Oruç ile İlgili Bilmeniz Gereken Her Şey

Bu konu SOLAK tarafından 13 sene önce açıldı, 544 kere okundu ve Henüz Cevap Yok.
SOLAK
Üyelik Zamanı: 11 sene önce
Konu Sayısı: 388
Yanıt Sayısı: 2290
13 sene önce

Orucu Kimler Tutar Bir kimseye orucun farz olması için şu üç şartın bulunması gerekir: 1. Müslüman olmak 2. Akli dengesinin yerinde olması 3. Ergenlik çağına gelmiş bulunmak. Bu şartları taşımayanlara oruç tutmak farz değildir. Ancak henüz ergenlik çağına girmemiş çocukları, bünyelerine zarar vermeyecek şekilde oruç tutmaya alıştırmak uygun olur. Orucu Bozmayan Durumlar 1. Oruçlu olduğunu unutarak; yemek ve içmek. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasın, (sakın) bozmasın. Çünkü onu, Allah yedirmiş, içirmiştir.”(45) Unutarak yeyip içerken oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzını boşaltıp yıkar ve oruca devam eder. Oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra boğazından aşağıya bir şey geçerse orucu bozulur. Bir kimse unutarak yiyen bir oruçluyu gördüğünde eğer güçlü kuvvetli olup oruca dayaniblen bir kişi ise, oruçlu olduğunu kendisine hatırlatır, zayıf ve güçsüz bir kişi ise hatırlatmaz. 2. Bir suya dalıp kulağına su kaçmak 3. Kendi isteği olmayarak boğazına toz ve duman girmek 4. Kendi isteği olmayarak kusmak 5. Kendiliğinden içeriden gelen kusuntu yine kendiliğinden içeriye gitmek 6. Uyurken ihtilâm olmak (yani uyurken cünüplük hali meydana gelmek 7. Dokunma ve öpme olmadan sadece bakmak veya düşünmek sebebiyle boşalmak 8. Karısını sadece öpmek 9. Geceleyin cünüp olduğu halde sabaha kadar yıkanmayıp gündüz yıkanmak 10. Dişleri arasında sahur yemeğinden kalan nohut miktarından az olan kırıntıyı yutmak 11. Ağzındaki tükrüğü yutmak. Ağzından dışarı çıkıp tamamen ayrılan tükrüğü tekrar yutmak orucu bozar 12. Ağzına gelen balgamı yutmak 13. Kafasından burnuna gelen akıntıyı içine çekip yutmak 14. Ağzına aldığı (meselâ dişine koyduğu) ilâcın tadı boğazına varmak 15. Erkeğin tenasül organına ilâç veya su akıtmak 16. Göze ilâç damlatmak 17. Kan aldırmak 18. Gözlerine sürme çekmek Bu saydığımız şeylerin hiçbirisi orucu bozmaz. Orucun Farz Oluşu Oruç, Hicret’in ikinci yılında farz kılınmıştır. Orucun Müslümanlara farz olduğu Bakara suresindeki: “Ey İman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizlere de farz kılındı. Ta ki, korunasınız” ayetiyle bildirilmiş, ayrıca aynı surenin 185. ayetinde de “sizden kim bu aya (Ramazan’a) erişirse oruç tutsun” denilerek oruç ibadetinin yerine getirilmesi emredilmiştir. Hz. Muhammed de, İslam’ın beş temelinden birinin Ramazan ayında oruç tutmak olduğunu bildirmiştir. Birinci ayetten açıkça anlaşılıyor ki oruç, ilk peygamber Adem (a.s.)’den itibaren bütün peygamberlere ve onlara inananlara farz kılınmıştır. Oruç, insanlığın ilk zamanlarından beri yerine getirilmesi emredilen bir ibadettir. Çünkü, ruhen arınıp ahlaken olgunlaşmak bakımından insanın oruca ihtiyacı olduğu gibi maddî ve manevi pek çok faydaları da vardır. Anlamlarını sunduğumuz ayetlerde orucun, müslümanlara farz olduğu bildirilmiş; hasta, yolcu ve oruç tutmaya gücü yetmeyenler için getirilen kolaylıklar hakkında da şöyle buyurulmuştur: “(Oruç) sayılı günlerdir. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir yoksulu doyuracak fidye gerekir.” Bu ayette, geçerli mazereti olanların, orucu Ramazan’dan sonraya erteleyebilecekleri bildirildikten sonra sürekli mazereti olup da ömürboyu oruç tutmaya gücü yetmeyenlere bunun karşılığında fidye vermeleri emredilerek gerekli kolaylık sağlanmıştır. Ciddi ve geçerli bir mazeret olmadıkça belirli şartları taşıyan Müslümanların ise bizzat oruç tutarak Allah’ın emrini yerine getirmesi gerekir. Oruç Ne Zaman Tutulur Oruç ay takvimine göre tutulur. Kameri aylar güneş takvimindeki aylara göre on gün kayar. Böylece Ramazan orucuna her yıl on gün erken başlandığından Ramazan ayı yaklaşık 33 yılda sıra ile yılın bütün mevsimlerini