yapmak ve kendini gerceklestirmek

Bu konu Hun tarafından 11 sene önce açıldı, 446 kere okundu ve 2 Cevap verildi.
Hun
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 1116
Yanıt Sayısı: 5482
11 sene önce

“Cesaret korkunun yokluğu değil, korkuyu yenebilmektir.”Nelson MandelaÖğrenmenin en iyi yollarından biri olan yapmak; gerçekleştirmek, meydana getirmek, oluşturmak, üretmek veya yaratmak demektir. Kişi bir şeyler yaparsa, kendini tanıyabilir, kendini iyi edebilir. Kişinin kendine karşı dürüst olabilmesi, kendini değiştirebilmesi ve kendini sürece bırakabilmesi, gerekenleri kabul edebilmesi, yüreğindeki sevgiyi özgür bırakabilmesi ve sonunda da özüne, içindeki güzelliğe ulaşabilmesi için ona gereken en önemli iki şey; cesaret ve kararlılıktır. Kaybetme ihtimalinin olduğu şeyi kaybetmeyi göze alabilmek olan cesaret; duyguyla değil akılla ilgilidir. Cesaret, duyguların kişiye “kaç” dediği noktada kontrolü ele alıp durumu analiz edebilmektir. Cesaret; korkmamak değildir, korkuya rağmen yola devam edebilmektir. İnsanın kendi zayıflık ve korkularını kabullenebilmesi, bunları başkalarıyla paylaşabilmesi ve kendini tedavi edici bir sürece sokabilmesi gerçekten cesaret gerektirir. Cesaret; kendini olduğun gibi kabullenip, sevmektir ve kendi gördüğün doğrularını uygulamaktır, kendi doğrularına inanmaktır. Bunu yapabilmek için önce yola çıkmak ve “yapma” cesareti göstermek gerekir.Kişi kendisi için bir şeyler yapmaya çalışırken zamana ihtiyaç duyar. Yapma için, yoğun ve disiplinli bir çalışma, çevrenin farkında olma, olaylar karşısında sorumluluk alabilme ve yaşanılan hoşa gitmeyen durumlarda kişinin kendi katkısını görerek bunları düzeltme yoluna gitmesi gerekir. Platon bir gün, ülkenin en büyük bilgesinin yanına gider. Bilge onu karşılar ve oturup sohbet etmeye başlarlar. Platon bilgeye döner ve “sen bu dünyanın en bilge kişisisin, sen hayata dair her şeyi bilirsin, bana öyle bir anahtar ver ki, bütün kapıları açmamı sağlasın” der. Bilge Platon’a döner ve “ama bu yükü taşıyabileceğinden emin misin?” diye sorar. “Evet” der Platon, “lütfen bana dünyanın en büyük hazinelerine ulaşmamı sağlayacak sırrı ver.” “Bunu bilmek, sana çok büyük bir sorumluluk yükleyecek” der bilge. “Bu sırrı öğrendiğinde, artık bunu saklayamazsın. Bunu yapman gerekecek. Eğer sırrı öğrendikten sonra uygulayamazsan, o zaman sır seni yavaş yavaş ölüme götürecek. Eğer kullanmazsan, sır senin başına bela olur. Bu çok kritik bir karar anıdır senin için, çünkü hem hazineyi hem de zehri tercih edebilirsin. Bunun için hazır mısın?” “Evet” der Platon. “Bu sırrı taşımaya hazırım. Sırrı kullanacağıma dair yemin ederim sana. Eğer kullanmazsam, o zaman da başıma gelecekleri kabul ediyorum.” “O halde yaklaş yanıma” der bilge. “Kulaklarını dört aç ve beni dinle. Sana dünyanın en büyük sırrını veriyorum.” Bilge büyük bir dikkatle Platon’un gözlerinin içine baktı ve bütün gücü ile sırrı açıkladı. “İşte budur dünyanın en büyük sırrı” dedi bilge. “Sana bütün hazineleri verecek olan sır budur. Çok basit ama çok büyük bir sırdır bu.” Platon şaşkındı. “Ama bu çok basit” dedi. Bilge o sözünü bitirmeden yine sırrı haykırdı büyük bir sesle, “Yap!” “Soru yok, yorum yok, endişe yok. Yalnızca yap..” diye