bir çocuk verecektir (el-Kehf, 18/80). Giderken yolları bir kasabaya (Antakya) düştü. Kasaba halkından yiyecek istediler. Fakat halk yiyecek vermedi. Bu arada Hızır’ın dikkatini yıkılmak üzere olan bir duvar çekti. Duvarı doğrulttu ve sağlamlaştırdı. Bundan dolayı bir ücret de istemedi. Hz. Musa buna da bir anlam veremeyip itiraz etti. Hızır (a.s) isin iç yüzünü açıkladı: Bu ev iki yetim çocuğa aitti. Duvarın içinde, çocuklar büyüyünce sahip çıksın diye saklanmış bir hazine vardı. Çocukların babası sâlih bir zat olduğu için, ona verilen değer sebebiyle duvarın erken yıkılması ve böylece hazinenin erken ortaya çıkması önlenmiş oluyordu. Çünkü yetim çocuklar o yaşta haklarını koruyacak bir durumda değildi (el-Kehf, 18/77-82). Hızır (a.s) bütün bunları kendiliğinden değil Allah’ın emriyle yapmıştır.Sûrede üçüncü kıssa Zülkarnayn’e aittir. Zülkarneyn’in kim olduğu ihtilaflıdır. Peygamber olup olmadığı da tartışmalıdır. Ancak Allah’ın sâlih bir kulu, tevhid inancına sahip ve mü’min olduğunda görüş birliği vardır. Kendisine yeryüzünde büyük güç verilmiş doğu ve batı arasında yolculuk yapmıştır. Doğu Azerbaycan’a ulaştığı zaman hiç söz dinlemeyen bir kavim buldu. Onlar, yerde fesat çıkaran Ye’cuc ve Me’cuc adlı kabilelere karşı, araya bir set çekmede Zülkarneyn’den yardım istediler. Zülkarneyn bu azgın kavmin önüne demir ve bakırdan büyük bir set yaptı (el-Kehf, 18/96). Âyette bu setten şöyle söz edilir: “Artık onu aşmaya da güç yetiremediler, onu delmeye de muvaffak olamadılar. Bu dedi Rabbimden bir merhamettir. Fakat Rabbimin va’di gelince. O, bunu dümdüz yapar” (el-Kehf, 18/97, 98 ).Sûrede zengin inkârcı ile yoksul mü’min örneği de ibretlidir. Allah iki kişiden birine iki üzüm bağı, hurmalık ve ekinlik olmak üzere güzel bir çiftlik verir. Ortadan da su fışkırtır. Bu kimsenin başka gelirleri de vardır. Güzel ürün alıyordu. Ancak serveti arttıkça gurura kapılır, yoksul olan mü’mini küçük görür. Kendisini o kadar güçlü görürki, çiftliğin sonsuza kadar bu şekilde kalabileceğini, helâk olacağını sanmadığını bildirir. Kıyametin kopacağını da inkâr eder. Arkadaşı onu uyarır. Allah dilerse bu çiftliğin bir anda helâk olabileceğini hatırlatır. Fakat söz dinlemez. Bir gün bütün serveti, çiftliği batar, hiçbir şeyi kalmaz. Keşke Rabbime hiçbir şeyi ortak tutmasaydım diyerek pişman olur. Artık ona Allah’tan başka yardım edecek hiçbir kimse yoktu ve kendisi Allah’tan öç alabilecek değildir (el-Kehf, 18/32-44).Sürede dünya nimetlerinden, âhiret azabından, müşriklerin Hz. Peygambere sorularından, imanı güçlendirecek güzel örneklerden bahsedilir. Sûre şu âyetle son bulur: “De ki; Ben ancak sizin gibi bir beşerim. Şu kadar ki, bana ancak ilâhınızın bir tek Allah olduğu vahyediliyor. Artık kim Rabb’ıne kavuşmayı ümit ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabb’ine kullukta hiçbir şeyi ortak tutmasın” (el-Kehf, 18, 110).[B][COLOR=red]KEHF Suresi Latin okunuşu ve türkçe meali[I][COLOR=#99ffff][COLOR=red]18 – KEHFBismillahirrahmanirrahim1. El hamdü lillahillezı enzele ala abdihil kitabe ve lem yec’al lehu ıveca2. Kayyimel li yünzira be’sen şedıdem mil ledünhü ve yübeşşiral mü’minınellezıne ya’melunes salihati enne lehüm ecran hasena3. Makisıne fıhi ebeda4. Ve yünzirallezıne kalüttehazellahü veleda5. Ma lehüm bihı min ılmiv ve la li abaihim kebürat kelimeten tahrucü min efvahihim iy yekulune illa keziba6. Fe lealleke bahıun nefseke ala asarihim il lem yü’minu bi hazel hadısi esefa7. İnna cealna ma alel erdı zınetel leh ali neblüvehüm eyyühüm ahsenü amela8. Ve inna le caılune ma aleyha saıydem cüruza9. Em hasibte enne ashabel kehfi ver rakıymi kanu min ayatina aceba10. İz evel fityetü ilel kehfi fe kalu rabbena atina mil ledünke rahmetev ve heyyi’ lena min emrina raşeda11. Fe darabna ala azanihim fil kehfi sinıne adeda12. Sümme beasnahüm li na’leme eyyül hızbeyni ahsa lima lebisu emeda13. Nahnü nekussu aleyke nebeehüm bil hakk innehüm fityetün amenu bi rabbihim ve zidnahüm hüda14. Ve