Nazım Hikmet Şiirleri

Bu konu SOLAK tarafından 13 sene önce açıldı, 827 kere okundu ve 39 Cevap verildi.
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce

Usta Şairin en sevdiğiniz şiirlerini bu başlık üzerinden paylaşabilirsiniz

Bihter
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 182
Yanıt Sayısı: 202
13 sene önce
Bence sen de şimdi herkes gibisin Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor Onlardan kalbime sevda geçmiyor Ben yordum ruhumu biraz da sen yor Çünkü bence şimdi herkes gibisin Yolunu beklerken daha dün gece Kaçıyorum bugün senden gizlice Kalbime baktım da işte iyice Anladım ki sen de herkes gibisin Büsbütün unuttum seni eminim Maziye karıştı şimdiyeminim Kalbimde senin için yok bile kinim Bence sen de şimdi herkes gibisin
seda
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 0
Yanıt Sayısı: 181
13 sene önce
SEN YOKTUN… Kar kesti yolu sen yoktun. Oturdum karşına dizüstü seyrettim yüzünü gözlerim kapalı. Gemiler geçmiyor uçaklar uçmuyor sen yoktun. Karşında duvara dayanmıştım konuştum konuştum konuştum ağzımı açmadım. Sen yoktun, ellerimle dokundum sana ellerim yüzümdeydi. HASRET Yüz yil oldu yüzünü görmeyeli, belini sarmayali, gözünün içinde durmayali, aklinin aydinligina sorular sormayali, dokunmayali sicakligina karninin. Yüz yildir bekliyor beni bir sehirde bir kadin. Ayni daldaydik, ayni daldaydik. Ayni daldan düsüp ayrildik. Aramizda yüz yillik zaman, yol yüz yillik. Yüz yildir alacakaranlikta kosuyorum ardindan.
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce
Yumdum gözlerimi Karanlıkta sen varsın Karanlıkta sırtüstü yatıyorsun Karanlıkta bir altın üçgendir alnın ve bileklerin ...Yumulu göz kapaklarımın içindesin sevdiceğim Yumulu göz kapaklarımın içinde şarkılar Şimdi orda her şey seninle başlıyor Şimdi orda hiçbir şey yok senden önceme ait Ve sana ait olmayan
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce
Ah benim sevdasında bencil; ama yüreğinde sağlam sevdiğim. Aklıma gelişini seveyim: ne güzel darma duman ediyorsun beni
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce
En güzel deniz; Henüz gidilmemiş olanıdır. En güzel çocuk; Henüz büyümedi. En güzel günlerimiz; ... Henüz yaşamadıklarımız. Ve sana söylemek istediğim en güzel söz; Henüz söylememiş olduğum sözdür...
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce
Cebimde yoktu,yüreğimden verdim..
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce
Sorma bana "ne kadar seviyorsun diye !?" O kadar işte! - Tavanı kadar sokağın, dibi kadar cehennemin.
seda
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 0
Yanıt Sayısı: 181
13 sene önce
Seni Düşünmek Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey... Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum...
BAHOZ
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 120
Yanıt Sayısı: 380
13 sene önce
Delikanlım !. Sen ki, ya bir köşe başında kan sızarak kaşından gebereceksin, ya da bir darağacında can vereceksin.. İyi bak yıldızlara, onları göremezsin belki bir daha... Delikanlım !. Belki beni anladın, belki anlamadın.. Kesiyorum sözümü... / Nazım Hikmet
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce
Artık ne geri gelmeni beklerim nede ben gelirim. Nasılsa ben birşey kaybetmedim, sen bensizliği seçtin ! Nazım Hikmet
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce
Aşksız 10 yıl mı yaşayayım, aşkla 3 yıl mı? Nazım Hikmet
hestia
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 14
Yanıt Sayısı: 95
13 sene önce
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, bütün iş tahirle zühre olabilmekte yani yürekte. meselâ bir barikatta dövüşerek meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken meselâ denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu? tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir ayrılmak istemezsin dünyadan ama o senden ayrılacak yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? yani tahiri zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi tahir ne kaybederdi tahirliğinden? tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
hestia
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 14
Yanıt Sayısı: 95
13 sene önce
ben senden önce ölmek isterim. gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun? ben zannetmiyorum bunu. iyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin... fedakârlığımı anlıyorsun : vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin. sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin. ve orda beraber yaşarız külümün içinde külün, ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar... ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. toprağa beraber dalacağız. ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak : biri sen biri de ben. ben daha ölümü düşünmüyorum. ben daha bir çocuk doğuracağım. hayat taşıyor içimden. kaynıyor kanım. yaşayacağım, ama çok, pek çok, ama sen de beraber. ama ölüm de korkutmuyor beni. yalnız pek sevimsiz buluyorum bizim cenaze şeklini. ben ölünceye kadar da bu düzelir herhalde. hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde? içimden bir şey : belki diyor.