haykırdı yeniden.Yaşama anlamlı kılmaya dair yapılan çalışmaların hemen hemen hepsi, özveri, inanmak ve istemek, yaratıcılık, kendini gerçekleştirmek ve bir şeyler yapmak hedeflerini işaret eder. Amerikalı psikanalist Alan Wheels anılarını anlattığı The Listener (Dinleyici) adlı kitabında, köpeği Monty ile dolaştığı andaki duygu ve düşüncelerini şöyle anlatır: “Ne zaman eğilip de yerden bir sopa alacak olsam, köpeğim hemen önüme düşer. Yerden aldığım sopayı fırlatmamı bekler. Bunu oyun olarak mı algılar, yoksa görev mi bilir? Bana göre görev kabul eder ama bana öyle geliyor ki, görevinin ne olduğu konusunda çok fazla düşünmez. Sopayı fırlattığım anda düşündüğü tek bir şey vardır, gidip sopayı almak, yani görevini yapmaktır. Bunu yapmak için ne mesafe tanır, ne de bir başka engel, sopanın fırlatıldığı yere ve yöne doğru hareketlenir, karşısına çıkan her engeli aşar, kimi zaman koşar, kimi zaman yüzer veya tırmanır. Gidip sopayı alır ve bana geri getirir Görevinin sopayı sadece almak değil, onu bana getirmek olduğunu bilir Sopayı bana geri getirirken önce koşar, ama bana yaklaştığında yavaşlar. Görevini yapmak, bunun için de sopayı bana geri vermek ister, ama ben bilirim ki, yeniden bekleme pozisyonuna geçecek olmaktan da hiç hoşlanmaz. Kendine değil, kendi dışında olan birilerine ve bir şeylere hizmet etmek, sadece benim için değil, onun için de önemli. Hizmet edebilmek için benim sopayı fırlatmamı bekler Sopayı fırlatacak birisine sahip olduğu için köpeğimin şanslı olduğunu düşünmüşümdür hep. Ben de, Tanrı’nın benim için bir sopa fırlatmasını bekliyorum. Çoktandır bekliyorum bunu. Tanrı’nın beni anımsamasını, dikkatini bana yeniden yöneltmesini, benim Monty’e verdiğim görev gibi bana bir görev vermesini bekliyorum. Verir mi, vermez mi, verirse ne zaman verir bilmiyorum. Kimse de bilmiyor Ama ben yine de bekliyorum.”“Eğer istediğin her şeyi yaratabileceğini bilseydin; bu senin için bir hayal değil, apaçık bir gerçek olsaydı; sınırlandırılmamış olsaydın, nasıl bir hayat yaratırdın kendine?” Kişi yukarıdaki soruya, “şimdi yaşadığım hayatı” diye yanıt verirse, kendini gerçekleştirme yolculuğunda başarıyla ilerliyor demektir.Eğer kişi bu soruya, şimdi yaşadığı hayatı değil de, başka bir hayatı tanımlayarak yanıt verirse; o zaman daha yapacak çok işi var demektir. Yapmanın ve kendini gerçekleştirmenin bir sınırı yoktur. Kendini gerçekleştirmek; kişinin kendi doğasına en uygun şeyleri yapması ve bundan haz duyup başardığını hissetmesidir. Çünkü yaşadığımız her şey kendi algılarımızla oluşturulmuş birer yanılsamadır.Birçok yönden davranışçı psikoloji ile humanistik psikoloji arasında köprü oluşturan Abraham Maslow’un “kendini gerçekleştirme” kavramına göre; insanların güçlü yönleri yeterince kavranmamış ve açıklanmamıştır. Çünkü psikoloji bilimi daha çok insanların zayıf tarafları ve bozukluklar üzerinde durmuştur. Maslow’a göre insan temelde mutluluk ve huzur arar, acıdan kaçmak ana motif değildir. İnsanın daha güçlü, mutlu, iyimser ve olumlu yönleri Maslow’un üzerinde durduğu konular olmuştur. Ona göre; insanın temel yapısında organik ve biyolojik gereksinimler, eğilimler ve kapasitelerin yanında; ruhsal gereksinimler, kapasiteler, kültür ve çevrenin