rabatna ala kulubihim iz kamu fe kalu rabbüna rabbüs semavati vel erdı len ned’uve min dunihı ilahel le kad kulna izen şetata15. Haülai kavmünettehazu min dunihı aliheh lev la ye’tune aleyhim bi sültanim beyyin fe men azlemü mimmeniftera alellahi keziba16. Ve izı’tezeltümuhüm ve ma ya’büdune illallahe fe’vu ilel kehfi yenşur leküm rabbüküm mir rahmetihı ve yüheyyi’ leküm min emriküm mirfeka17. Ve teraş şemse iza taleat tezaveru an kehfihim zatel yemıni ve iza ğarabet takriduhüm zateş şimali ve hüm fı fecvetim minh zalike min ayatillah mey yehdillahü fe hüvel mühted ve mey yudlil fe len tecide lehu veliyyem mürşida18. Ve tahsebühüm eykazav ve hüm rukudüv ve nükallibühüm zatel yemıni ve zateş şimali ve kelbühüm basitun ziraayhi bil vesıyd levit tala’te aleyhim le velleyte minhüm firarav ve le müli”e minhüm ru”a19. Ve kezalike beasnahüm li yetesaelu beynehüm kale kailüm minhüm kem lebistüm kalu lebisna yevmen ev ba’da yevm kalu rabbüküm a’lemü bi ma lebistüm feb’asu ehadeküm bi verikılüm hazihı ilel medıneti fel yenzur eyyüha ezka taamen fel ye’tiküm bi rizkım minhü vel yetelattaf ve la yüş’ıranne biküm ehada20. İnnehüm iy yazheru aleyküm yercümuküm ev yüıyduküm fı milletihim ve len tüflihu izen ebeda21. Ve kezalike a’serna aleyhim li ya’lemu enne va’dellahi hakkuv ve ennes saate la raybe fıha iz yetenazeune beynehüm emrahüm fe kalübnu aleyhim bünyana rabbühüm a’lemü bihim kalellezıne ğalebu ala emrihim le nettehızenne aleyhim mescida22. Se yekulune selasetür rabiuhüm kelbühüm ve yekulune hamsetün sadisühüm kelbühüm racmem bil ğayb ve yekulune seb’atüv ve saminühüm kelbühüm kur rabbı a’lemü bi ıddetihim ma ya’lemühüm illa kalılün fe la tümari fıhim illa miraen zahirav ve la testefti fıhim minhüm ehada23. Ve la tekulenne li şey’in innı faılün zalike ğada24. İlla ey yeşaellahü vezkür rabbeke iza nesıte ve kul asa ey yehdiyeni rabbı li akrabe min haza raşeda25. Ve lebisu fı kehfihim selase mietin sinıne vazdadu tis’a26. Kulillahü a’lemü bima lebisu lehu ğaybüs semavati vel ard ebsır bihı ve esmı’ ma lehüm min dunihı miv veliyyiv ve la yüşrikü fı hukmihı ehada27. Vetlü ma uhıye ileyke min kitabi rabbik la mübeddile li kelimatihı ve len tecide min dunihı mültehada28. Vasbir nefseke meallezıne yed’une rabbehüm bil ğadati vel aşiyyi yürıdune vechehu ve la ta’dü aynake anhüm türıdü zınetel hayatid dünya ve la tütı’ men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahü ve kane emruhu füruta29. Ve kulil hakku mir rabbiküm fe men şae fel yü’miv ve men şae fel yekfür inna a’tedna liz zalimıne naran ehata bihim süradikuha ve iy yesteğıysu yüğasu bi mani kel mühli yeşvil vücuh bi’seş şerab ve saet mürtefeka30. İnnellezıne amenu ve amilus salihati inna la nüdıy’u ecra men ahsene amela31. Ülaike lehüm cennatü adnin tecrı min tahtihimül enharu yühallevne fıha min esavira min zehebiiv ve yelbesune siyaben hudram min sündüsiv ve istebrakım müttekiıne fıha alel eraik nı’mes sevab ve hasünet mürtefeka32. Vadrib lehüm meseler racüleyni min a’nabiv ve hafefnahüma bi nahliv ve cealna beynehüma zer’a33. Kiltel cenneteyni atet üküleha ve lem tazlim minhü şey’ev ve feccerna hılalehüma nehara34. Ve kane lehu semer fe kale li sahıbihı ve hüve yühaviruhu ene ekseru minke malev ve eazzü nefera35. Ve dehale cennetehu ve hüve zalimül li nefsih kale ma ezunnü en tebıde hazihı ebeda36. Ve ma ezunnüs saate kaimetev ve leir rudidtü ila rabbı le ecidenne hayram minha münkaleba37. Kale lehu sahıbühu ve hüve yühavirruhu e keferte billezı halekake min türabin sümme min nutfetin sümme sevvake racüla38. Lakinne hüvellahü rabbı ve la üşrikü bi rabbı ehada39. Ve lev la iz dehalte cenneteke kulte ma şaellahü la kuvvete illa billah in terani ene ekalle minke malev ve veleda40. Fe asa rabbı ey yü’tiyeni hayram min cennetike ve yursile aleyha husbanem mines semai fe tusbiha saıyden zeleka41. Ev yusbiha maüha ğavran fe len testetıy’a lehu taleba42. Ve ühıyta bi semerihı fe asbeha yükallibü keffeyhi ala ma enfeka