Batsın Bu Dünya , Bitsin Bu Rüya

Bu konu BAHOZ tarafından 13 sene önce açıldı, 641 kere okundu ve Henüz Cevap Yok.
BAHOZ
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 120
Yanıt Sayısı: 380
13 sene önce

“Batsın bu dünya, bitsin bu rüya.” Bu şarkıyı hatırladınız mı? Orhan GENCEBAY’a ait bir parça. Orhan GENCEBAY, müzik dünyamızın gerçek anlamda değer taşıyan sanatçılarından biri. Zaten benim burada değinmek istediğim, şarkı ve şarkının sözleri. Sabah işe gelirken radyoyu açtım ve bu parça ile karşılaştım. Sabah sabah; ‘batsın bu dünya’ diyerek başladım güne. [FONT=Arial]J Şaka tabiki, bu söz hiçte bana göre değil. Ama yinede şarkıyı sonuna kadar dinledim. Sonrada bu yazıyı yazmaya karar verdim. [/FONT] Bir düşünün; yaşadığımız gezegenin masmavi bir gökyüzü var, kıpkırmızı bir güneşimiz var, geceleri, romantizmin doruklarına ulaşmamızı sağlayan ‘ay’ımız var, soluduğumuz hava hayatta kalmamızı sağlıyor, rengarenk çiçekler göz zevkimizi doyuruyor, kısacası mükemmel bir gezegende yaşıyoruz. Neden evimize ‘batsın’ diyelim ki? Biz yaratılanı severiz, yaratandan ötürü. Bu dünyayı da, içindekileri de severiz. Sevdiğimiz şeye de ‘batsın’ diyemeyiz. Peki, bir insanı böyle bir şarkı sözü yazmaya iten sebep ne? Neden böyle bir şarkı sözü yazıldı? Daha da önemlisi bu şarkı dinleyip zevkten kendinden geçen insanlar var. Acaba toplum olarak acıların çocuğu olmayı mı seviyoruz? [COLOR=white] [/COLOR] Hoşuma giden bir söz daha var. J Volfgang V. Goethe şöyle demiş: “Siz zannettiğiniz gibi değilsiniz, düşünceleriniz gibisiniz.” Kısacası ne düşünürsek oyuz. Acı düşünürsek, acılı bir hayat yaşarız. Lokantaya gittiğimizde; acılı kebap siparişi verdikten sonra, “yahu bu çok acı” diyerek başkalarını suçlayamayız. Aynı şekilde; acı dolu bir hayat isteyerek, bizi karamsarlığa sürükleyecek şarkılar dinleyerek, karamsar düşüncelere kapılarak acıyı kendimize çekeriz ve bunun için başkalarını suçlayamayız. Zorluklar insanları nadir olarak yener, kendine güvensizlik ise çoğu zaman… İnternette çok güzel bir yazı buldum. Hoşunuza gideceğini düşünerek sizlerle de paylaşmak istiyorum: Kimlik Karakter Geçicidir Süreklidir Haklarda odaklanır Sorumluluklarda odaklanır Tek kişiye değer verir Çok insana değer verir Başkalarında kıskançlık doğurur Geleceğini inşa eder Her şeyi ancak kapıya kadar getirir İşleri sonuna kadar götürür Geçici izlenimler yaratı Kalıcı saygı ve dürüstlük yaratır Her günümüz bir öncekiyle aynı geçiyor. Her gün aynı yerlere gidip, aynı şeyleri yapıyoruz ve aynı insanlarla görüşüyoruz. Sanki hayatımız sürekli kendini tekrar ediyor. Aslında yaşam hareket demek, değişim demek, enerji, demek. Ama birçoğumuzda bunlar yok. Hayatımız; tıpkı programlı bir robotunki gibi aynı ve tek düze geçiyor. Hatta karşılaştığımız olaylara gösterdiğimiz tepkiler bile birbirini tekrar ediyor. Bir olaya karşı gösterdiğimiz tepkiyi, bilinçaltımıza yerleştiriyoruz. Daha sonra aynı olay başımıza geldiğinde otomatik olarak bilinçaltımıza daha önce kaydettiğimiz tepkiyi veriyoruz. Buna patern diyorlar. Olaylar karşısında gösterdiğimiz tepkilerin kaydedilmesi ve tekrarlanması. Sanırım biz özgür değiliz. Baksanıza; tepkilerimiz bile daha önceden kaydedilmiş tepkiler… Bazen bir şey değiştirmek istersiniz hayatınızda, harekete geçeriz. Sonra “amaaan boş ver” diyerek vazgeçeriz. Bu konuda Anthony ROBBINS şöyle diyor: “Ne yapmak gerektiğini pek çok insan bilir. Ama bildiğini yapan insan sayısı çok azdır.” Ne kadar doğru söylemiş. Bir insan, değişmekten neden korkar? Bu sorunun cevabı aslında çok basit. İster iyi yönde, ister kötü yönde olsun; her değişim bir şeyden vazgeçmemizi gerektirir. İnsanı asıl korkutan değişimin kendisi değil, bir şeyden vazgeçme düşüncesidir. Alışkanlıklardan vazgeçmek bizi korkutur, çözüm olarak da değişime direnç gösteririz. Direnç tüm evrende olan bir kavram. Canlı cansız etrafımızdaki her şey, evrende var olmak için direnç gösterir. Ama insan için direnç kavramı, değişim söz konusu olduğunda zarar veriyor. Anthony ROBBINS’e göre: Kişinin içinde bulunduğu durumda çektiği acı, değişmenin getireceği acıdan küçükse; kişi değişimi reddedip aynı durumu korumaya yönelir. Ama içinde bulunduğu durum artık çekilmez hale geldiyse, yani bu durumun verdiği acı, değişimin getireceği acıdan daha fazlaysa, bu durumda kişi değişime yönelir ve yenilik yapmak için harekete geçer. Eskiyi terk eder. Bazen isteyerek, bazen zorunlu olarak değişmek isteriz. Ama değişim kaçınılmazdır. Aynı hayatı her gün yaşamaktan vazgeçip, değişim rüzgarına yelken açmak dileği ile. Tolga ÇELEBİ

Konuya Bir Cevap Yazın

  • 23560 Kayıtlı Üye
  • 16565 Konu
  • 143812 Cevap
  • Son Üye karim55246
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)