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce
İkimiz de biliyoruz, sevgilim, öğretebiliriz : dövüşmeyi insanlarımız için ve her gün biraz daha candan biraz daha iyi sevmeyi... Nazım Hikmet Ran
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce
Ne ben Sezarım, ne de sen Brütüssün. Ne ben sana kızarım, ne de zatın zahmet edip bana küssün. Artık seninle biz, düşman bile değiliz. Nazım Hikmet Ran
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce
Artık ne geri gelmeni beklerim ne de ben gelirim. Nasılsa ben bir şey kaybetmedim, sen bensizliği seçtin. Karar senin. // Nazım Hikmet RAN
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce
İnsan birisiyle yaşlanmalı, Birisi yüzünden değil.." *N. Hikmet Ran
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce
Selâmlamaya geldim seni yeryüzü umutları adına, Bedava ekmek ve bedava karanfil adına, Mutlu emeklerle metlu dinlenmeler adına; Yârin yanağından gayrı her yerde, her şeyde hep beraber diyebilmek adına...
hestia
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 14
Yanıt Sayısı: 95
13 sene önce
Yoruldun ağırlığımı taşımaktan Ellerimden yoruldun Gözlerimden gölgemden Sözlerim yangınlardı Kuyulardı sözlerim Bir gün gelecek ansızın gelecek bir gün Ayak izlerimin ağırlığını duyacaksın içinde Uzaklaşan ayak izlerimin Ve hepsinden dayanılmazı bu ağırlık olacak
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce
Ne demiş Nazım Hikmet; Seversin dünyayı doludizgin,ama o bunun farkında bile değildir.. kalır yürek sızısı
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
12 sene önce
Hoş geldin! Biz bıraktığın gibiyiz. Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, ... dostu düşmandan ayırmakta... Hoş geldin. Yerin hazır. Hoş geldin. Dinleyip diyecek çok. Fakat uzun söze vaktimiz yok. YÜRÜYELİM... Nazım Hikmet
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
12 sene önce
HASRET Denize dönmek istiyorum! Mavi aynasında suların: boy verip görünmek istiyorum! ... Denize dönmek istiyorum! Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider! Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder. Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter. Ve madem ki bir gün ölüm mukadder; Ben sularda batan bir ışık gibi sularda sönmek istiyorum! Denize dönmek istiyorum! Denize dönmek istiyorum! |Nazım Hikmet
Sabir
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 0
Yanıt Sayısı: 208
12 sene önce
Bilirmisin ? Ne kötüdür insanin bildigini anlatamamasi. Kelimelerin hep yarim kalmasi .. Ben deyip susmasi , sen deyip , Aglamakli kalmasi . Nazim Hikmet
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
12 sene önce
Çömeldim bakıyorum toprağa otlara bakıyorum böceklere bakıyorum mavi mavi çiçek açmış dallara bakıyorum ... Sen bahar toprağı gibisin sevgilim sana bakıyorum Sırtüstü uzandım görüyorum gökyüzünü ağacın dallarını görüyorum uçan leylekleri görüyorum Sen bahar mevsiminde gökyüzü gibisin sevgilim seni görüyorum Gece kırda ateş yaktım, ateşe dokunuyorum suya dokunuyorum, kumaşa dokunuyorum gümüşe dokunuyorum Sen yıldızların altında yakılan ateş gibisin sevgilim, sana dokunuyorum İnsanların içindeyim, seviyorum insanları Hareketi seviyorum Düşünceyi seviyorum kavgamı seviyorum Sen kavgamın içinde bir insansın sevgilim seni seviyorum NAZIM HİKMET
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
12 sene önce
Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir kelimene yetemedim; git, ne demekti sevgilim? Nazim Hikmet Ran
Kayıtlı Değil
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 4 sene önce
Konu Sayısı: 1156
Yanıt Sayısı: 4566
12 sene önce
Yine Şiirleri Yağdırmışsınız Maaşallah. Hepsi Birbirinden Güzel Ve Okumaya Değer Şiirler.:thumbsup[1]:
SOLAK
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
12 sene önce
Hoş geldin! Kesilmiş bir kol gibi omuz başımızdaydı boşluğun... Hoş geldin! Ayrı...lık uzun sürdü. Özledik. Gözledik... Hoş geldin! Biz bıraktığın gibiyiz. Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta... Hoş geldin. Yerin hazır. Hoş geldin. Dinleyip diyecek çok. Fakat uzun söze vaktimiz yok. YÜRÜYELİM.....