fıha ve hiye haviyetün ala uruşiha ve yekulü ya leytenı lem üşrik bi rabbı ehada43. Ve lem tekül lehu fietüy yensurunehu min dunillahi ve ma kane müntesıra44. Hünalikel velayetü lillahil hakk hüve hayrun sevabev ve hayrun ıkba45. Vadrib lehüm meselel hayatid dünya ke main enzelnahü mines semai fahteleta bihı nebatül erdı fe asbeha heşımen tezruhür riyah ve kanellahü ala külli şey’im muktedira46. Elmalü vel benune zınetül hayatid dünya vel bakıyatüs salihatü hayrun ınde rabbike sevabev ve hayrun emela47. Ve yevme nüseyyirul cibale ve teral erda barizetev ve hasernahüm fe lem nüğadir minhüm ehada48. Ve uridu ala rabbike saffa le kad ci’tümuna kema halaknaküm evvele merratim bel zeamtüm ellen nec’ale leküm mev’ıda49. Ve vüdıal kitabü fe teral mücrimıne müşfikıyne mimma fıhi ve yekulune ya veyletena mali hazel kitabi la yüğadiru sağıyratev ve la kebıraten illa ahsaha ve vecedu ma amilu hadıra ve la yazlimü rabbüke ehada50. Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblıs kane minel cinni fe feseka an emri rabbih e fe tettehızunehu ve züriyyetehu evliyae min dunı ve hüm leküm adüvv bi’se liz zalimıne bedela51. Ma eşhedtühüm halkas semavati vel erdı ve la halka enfüsihim ve ma küntü müttehızel müdıllıne aduda52. Ve yevme yekulü nadu şürakaiyellezıne zeamtüm fe deavhüm fe lem yestecıbu lehüm ve cealna beynehüm mevbika53. Verael mücrimunen nara fe zannu ennehüm müvakıuha ve lem yecidu anha masrifa54. Ve le kad sarrafna fı hazel kur’ani lin nasi min külli mesel ve kanel insanü eksera şey’in cedela55. Ve ma menean nase ey yü’minu iz caehümül hüda ve yestağfiru rabbehüm illa en te’tiyehüm sünnetül evvelıne ev ye’tiyehümül azabü kubüla56. Ve ma nürsilül mürselıne illa mübeşşirıne ve münzirın ve yücadilüllezıne keferu bil batıli li yüdhıdu bihil hakka vettehazu ayatı ve ma ünziru hüzüva57. Ve men azlemü mimmen zükkira bi ayati rabbihı fe a’rada anha ve nesiye ma kaddemet yedah inna cealna ala kulubihim ekinneten ey yefkahuhü ve fı azanihim vakra ve in ted’uhüm ilel hüda fe ley yehtedu izen ebeda58. Ve rabbükel ğafuru zür rahmeh lev yüahızühüm bi ma kesebu le accele lehümül azab bel lehüm mev’ıdül ley yecidu min dunihı mev’ila59. Ve tilkel kura ehleknahüm lemma zalemu ve cealna li mehlikihim mev’ıda60. Ve iz kale musa li fetahü la ebrahu hatta eblüğa mecmeal bahrayni ev emdıye hukuba61. Felemma beleğa mecmea beynihima nesiya hutehüma fettehaze zebılehu fil bahri seraba62. Felemma caveza kaleli fetahü atina ğadaena le kad lekıyna min seferina haza nesaba63. Kale eraeyte iz eveyna iles sahrati fe innı nesıtül hute ve ma ensanıhü illeş şeytanü en ezkürah vettehaze sebılehu fil bahri aceba64. Kale zalike ma künna nebğı fertedda ala asarihima kasasa65. Fe veceda abdem min ıbadina ateynahü rahmetem min ındina ve allemnahü mil ledünna ılma66. Kale lehu musa hel ettebiuke ala en tüallimeni mimma ullimte ruşda67. Kale inneke len testetıy’a meıye sabra68. Ve keyfe tasbiru ala ma lem tühıt bihı hubra69. Kale setecidünı in şaellahü sabirav ve la a’sıy leke emra70. Kale fe initteba’tenı fe la tes’elnı an şey’in hatta uhdise leke minhü zikra71. Fentaleka hatta iza rakiba fis sefıneti harakaha kale eharakteha li tüğrika ehleha le kad ci’te şey’en imra72. Kale e lem e kul inneke len testetıy’a meıye sabra73. Kale la tüahıznı bima nesıtü ve la türhıknı min emrı usra74. Fentaleka hatta iza lekıya ğulamen fe katellehu kale e katelte nefsen zekiyyetem bi ğayri nefs le kad ci’te şey’en nükra75. Kale elem e kul leke inneke len testetıy’a meıye sabra76. Kale in seeltüke an şey’im ba’deha fe la tüsahıbnı kad belağte mil ledünnı uzra77. Fentaleka hatta iza eteya ehle karyetinistet’ama ehleha fe ebev ey yüdayyifuhüma fe veceda fıha cidaray yürıdü ey yenkadda fe ekameh kale lev şi’te lettehazte aleyhi ecra78. Kale haza firaku beynı ve beynik se ünebbiüke bi te’vıli ma lem testetı’ aleyhi sabra79. Emmes sefınetü fe kanet li mesakıne ya’melune fil bahri fe eradtü en eıybeha ve kane veraehüm meliküy