Yağan Kara Havlamak

Bu konu Sir Alexi tarafından 11 sene önce açıldı, 608 kere okundu ve 1 Cevap verildi.
Sir Alexi
Üyelik Zamanı: 11 sene önce
Konu Sayısı: 26
Yanıt Sayısı: 7
11 sene önce

On dakikadır sandalyemle yarım metre ileri bir metre geri yapıyorum, ne eğlenceliymiş. Beş senedir bunu nasıl farkedememişim… Pandacığımın suratıma attığı iki derin kesikle bugün tam bir gangsteri canlandırıyorum. İki dilim bayat ekmeğin arasına yarımşar damla ketçap mayonez ezip yedim, sigara dahi içesim yok, bugün o biçim cesedim. Eşyalarımı yavaşça toparlamam gerekli. Artık taşınma vakti.

Dışardaki kar hepimizin içine üşengeçlik tohumları ekiyor. Yıl sonu, raporlar, sigorta evrakları masamda boylamasına yatıyor. İmkan olsa bende kıvrılıverirdim yanlarına da, bu boğucu sessizlik uykuyu bile suçlu ilan ediyor.

Ocak`ın en fırtınalı günlerinden felaket dolu bir pazartesi. Günler sondan yirmi üçü gösteriyor. Saat eft dakikalarını biraz geçiyor. Şapşal stajyerim yeeaa best fm nidalarıyla ne kadar boş iş varsa ekranına yığmış, şapşallık hayallerini süsleyen ancak asla kavuşamayacak olduğu sabun köpüğü pırıllığındaki şahıslar peşinde. Ne aptal… Pek bir gülüyorum ben ona. İnsan neden aklının yarısını ömrü yarılanmadan çerden çöpten toplayamaz? Neden tüy tanelerine gönül verir, anlayabilmek zor iş.



Beni ilgilendirmeyen her işte ahkam kesmekte ustayım da kendi işsizliğim geldi şimdi birden aklıma. Hem de ne gelmek… Yaydan fırlamış ok, yersiz sıçılan bok gibi. Kenef kokuları salıyor dört bir yanıma. O yüzden zaten bu anlamsız amellerim. Tekerlekli sandalyeyle bir ileri bir geri gidip gelmelerim. İşsizlik ne büyük bir
kabus… Tam beş senedir kapıma uğramayan bir dilenci gibi ne kadar kaçsam yine buldu işte şu karlı kış gününde hem de yalın ayak başı kabak beni.

Yani ki bana nicedir ev olan şu çatıyla vedalaşıyoruz. Mantar panomdaki sünnet süslerini indirdim, patronuma moral olsun kapısına astım. Dansöz pembesinden biçilmiş, pek bir pırıldak. Ona bundan başka verecek armağanım yok gibi. Zeynep Abla`nın geçen gözüm yarı kapalı işe gelirken ikram ettiği beyaz gülüm panomda solmuş. Harita çivilerimin eskiliğinden onun bile narin gövdesi pas tutmuş. Atmadım yine de. Çiviler arasında öylece kupkuru yatıyor. Kendimde buraya son kez elveda diyeceğim gün atacağım onu. Defne`nin salt
yeşil ve çingene pembesinden fosfortik kalemle beni çizdiği resimlere bakıyorum. İki kalın at kuyruğu şeklinde saç giydirmiş bana. Saçlarım sadece kulaklarımın az üstünden çıkıyor, ensem boş. Kolları pembe, gövdesi yeşil bir kazak biçmiş. Arkamda bacasından buram buram fakirlik tüten bir gariban ev, yanında moloz gibi bir ağaç, gökte standart M şeklinde uçan tam kesilip yenmelik nefis kuşlar var…

Hemen yanına da başka bir kağıtta resmetmiş beni. Saçlarım rüzgardan uçuyor. Gençten bir çocuğa doğru koşuyorum. Çocuğun üstünde ince belini ve kılsız göbeğini açıkta bırakan midi bir tshirt. Yüzünün yarısını sanki köpekler yemiş. Bana doğru öyle bir koşuşu var ki, ellerimden tutup beni kendisine doğru çekmek için
sabırsızlanıyor. Karga gibi çizdiği burnum hariç pek bir mutluyum. Yüzümden salt mutluluk okunuyor… Hala altına sıçan bir çocuk elinden çıkmış iki kıytırık resme bunca ultra anlam yükleyebilmek dederin şizofreni içerir, bunu da dipnot olarak yazıyorum.

Nerden nerelere geldim yine… Bir yere sığışmazlığımdan yanıma iliştirdiğim iki bok rengi mini masada çöpten geçilmez bence şu an. Birinde fi tarihinde soyulmuş bir mandalinanın çürük kabukları, yanında mavi jumbo boy çöp poşeti destesi, yanında küf kokulu siyah havlum, yanında yosunlu su şişem, hemen yanında da
bindokuzyüzellialtıdan kalma bir pvc makinesi kutusu, hem yırtık hem de pırtık. Ayağımın dibinde de bim poşetlerine sarılmış altı çift yaz ayakkabısı. Güzel günlerimizin ayakkabıları. Halaylar çektiğimiz, sarhoş şarkılar söylediğimiz, gece yarıları darbukacı çocuklara bütün paramızı kaptırdığımız günlerin güzel potinleri…

Bir daha hiçbirşey eskisi gibi olmayacak.

Bir devir, güzel bir devir bitti. İçindeki bütün güzel kokuları, içimizi coşturan güneş ışıklarını topladı gitti. Bütün o koşturmalarımız, telaşe ve lüzumsuz kargaşalarımız bitti. Ah ne güzeldi oysa hepsi, ne güzeldi…

İnsan hep bu sevdiği şeylere gönülden, görünmez ve incecik tellerle bağlanır. Ayrılık vakti o teller kopar da adamın içini sızlatır. İnim inim ağlatır. Acı seslere dönüşür gözümüzde dilimizde. İşte bu da bir veda vakti. Mesela hıçkırık gibi…

cemile
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 166
Yanıt Sayısı: 541
11 sene önce
güzelmiş teşekkürler emeğinize sağlık...
Cevap Eklemek için Giriş Yapmalısınız.
  • 23560 Kayıtlı Üye
  • 16566 Konu
  • 143812 Cevap
  • Son Üye karim55246
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)