Kayıtlı Değil
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 4 sene önce
Konu Sayısı: 1156
Yanıt Sayısı: 4566
12 sene önce
Denize dönmek istiyorum! Mavi aynasında suların: boy verip görünmek istiyorum! Denize dönmek istiyorum! Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider! Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder. Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter. Ve madem ki bir gün ölüm mukadder; Ben sularda batan bir ışık gibi sularda sönmek istiyorum! Denize dönmek istiyorum! Denize dönmek istiyorum! Nazım Hikmet
Kayıtlı Değil
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 4 sene önce
Konu Sayısı: 1156
Yanıt Sayısı: 4566
12 sene önce
Hepsi Güzel Paylaşımlar. Okumaktan Zevk Aldım. iyi forumlar.
Freyja
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 3
Yanıt Sayısı: 20
12 sene önce
SEVİYORUM SENİ Seviyorum seni Ekmeği tuza banıp yer gibi Geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi Ağır posta paketini neyin nesi belirsiz telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık içimde kımıldayan birşeyler gibi Seviyorum seni Yaşıyoruz çok şükür der gibi. NAZIM HİKMET
PARADOKS
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 142
Yanıt Sayısı: 973
12 sene önce
Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor Onlardan kalbime sevda geçmiyor Ben yordum ruhumu biraz da sen yor Çünkü bence şimdi herkes gibisin
mutlu
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 6
Yanıt Sayısı: 386
11 sene önce
Hatalar yaptım .Kontrolümü kaybettim ve çekilmez biri oldum zaman zaman. Ama en kötü zamanlarımda beni idare etmezsen,en iyi zamanlarımda benim yanımda olmayı hak etmezsin... NAZIM HİKMET
teddy
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 0
Yanıt Sayısı: 34
11 sene önce
Bende cok seviyorum Nazim Hikmeti ilk firsatda Piraye ye yazdigi bi siiri paylasicam sizinle
leman
Üyelik Zamanı: 11 sene önce
Konu Sayısı: 0
Yanıt Sayısı: 2
11 sene önce
Sen bazen zifiri karanlık gecemin güneşi, sen bazen hayatın cesaret veren mutluluk yanı ve sen her zaman sevgimin tek nedenisin.
leman
Üyelik Zamanı: 11 sene önce
Konu Sayısı: 0
Yanıt Sayısı: 2
11 sene önce
Güneşi seviyorum diyorsun güneş açınca gölgeye kaçıyorsun. Yağmuru seviyorum diyorsun yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun. Korkuyorum sevgilim çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun!
mutlu
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 6
Yanıt Sayısı: 386
11 sene önce
BENCE SENDE ŞİMDİ HERKES GİBİSİN!!! Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim Kalbimde kalbine yok bile kinim Bence artık sen de herkes gibisin. Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor Onlardan kalbime sevda geçmiyor Ben yordum ruhumu biraz da sen yor Çünkü bence şimdi herkes gibisin Yolunu beklerken daha dün gece Kaçıyorum bugün senden gizlice Kalbime baktım da işte iyice Anladım ki sen de herkes gibisin Büsbütün unuttum seni eminim Maziye karıştı şimdi yeminim Kalbimde senin için yok bile kinim Bence sen de şimdi herkes gibisin
maestro
Üyelik Zamanı: 11 sene önce
Konu Sayısı: 15
Yanıt Sayısı: 106
11 sene önce
Seviyorum bu şiiri... :)
maestro
Üyelik Zamanı: 11 sene önce
Konu Sayısı: 15
Yanıt Sayısı: 106
11 sene önce