ye’huzü külle sefınetin ğasba80. Ve emmel ğulamü fekane ebevahü mü’mineyni fe haşına ey yürhikahüma tuğyanev ve küfra81. Fe eradna ey yübdilehüma rabbühüma hayram minhü zekatev ve akrabe ruhma82. Ve emmel cidaru fe kane li ğulameyni yetımeyni fil medineti ve kane tahtehu kenzül lehüma ve kane ebuhüma saliha fe erade rabbüke ey yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma rahmetem mir rabbik ve ma fealtühu an emrı zalike te’vılü ma lem testı’ aleyhi sabra83. Ve yes’eluneke an zil karneyn kul seetlu aleyküm minhü zikra84. İnna mekkenna lehu fil erdı ve ateynahü min külli şey’in sebeba85. Fe etbea sebeba86. Hatta iza belağa mağribeş şemsi vecedeha tağrubü fı aynin hamietiv ve vecede ındeha kavma kulna yazel karneyni imma en tüazzibe ve imma en tettehıze fıhim husna87. Kale emma men zaleme fe sevfe nüazzibühu sümme yüraddü ila rabbihı fe yüazzibühu azaben nükra88. Ve emma men amene ve amile salihan fe lehu cezaenil husna ve senekulü lehu min emrina yüsra89. Sümme etbea sebeba90. Hatta iza belağa matliaş şemsi vecedeha tatlüu ala kavmil lem nec’al lehüm min duniha sitra91. Kezalik ve kad ehatna bima ledeyhi hubra92. Sümme etbea sebeba93. Hatta iza belağa beynes seddeyni vecede min dunihima kavmel la yekadune yefkahune kavla94. Kalu ya zel karneyni inne ye’cuce ve me’cuce müfsidune fil erdı fe hel nec’alü leke harcen ala en tec’ale beynena ve beynehüm sedda95. Kale ma mekkennı fıhi rabbı hayrun fe eıynunı bi kuvvetin ec’al beyneküm ve beynehüm redma96. Atuni züberal hadıd hatta iza sava beynes sadafeyni kalenfühu hatta iza cealehu naran kale atunı üfriğ aleyhi kıdra97. Femestau ey yazheruhü ve mestetau lehu nakba98. Kale haza rahmetüm mir rabbı fe iza cae va’dü rabbı cealehu dekka’ ve kane va’dü rabbı hakka99. Ve terakna ba’dahüm yevmeiziy yemucü fı ba’dıv ve nüfiha fis suri fe cema’nahüm cem’a100. Ve aradna cehenneme yevmeizil lil kafirıne arda101. Ellezıne kanet a’yünühüm fı ğıtain an zikrı ve kanu la yestetıy’une sem’a102. E fe hasibellezıne keferu ey yettehızu ıbadı min dunı evliya’ inna a’tedna cehenneme lil kafirınenüzüla103. Kul hel nünebbiüküm bil ahserıne a’mala104. Ellezıne dalle sa’yühüm fil hayatid dünya ve hüm yahsebune ennehüm yuhsinune sun’a105. Ülaikellezıne keferu bi ayati rabbihim ve likaihı fe habitat a’malühüm fe la nükıymü lehüm yevmel kıyameti vezna106. Zalike cezaühüm cehennemü bima keferu vettehazu ayatı ve rusülı hüzüve107. İnnellezıne amenu ve amilus salihati kanet lehüm cennatül firdevsi nüzüla108. Halidıne fıha la yebğune anha hıvela109. Kul lev kanel bahru midadel li kelimati rabbi le nefidel bahru kable en tenfede kelimatü rabbi ve lev ci’na bi mislihı mededa110. Kul innema ene beşerum mislüküm yuha ileyye ennema ilahüküm ilahüv vahıd fe men kane yercu likae rabbihı felya’mel amelen salihav ve la yüşrik bi ıbadeti rabbihı ehada[/COLOR][/COLOR][/COLOR][/COLOR][/I][/B][COLOR=#999999][COLOR=#99ff99][B][I][COLOR=red]Türkçe Meali18 – KehfBismillahirrahmânirrahîmMekke döneminde inmiştir. 28. âyetin Medine döneminde indiği de rivayet edilmiştir. 110 âyettir. Sûre, adını; ilk defa dokuzuncu âyette olmak üzere, birkaç yerde geçen1. Hamd, kuluna Kitab’ı (Kur’an’ı) indiren ve onda hiçbir eğrilik yapmayan Allah’a mahsustur.2, 3, 4. (Allah onu), katından gelecek şiddetli bir azap ile (inanmayanları) uyarmak, salih ameller işleyen mü’minleri, içlerinde ebedi olarak kalacakları güzel bir mükâfat (cennet) ile müjdelemek ve “Allah bir çocuk edindi” diyenleri de uyarmak için dosdoğru bir kitap kıldı.5. Bu konuda ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ne büyük bir söz (bu) ağızlarından çıkan! Onlar ancak yalan söylüyorlar.6. Demek sen, bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin!7. İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık.8. Biz, elbette (zamanı gelince) yeryüzündeki her şeyi bir kuru toprak haline getireceğiz.9. Yoksa sen, (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm’i mi bizim ibret verici delillerimizden sandın?10. Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi.11. Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık. (Onları uyuttuk)12. Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim.13. Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.14, 15. Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başkasına asla ilah demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, ondan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.16. (İçlerinden biri şöyle dedi “Madem ki onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o halde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın.”17. (Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onlara dokunmadan sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın.18. Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.19. Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız”? dedi. (Bir kısmı) “Bir gün, ya da bir günden az”, dediler. (Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin.”20. “Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler, yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremezsiniz.”21. Böylece biz, (insanları) onların halinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar (olayın mucizevi tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların halini daha iyi bilir” dediler. Duruma hakim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız” dediler.22. (Ey Muhammed!) Bazıları bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak: “Onlar üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir” diyecekler. Yine, “Beş kişidirler, altıncıları köpekleridir” diyecekler. Şöyle de diyecekler: “Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir.” De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir. O halde onlar hakkında (Kur’an’daki) apaçık tartışma (yı aktarmak) dan başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiçbirine bir şey sorma.23. Hiçbir şey hakkında sakın “yarın şunu yapacağım” deme!24. Ancak, “Allah dilerse yapacağım” de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve “Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır” de.25. Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler.26. De ki: “Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek O’na aittir. O ne güzel görür, O ne güzel işitir! Onların, ondan başka hiçbir dostu da yoktur. O hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez.”27. Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. O’ndan başka asla bir sığınak da bulamazsın.28. Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.29. De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin.” Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir.30. Gerçek şu ki iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz iyi iş yapanların ecrini zayi etmeyiz.31. İşte onlar için içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir!32. Onlara şu iki adamı örnek ver: Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, bağların çevresini hurmalarla donatmış, ikisinin arasına da bir ekinlik koymuştuk.33. Her iki bağ da meyvelerini vermiş ve ürünlerinden hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. Bu iki bağın arasından bir de nehir fışkırtmıştık.34. Derken onun büyük bir serveti oldu. Arkadaşıyla konuşurken ona dedi ki: “Benim malım seninkinden daha çok. Adamlardan yana da senden daha üstünüm.”35. Derken kendine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: “Bunun sonsuza değin yok olacağını sanmıyorum.”36. “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem bile andolsun bundan daha iyi bir sonuç bulurum.”37. Arkadaşı ona cevap vererek dedi ki: “Seni topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratan, sonra da seni (eksiksiz) bir insan şeklinde düzenleyen Allah’ı inkâr mı ediyorsun?”38. “Fakat O Allah benim Rabbimdir. Ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.”39, 40. “Bağına girdiğinde ‘Mâşaallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır’ deseydin ya!.. Eğer benim malımı ve çocuklarımı kendininkilerden daha az görüyorsan, belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir de bağ kupkuru ve yalçın bir toprak haline geliverir.”41. “Ya da suyu çekiliverir de (bırak bir daha bulmayı) artık onu arayamazsın bile.”42. Derken bütün serveti helak edildi. (Yıkılmış) çardakları üzerine çökmüş haldeki bağına yaptığı harcamalar karşısında ellerini oğuşturuyor ve şöyle diyordu: “Keşke Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmasaydım…”43. Onun, Allah’tan başka kendisine yardım edebilecek kimseleri yoktu. Kendi kendini kurtaracak güçte de değildi.44. İşte bu durumda velayet (himaye ve koruyuculuk) yalnızca hak olan Allah’a mahsustur. Onun mükâfatı da daha hayırlıdır, vereceği sonuç da daha hayırlıdır.45. Onlara dünya hayatının örneğini ver: (Dünya hayatı), gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgarın savurduğu kuru bir çer çöpe döner. Allah, her şey üzerinde kudret sahibidir.46. Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır.47. Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla. Biz onları mahşerde toplarız da içlerinden hiçbirini bırakmayız.48. Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. Onlara, “Andolsun, sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Oysa siz, sizin için hesaba çekileceğiniz bir zaman belirlemediğimizi sanmıştınız” denir.49. Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.50. Hani biz meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!51. Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Saptıranları da hiçbir zaman yardımcı edinmiş değilim.52. (Ey Muhammed!) Allah’ın, “Ortağım olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın” diyeceği, onların da çağıracakları, fakat kendilerine (çağırdıklarının) cevap vermeyecekleri ve bizim de aralarına bir uçurum koyacağımız günü hatırla!53. Suçlular (o gün) ateşi görünce onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar ve ondan kurtuluş yolu da bulamayacaklardır.54. Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.55. İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına ve Rab’lerinden mağfiret dilemelerine, ancak, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesi, ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi (yönündeki beklentileri) engel olmuştur.56. Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. İnkar edenler ise, hakkı batılla çürütmek için mücadele ederler. Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya alırlar.57. Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren ve elleriyle yaptığını unutandan daha zalimdir? Şüphesiz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayet bulamazlar.58. Rabbin, çok bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir. Eğer yaptıkları yüzünden onları (dünyada) cezaya çarptırsaydı, elbette azaplarını çarçabuk verirdi. Hayır, onlar için belirlenmiş bir gün vardır ki (o gün gelince) hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar.59. İşte zulmettiklerinde yok ettiğimiz memleketler… Helak edilmeleri için de belli bir zaman tayin etmiştik.60. Hani Mûsâ beraberindeki gence şöyle demişti: “İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, ya da uzun zaman gideceğim.”61. Onlar iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık denizde yolunu tutup kayıp gitti.62. Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence “Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük” dedi.63. Genç, “Gördün mü! Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. –Doğrusu onu sana söylememi bana ancak şeytan unutturdu- Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti” dedi.64. Mûsâ: “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.65. Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.66. Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi.67. Adam şöyle dedi: “Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin.”68. “İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?”69. Mûsâ, “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim” dedi.70. O da şöyle dedi: “O halde eğer bana tabi olacaksan, ben sana söylemedikçe hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın.”71. Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (adam) gemiyi deldi. Mûsâ, “Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın.” dedi.72. Adam, “Sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin, demedim mi?” dedi.73. Mûsâ, “Unuttuğum için bana çıkışma ve bu işimde bana güçlük çıkarma!” dedi.74. Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi.75. Adam, “Sana, benimle beraberliğe asla sabredemezsin demedim mi?” dedi.76. Mûsâ, “Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme. Doğrusu, tarafımdan (dilenecek son) özre ulaştın (bu son özür dileyişim)” dedi.77. Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi.78. Adam, “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.”79. “O gemi, denizde çalışan bir takım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.”80. “Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.”81. “Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.”82. “Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.”83. (Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size ondan bir anı okuyacağım.”84. Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik.85. O da (Batı’ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu.86. Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.87. Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi.88. “Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.”89. Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu.90. Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.91. İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır.92. Sonra yine bir yol tuttu.93. İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu.94. Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?”95. Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği (imkan ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi.96. “Bana (yeterince) demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi.97. Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.98. Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi.99. O gün biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. Sonra sûra üfürülür de onları toptan bir araya getiririz.100, 101. O gün cehennemi; gözleri Zikr’ime (Kur’an’a) karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kafirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz!102. İnkar edenler, beni bırakıp da kullarımı dost edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere konak olarak hazırladık.103, 104. (Ey Muhammed!) De ki: “Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları halde dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?”105. Onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkar eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir.106. İşte böyle. İnkar etmeleri, âyetlerimi ve Peygamberlerimi alay konusu yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir.107, 108. Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince onlar için, içlerinde ebedi kalacakları Firdevs cennetleri bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler.109. De ki: “Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave etsek (denizlere deniz katsak); Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler tükenirdi.”110. De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım, (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilah’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.”Alinti[/COLOR][/COLOR][/COLOR][/I][/B]

zeinarda
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 822
Yanıt Sayısı: 18529
10 sene önce
Çok güzel ve yararlı bir açıklama olmuş,eline sağlık Hun......
Cevap Eklemek için Giriş Yapmalısınız.
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)