etkisinde bağlı gelişmiş davranış eğilimleri yer alır. Normal, sağlıklı insanlar gizil güçlerini gerçekleştirme yönünde davranırlar; hastalık ise insanın kendini gerçekleştirici yapısı engellendiğinde ortaya çıkar. İyi ve doğru olan bu gerçekleşme eğiliminin desteklenmesi, kötü olan ise ket vurulmasıdır. Holistik psikoterapi de bu engelleri, çatışmaları kısaca gelişimi engelleyen etmenleri ortadan kaldırmayı amaçlar.Maslow’a göre insanın en acil olan, en çabuk çözüm bekleyen gereksinimleri sırasıyla şunlardır:—Açlık, susuzluk gibi fizyolojik gereksinimler,—Tehlikeden uzak yaşama gibi korunma gereksinimleri,—Sevgi ve ait olma gereksinimleri,—Saygınlık gereksinimleri,—Kendini gerçekleştirme gereksinimleri,—Öğrenme gereksinimleri,—Güzeli ve iyiyi arama arzularını kapsayan estetik gereksinimler.Maslow’a göre; gereksinimlerini bu hiyerarşik sıra içinde son basamağına kadar gerçekleştirebilmiş insanlar, kendilerini gerçek anlamda gerçekleştirmiş az sayıda mutlu ve huzurlu kimselerdir. Kendilerini, diğer insanları, çevreyi ve doğayı olduğu gibi kabul eden bu kişiler; hatalarından dolayı aşırı derecede suçluluk duymamışlar, gereksiz yere günahkârlık korkusu içinde yaşamamışlar ve kendilerinden asla utanmamışlardır. Amerikalı fizik ve matematik uzmanı John von Neumann da Maslow’u doğrular bir şekilde şunları söylemiştir: “Sen de, kâinat da senin algıladığın ve gözlemlediğin gibi değilsiniz. Sen dar bir ara kesit içinde organize olmuşsun. Senin dışında ise, bildiğinden çok daha farklı kurallara göre var olan çok değişik bir âlem var. İşin ilginci, sen, aynı zamanda o âlemin de bir parçasısın.” Erich Fromm, “Sahip Olmak ya da Olmak” adlı kitabında, modern insanın bir çözümlemesini ve değerlendirmesini yapar; sonuçta da şöyle söyler: “İnsanlık büyük bir hızla tümden yok olmaya doğru sürüklenmektedir. Ekonomik gelişimin giderek insanları tutsak alması, doğaya karşı takınılan düşmanca tavır ve bir atom savaşı tehlikesi, insan soyunu ve dünyayı tehdit etmektedir. Yeni bir insana ve yeni bir topluma geçişin tek yolu, her şeyin üzerinde egemenlik kurmak biçiminde beliren ve kazanç tutkusu, açgözlülük, bir de ihtiras demek olan sahip olmak karakterini terk etmekten geçer. İnsanlar, onları huzura, mutluluğa ve diğer insan kardeşlerini sevmeye yöneltecek olan olmak biçimli bir dünya görüşüne geçemedikleri sürece, kurtulmaları mümkün değildir.”Sonuç olarak; eski Budistlerin de dediği gibi, insan zihni ne kadar doluysa yeni hislere ve bilgilere o kadar kapalı oluyor. Çünkü önyargılar ve koşullanmalar her şeyi dolduruyor. Dr.A. cem kece

zeinarda
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 822
Yanıt Sayısı: 18529
11 sene önce
Cesaret; kendini olduğun gibi kabullenip, sevmektir ve kendi gördüğün doğrularını uygulamaktır, kendi doğrularına inanmaktır. Bunu yapabilmek için önce yola çıkmak ve “yapma” cesareti göstermek gerekir. Çok doğru.......sağol
Hun
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 1116
Yanıt Sayısı: 5482
11 sene önce
bencede dogru o yüzden hemen ben baslayacagim
Cevap Eklemek için Giriş Yapmalısınız.
  • 23560 Kayıtlı Üye
  • 16565 Konu
  • 143812 Cevap
  • Son Üye karim55246
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)