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? işin kolayına kaçmadan ama gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil ne de ak örtüde elmaların ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? 1961 yazı ortalarındaki Küba'nın resmini yapabilir misin? Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad? İşte böyle demiş Nazım Hikmet,Abidin Dino'ya... Abidin Dino da resmini yapmamış ama şiirini yazmış mutluluğun... Mutlulugun Resmi Kokusu buram buram tüten Limanda simit satan çocuklar Martıların telaşı bambaşka İşçiler gözler yolunu. İnebilseydin o vapurdan Ayağında Varnanın tozu Yüreğinde ince bir sızı. Mavi gözlerinde yanıp tutuşan hasretle kucaklayabilseydim seninle, bir daha. Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi Bağrımıza bassaydık seni Nazım, Yapardım mutluluğun resmini Başında delikanlı şapkan, kolların sıvalı, kavgaya hazır Bahriyeli adımlarla düşüp yola Gidebilseydik Meserret Kahvesine, İlk karşılaştığımız yere Ve bir acı kahvemi içseydin. Anlatsaydık o günlerden, geçmişten, gelecekten, Ne günler biterdi, Ne geceler... Dinerdi tüm acılar seninle Bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan. Ve dolaşsaydık Türkiyeyi bir baştan bir başa. Yattığımız yerler müze olmuş, Sürgün şehirler cennet. İşte o zaman Nazım, Yapardım mutluluğun resmini Buna da ne tual yeterdi; ne boya... Abidin Dino
maestro
Üyelik Zamanı: 11 sene önce
Konu Sayısı: 15
Yanıt Sayısı: 106
11 sene önce
Saman Sarısı / Nazım Hikmet ı Seher vaktı habersizce girdi gara ekspres kar içindeydi ben paltomun yakasını kaldırmış perondaydım peronda benden başka da kimseler yoktu durdu önümde yataklı vagonun pencerelerinden biri perdesi aralıktı genç bir kadın uyuyordu alacakaranlıkta alt ranzada saçları saman sarısı kirpikleri mavi kırmızı dolgun duduklarıysa şımarık ve somurtkandı üst ranzada uyuyanı göremedim habersizce usulcacık çıktı gardan ekspres bilmiyorum nerden gelip nereye gittiğini baktım arkasından üst ranzada ben uyuyorum Varşova'da Biristol Oteli'nde yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığım yoktu oysa karyolam tahtaydı dardı genç bir kadın uyuyor başka bir karyolada saçları saman sarısı kirpikleri mavi ak boynu uzundu yuvarlaktı yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu oysa karyolası tahtaydı dardı vakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyorduk gece yarılarına yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığımız yoktu oysa karyolalar tahtaydı dardı iniyorum merdivenleri dördüncü kattan asansör bozulmuş yine aynaların içinde iniyorum merdivenleri belki yirmi yaşımdayım belki yüz yaşımdayım vakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyorduk gece yarılarına üçüncü katta bir kapının ötesinde bir kadın gülüyor sağ elimde kederli bir gül açıldı ağır ağır Kübalı bir balerinle karşılaştım ikinci katta karlı pencerelerde taze esmer bir yalaza gibi geçti alnımın üzerinden şair Nikolas Gilyen Havana'ya döndü çoktan yıllarca Avrupa ve Asya otellerinin hollerinde oturup içtikti yudum yudum şehirlerimizin hasretini iki şey var ancak ölümle unutulur anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü kapıcı uğurladı beni gocuğu geceye batık yürüdüm buz gibi esen yelin ve neonların içinde yürüdüm vakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyordum gece yarılarına çıktılar önüme ansızın oraları gündüz gibi aydınlıktı ama onları benden başka gören olmadı bir mangaydılar kısa konçlu çizmeleri pantolonları ceketleri kolları kollarında gamalı haç işaretleri elleri ellerinde otomatikleri vardı omuzları miğferleri vardı ama başları yoktu omuzlarıyla miğferlerinin arası boşluktu hatta yakaları boyunları vardı ama başları yoktu ölümlerine ağlanmayan askerlerdendiler yürüdük korktukları hem de hayvanca korktukları belli gözlerinden belli diyemem başları yok ki gözleri olsun korktukları hem de hayvanca korktukları belli belli çizmelerinden korku belli olur mu çizmelerden oluyordu onlarınki korkularından ateş etmeğe de başladılar artsız arasız bütün yapılara bütün taşıt araçlarına bütün canlılara her sese her kıvıltıya ateş ediyorlar hatta Şopen Sokağı'nda mavi balıklı bir afişe ateş ettiler ama ne bir sıva parçası düşüyor ne bir cam kırılıyor ve kurşun seslerini benden başka duyan yok ölüler bir SS mangası da olsa ölüler öldüremez ölüler dirilerek öldürür kurt olup elmanın içine girerek ama korktukları hem de hayvanca korktukları belli bu şehir öldürülmemiş miydi kendileri öldürülmeden önce bu şehrin kemikleri birer birer kırılıp derisi yüzülmemiş miydi derisinden kitap kabı yapılmamış mıydı yağından sabun saçlarından sicim ama işte duruyordu karşılarında gecenin ve buz gibi esen yelin içinde sıcak bir fırancala gibi vakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyordum gece yarılarına Belveder yolunda düşündüm Lehlileri kahraman bir mazurka oynuyorlar tarihleri boyunca Belveder yolunda düşündüm Lehlileri bana ilk ve belki de son nişanımı bu sarayda verdiler tören memuru açtı yaldızlı ak kapıyı girdim büyük salona genç bir kadınla saçları saman sarısı kirpikleri mavi ortalıkta da ikimizden başka kimseler yoktu bir de akvareller bir de incecik koltuklar kanapeler bebekevlerindeki gibi ve sen bundan dolayı bir resimdin açık maviyle çizilmiş belki de bir taş bebektin belki bir pırıltıydın düşümden damlamış sol mememin üstüne uyuyordun alacakaranlıkta alt ranzada ak boynun uzundu yuvarlaktı yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığın yoktu ve işte Kırakof şehrinde Kapris Barı vakıt hızla ilerliyor gece yarılarına yaklaşıyoruz ayrılık masanın üstündeydi kahve bardağınla limonatamın arasında onu oraya sen koydun bir taş kuyunun dibindeki suydu bakıyorum eğilip bir koca kişi gülümsüyor bir buluta belli belirsiz sesleniyorum seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları ayrılık masanın üstündeydi cıgara paketinde gözlüklü garson getirdi onu ama sen ısmarladın kıvrılan bir dumandı gözlerinin içinde senin cıgaranın ucunda senin ve hoşça kal demeğe hazır olan avucunda ayrılık masanın üstünde dirseğini dayadığın yerdeydi aklından geçenlerdeydi ayrılık benden gizlediklerinde gizlemediklerinde ayrılık rahatlığındaydı senin senin güvenindeydi bana büyük korkundaydı ayrılık birdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızın oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin ayrılık bunu farketmeyişindeydi senin ayrılık kurtulmuştu yerçekiminden ağırlığı yoktu tüy gibiydi diyemem tüyün de ağırlığı var ayrılığın ağırlığı yoktu ama kendisi vardı vakıt hızla ilerliyor gece yarıları yaklaşıyor bize yürüdük yıldızlara değen Ortaçağ duvarlarının karanlığında vakıt hızla akıyordu geriye doğru ayak seslerimizin yankıları sarı sıska köpekler gibi geliyordu ardımızdan koşuyordu önümüze Yegelon Üniversitesi'nde şeytan taşlara tırnaklarını batıra batıra dolaşıyor bozmağa çalışıyor Kopernik'in Araplardan kalma usturlabını ve pazar yerinde bezzazlar çarşısının kemerleri altında rok end rol oynuyor Katolik öğrencilerle vakıt hızla ilerliyor gece yarılarına yaklaşıyoruz vuruyor bulutlara kızıltısı Nova Huta'nın orda köylerden gelen genç işçiler madenle birlikte ruhlarını da alev alev döküyor yeni kalıplara ve ruhların dökümü madenin dökümünden bin kere zordur Meryem Ana kilisesinde çan kulesinde saat başlarını çalan borazan gece yarısını çaldı. Ortaçağdan gelen çığlığı yükseldi ve sustu gırtlağına saplanan okla ansızın borazan iç rahatlığıyla öldü ve ben yaklaşan düşmanı görüp de haber veremeden öldürülmenin acısını düşündüm vakıt hızla ilerliyor gece yarıları ışıklarını yeni söndürmüş bir vapur iskelesi gibi arkada kaldı seher vaktı habersizce girdi gara ekspres yağmurlar içindeydi Pırağ Bir gölün dibinde gümüş kakma bir sandıktı kapağını açtım içinde genç bir kadın uyuyor camdan kuşların arasında saçları saman sarısı kirpikleri mavi yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu kapadım kapağı yükledim sandığı yük vagonuna habersizce usulcacık çıktı gardan ekspres baktım arkasından kollarım iki yanıma sarkık yağmurlar içindeydi Pırağ sen yoksun uyuyorsun alacakaranlıkta alt ranzada üst ranza bomboş sen yoksun yeryüzünün en güzel şehirlerinden biri boşaldı içinden elini çektiğin bir eldiven gibi boşaldı söndü artık seni görmeyen aynalar nasıl sönerse yitirilmiş akşamlar gibi Vıltava suyu akıyor köprülerin altından sokaklar bomboş bütün pencerelerde perdeler inik tıramvaylar bomboş geçiyor biletçileri vatmanları bile yok kahveler bomboş lokantalar barlar da öyle vitrinler bomboş ne kumaş ne kıristal ne et ne şarap ne bir kitap ne bir şekerleme kutusu ne bir karanfil şehri duman gibi saran bu yalnızlığın içinde bir koca kişi yal- nızlıkta on kat artan ihtiyarlığın kederinden silkinmek için Lejyonerler Köprüsü'nden martılara ekmek atıyor gereğinden genç yüreğinin kanına batırıp her lokmayı vakıtları yakalamak istiyorum parmaklarımda kalıyor altın tozları hızlarının yataklı vagonda bir kadın uyuyor alt ranzada yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu saçları saman sarısı kirpikleri mavi elleriyse gümüş şamdanlarda mumlardı üst ranzada uyuyanı göremedim ben değilim bir uyuyan varsa orda belki de üst ranza boş Moskova'ydı üst ranzadaki belki duman basmış Leh toprağını Birest'i de basmış iki gündür uçaklar kalkıp inemiyor ama tirenler gelip gidiyor bebekleri akmış gözlerin içinden geçiyorlar Berlin'den beri kompartımanda bir başımayım karlı ovaların güneşiyle uyandım ertesi sabah yemekli vagonda kefir denen bir çeşit ayran içtim garson kız tanıdı beni iki piyesimi seyretmiş Moskova'da garda genç bir kadın beni karşıladı beli karınca belinden ince saçları saman sarısı kirpikleri mavi tuttum elinden yürüdük yürüdük güneşin altında karları çıtırdata çıtırdata o yıl erken gelmişti bahar o günler Çobanyıldızına haber uçurulan günlerdi Moskova bahtiyardı bahtiyardım bahtiyardık yitirdim seni ansızın Mayakovski Alanı'nda yitirdim ansızın seni oysa ansızın değil çünkü önce yitirdim avucumda eli- nin sıcaklığını senin sonra elinin yumuşak ağırlığını yitir- dim avucumda sonra elini ve ayrılık parmaklarımızın birbirine ilk değişinde başlamıştı çoktan ama yine de ansızın yitirdim seni asfalt denizlerinde otomobilleri durdurup baktım içlerine yoksun bulvarlar karlı seninkiler yok ayak izleri arasında botlu iskarpinli çoraplı çıplak senin ayak izlerini bir de tanırım milisyonerlere sordum görmediniz mi eldivenlerini çıkarmışsa ellerini görmemek olmaz elleri gümüş şamdanlarda mumlardır milisyonerler büyük bir nezaketle karşılık veriyorlar görmedik İstanbul'da Sarayburnu akıntısını çıkıyor bir romorkör ardında üç mavna gak gak ediyor da vak vak ediyor da martı kuşları seslendim mavnalara Kızıl Meydan'dan romorkörün kaptanına seslenemedim çünkü makinası öyle gümbürdüyordu ki se- simi duyamazdı yorgundu da kaptan ceketinin düğmeleri de kopuktu seslendim mavnalara Kızıl Meydan'dan görmedik girdim giriyorum Moskova'nın bütün sokaklarında bütün kuyruklara ve yalnız kadınlara soruyorum yün başörtülü güler yüzlü sabırlı sessiz kocakarılar al yanaklı kopça burunlu tazeler şapkaları yeşil kadife ve genç kızlar tertemiz sımsıkı gayetle de şık belki korkunç kocakarılar bezgin tazeler şapşal kızlar da var ama onlardan bana ne güzeli kadın milleti erkeklerden önce görür ve unutmaz görmediniz mi saçları saman sarısı kirpikleri mavi kara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri kocaman Pırağ'da aldı görmedik vakıtlarla yarışıyorum bir onlar öne geçiyor bir ben onlar öne geçince ufalan kırmızı ışıklarını görmez olacagım diye ödüm kopuyor ben öne geçtim mi ışıldakları gölgemi düşürüyor yola gölgem koşuyor önümde gölgemi yitireceğim diye de bir telaştır alıyor beni tiyatrolara konserlere sinemalara giriyorum Bolşoy'a girmedim bu gece oynanan operayı sevmezsin Kalamış'ta Balıkçının Meyhanesine girdim ve Sait Faik'le tatlı tatlı konuşuyorduk ben hapisten çıkalı bir ay olmuştu onun karaciğeri sancılar içindeydi ve dünya güzeldi lokantalara giriyorum estırat orkestraları yani cazları ünlülerin sırmalı kapıcılara bahşiş sever dalgın garsonlara gardroptakilere ve bizim mahalle bekçisine soruyorum görmedik çaldı geceyarısını Stırasnoy Manastırı'nın saat kulesi oysa manastır da kule de yıkıldı çoktan yapılıyor şehrin en büyük sineması oralarda oralarda on dokuz yaşıma rastladım birbirimizi birde tanıdık oysa birbirimizin yüzünü görmüşlüğümüz yoktu fotoğraflarımızı bile ama yine de birbirimizi birde tanıdık şaşmadık el sıkışmak istedik ama ellerimiz birbirine dokunamıyor aramızda kırk yıllık zaman duruyor uçsuz bucaksız donmuş duruyor bir kuzey denizidir ve Stırasnoy Alanı'na şimdi Puşkin Alanı kar yağmaya başladı üşüyorum hele ellerim ayaklarım oysa yün çoraplıyım da kunduralarımla eldivenlerim kürklü çorapsız olan oydu bezle sarmış postallarında ayaklarını elleri çıplak ağzında ham bir elmanın tadı dünya on dördünde bir kız memesi sertliği avuçlarındaki gözünde türkülerin boyu kilometre kilometre ölümün boyu bir karış ve haberi yok başına geleceklerin hiçbirinden onun başına gelecekleri bir ben biliyorum çünkü inandım onun bütün inandıklarına sevdim seveceği bütün kadınları yazdım yazacağı bütün şiirleri yattım yatacağı bütün hapislerde geçtim geçeceği bütün şehirlerden hastalandım bütün hastalıklarıyla bütün uykularını uyudum gördüm göreceği bütün düşleri bütün yitireceklerini yitirdim saçları saman sarısı kirpikleri mavi kara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri koskocaman görmedim ıı On dokuz yaşım Beyazıt Meydanın'dan geçiyor çıkıyor Kızıl Meydan'a Konkord'a iniyor Abidin'e rastlıyorum da mey- danlardan konuşuyoruz. evveli gün Gagarin en büyük meydanı dolaşıp döndü Titof daha dolaşıp dönecek hem de on yedi buçuk kere dolanacak ama daha bundan haberim yok meydanlarla yapılardan konuşuyoruz Abidin'le tavan arasında- ki otel odamda Sen ırmagı da akıyor Notr Dam'ın iki yanından ben geceleyin penceremden bir ay dilimiymiş gibi görüyorum Sen ırmağını rıhtımında yıldızların bir de genç bir kadın uyuyor tavan arasındaki odamda Paris damlarının bacalarına karışmış yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu saman sarısı saçları bigudili mavi kirpikleriyse yüzünde bulut çekirdekteki meydanla çekirdekteki yapıdan konuşuyoruz Abidin'le meydanda fırdönen Celalettin'den konuşuyoruz Abidin uçsuz bucaksız hızın renklerini döktürüyor ben renkleri yemiş gibi yerim ve Matis bir manavdır kosmos yemişleri satar bizim Abidin de öyle Avni de Levni de mikroskobun ve füze lumbuzlarının gördüğü yapılar meydanlar renkler ve şairleri ressamları çalgıcıları onların hamlenin resmini yapıyor Abidin yüz elliye altmışın meydanlı- ğında suda balıkları nasıl görüp suda balıkları nasıl avlayabilirsem öyle görüp öyle avlayabilirim kıvıl kıvıl akan vakıtları tu- valinde Abidin'in Sen ırmağı da bir ay dilimi gibi genç bir kadın uyuyor ay diliminin üstünde onu kaç kere yitirip kaç kere buldum daha kaç kere yitirip kaç kere bulacağım işte böyle kızım düşürdüm ömrümün bir parçasını Sen ırmağına Sen Mişel Köprüsü'nden ömrümün bir parçası Mösyö Düpon'un oltasına takılacak bir sabah çiselerken aydınlık Mösyö Düpon çekip çıkaracak onu sudan Paris'in mavi suretiy- le birlikte ve hiçbir şeye benzetemiyecek ömrümün bir parçasını ne balığa ne pabuç eskisine atacak onu Mösyö Düpon gerisin geriye Paris'in suretiyle birlikte suret eski yerinde kalacak. Sen ırmağıyla akacak ömrümün bir parçası büyük mezarlığına ırmakların damarlarımda akan kanın hışırtısıyla uyandım parmaklarımın ağırlığı yok parmaklarım ellerimle ayaklarımdan kopup havalanacaklar salına salına dönecekler başımın üstünde sağım yok solum yok yukarım aşağım yok Abidin'e söylemeli de resmini yapsın Beyazıt Meydanı'nda şe- hit düşenin ve Gagarin Yoldaşın ve daha adını sanını kaşı- nı gözünü bilmediğimiz Titof Yoldaşın ve ondan sonraki- lerin ve tavan arasında yatan genç kadının Küba'dan döndüm bu sabah Küba meydanında altı milyon kişi akı karası sarısı melezi ışıklı bir çekirdek dikiyor çekirdeklerin çekirdeğini güle oynaya sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin işin kolayına kaçmadan ama gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil ne de ak örtüde elmaların ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin 1961 yazı ortalarında Küba'nın resmini yapabilir misin çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstat yazık yazık Havana'da bu sabah doğmak varmışın resmini yapabilir misin bir el gördüm Havana'nın 150 kilometre doğusunda deniz kıyısına yakın bir duvarın üstünde bir el gördüm ferah bir türküydü duvar el okşuyordu duvarı el altı aylıktı okşuyordu boynunu anasının on yedi yaşındaydı el ve Mariya'nın memelerini okşuyordu avucu nasır nasırdı ve Karayip denizi kokuyordu yirmi yaşındaydı el ve okşuyordu boynunu altı aylık oğlunun yirmi beş yaşındaydı el ve okşamayı unutmuştu çoktan otuz yaşındaydı el ve Havana'nın 150 kilometre doğusunda deniz kıyısında bir duvarın üstünde gördüm onu okşuyordu duvarı sen el yaparsın Abidin bizim ırgatların demircilerin ellerini Kübalı balıkçı Nikolas'ın da elini yap karakalem kooperatiften aldığı pırıl pırıl evinin duvarında okşamaya ka- vuşan ve okşamayı bir daha yitirmeyecek Kübalı balıkçı Nikolas'ın elini kocaman bir el deniz kaplumbağası bir el ferah bir duvarı okşayabildiğine inanamayan bir el artık bütün sevinçlere inanan bir el güneşli denizli kutsal bir el Fidel'in sözleri gibi bereketli topraklarda şekerkamışı hızıyla fışkırıp yeşerip ballanan umutların eli 1961'de Küba'da çok renkli çok serin ağaçlar gibi evler ve çok rahat evler gibi ağaçlar diken ellerden biri çelik dökmeğe hazırlanan ellerden biri mitralyözü türküleştiren türküleri mitralyözleştiren el yalansız hürriyetin eli Fidel'in sıktığı el ömrünün ilk kurşunkalemiyle ömrünün ilk kaadına hürriyet sözcüğünü yazan el hürriyet sözcüğünü söylerken sulanıyor ağızları Kübalıların balkutusu bir karpuzu kesiyorlarmış gibi ve gözleri parlıyor erkeklerinin ve kızlarının eziliyor içi dokununca dudakları hürriyet sözcüğüne ve koca kişileri en tatlı anılarını çekip kuyudan yudum yudum içiyor mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin hürriyet sözcüğünün resmini ama yalansızının akşam oluyor Paris'te Notr Dam turuncu bir lamba gibi yanıp söndü ve Paris'in bütün eski yeni taşları turuncu bir lamba gibi yanıp söndü bizim zanaatları düşünüyorum şiirciliği resimciliği çalgıcılığı filan düşünüyorum ve anlıyorum ki bir ulu ırmak akıyor insan eli ilk mağarayı ilk bizonu çizdiğin- den beri sonra bütün çaylar yeni balıkları yeni su otları yeni tatlarıyla dökülüyor onun içine ve kurumayan uçsuz bucaksız akan bir odur. Paris'te bir kestane ağacı olacak Paris'in ilk kestanesi Paris kestanelerinin atası İstanbul'dan gelip yerleşmiş Paris'e Boğaz sırtlarından hala sağ mıdır bilmem sağsa iki yüz yaşında filan olmalı gidip elini öpmek isterdim varıp gölgesinde yatmak bu kitabın kaadını yapanlar yazısını dizenler nakışını basanlar bu kitabı dükkanında satanlar para verip alanlar alıp da seyredenler bir de Abidin bir de ben bir de bir saman sarısı, belası başımın. (Tiren, Varşova-Krakof-Pırağ- Moskova-Paris-Havana-Moskova 1961)
Cevap Eklemek için Giriş Yapmalısınız.
  • 23560 Kayıtlı Üye
  • 16565 Konu
  • 143812 Cevap
  • Son Üye karim55246
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)