dolaşmış olur. Bu durum, Müslümanın değişik mevsimlerde oruç tutmasını ve dolayısıyla her mevsimin zorluklarına kendini alıştırmasını ve yoksulların çeşitli mevsim şartlarında çektikleri sıkıntıları anlamasını sağlar. Dünya üzerinde bölgeler arasında önemli farklar vardır. Örneğin kuzey yarım kürede kış yaşanırken, güney yarım kürede yaz mevsimi surer. Eğer oruç, güneş takvimine göre belirli bir mevsimde tutulsaydı, bazı bölgelerdeki Müslümanlar ömür boyu soğuk mevsimde oruç tutarken bazıları daima sıcak günlerde tutacak, aynı şekilde Müslümanların bir kısmı daima uzun günlerde oruç tutarken, bir kısmı da kısa günlerde tutmuş olacaktı. Böylece bazı Müslümanlar orucu her zaman kolaylıkla tuttuğu halde bazıları da daima güçlük içinde tutmak zorunda kalacaktı. Orucun, yılın bütün mevsimlerini sıra ile dolaşan kameri bir ayda (Ramazanda) tutulması ile bu sakıncalar ortadan kalkmıştır. Oruca ne zaman ve nasıl niyet edilir? Orucun önemli bir şartı da niyettir. Niyetsiz oruç geçerli değildir. Bu sebeple; niyetin ne zaman ve nasıl yapılacağının bilinmesi gerekir. Niyet zamanı itibariyle oruçlar ikiye ayrılır: 1- Akşamdan itibaren gündüz kuşluk vaktine kadar niyet edilebilen oruçlar: Bunlar, Ramazan ayında tutulan, belirli günlerde tutulması adanan oruçlar ile nafile olarak tutulan oruçlardır. Bu oruçlara geceleyin imsak vaktinden önce niyet edilebileceği gibi gündüz kuşluk vaktine kadar da niyet edilebilir, gece niyet etmek daha faziletlidir. Gündüz oruca niyetin caiz olması, imsaktan sonra birşey yemeyip içmemeye ve orucu bozan bir iş yapmamaya bağlıdır. Eğer oruca aykırı bir şey yapılmış ise gündüz niyet caiz olmaz. 2- İmsak vaktinden önce geceleyin niyet edilmesi gereken oruçlar: Bunlar da; Ramazanda tutulamayıp başka zamanda kaza edilen Ramazan orucu ile her çeşit keffaret oruçları, başlanıp ta bozulan nafile oruçların kazası ve mutlak olarak adanan (zamanı belirlenmeyen) oruçlardır. Bu oruçlar için belirlenen bir vakit olmadığından bunlar için imsaktan önce geceleyin niyet etmek lâzımdır. Bu oruçlara tan yeri ağardıktan yani imsak vakti geçtikten sonra niyet edilmez. Normal olarak oruca sahur yemeğini yedikten sonra niyet edilir. Ancak sahurda uyanamayıp yeme içme zamanının bittiği imsak vaktinden sonra kalkan bir kimse, güneş doğmuş olsa bile, kuşluk vaktine kadar o günün orucuna niyet edebilir. Yeter ki, imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir şey yapmasın. Sahura kalkmak istemeyen bir kimse akşamdan sonra yarının orucuna niyet edebilir, geceleyin kalkıp tekrar niyet etmesi gerekmez. Niyet esasen kalb ile olur. Yani geceleyin, yarın oruç tutacağını kalbinden geçiren kimse niyet etmiş demektir. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimsenin bu düşüncesi de niyettir. Oruca kalb ile niyet etmek yeterlidir. Ancak kalb ile yapılan bu niyeti dil ile söylemek daha iyidir. Bu sebeple, oruç tutacak olan kimse, hem içinden niyet etmeli, hem de dili ile: “Niyet ettim Ramazan-ı şerifin yarın ki orucuna” diye söylemelidir. Her günün orucuna ayrı niyet etmek lâzımdır. Orucu yerine getirmenin şartları Orucun farz olması için gerekli olan şartlardan başka oruç ibadetinin yerine getirilebilmesi için de bazı şartların bulunması lazımdır. Bunlar: 1. Sağlıklı olmak 2. Mukim olmak (yani misafir olmamak). Oruç tutamayacak kadar hasta olanlarla, dinî ölçülere göre yolcu olanlar oruçlarını erteleyebilirler. Hastalar iyileşince, yolcular da ikamet ettikleri yere dönünce tutamadıkları günler sayısınca oruçlarını tutarlar. Orucun geçerli olması için gerekli şartlar Oruç tutma şartlarını taşıyan bir kimsenin tutacağı orucun geçerli olabilmesinin şartları şunlardır: 1. Oruç tutmaya niyet etmek 2. İmsaktan iftara kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak 3. Kadınların regl ve lohusa halinde bulunmaması Regl ve lohusa olan kadınlar, bu hallerinin devam ettiği günlerde oruç tutamaz, namaz kılamazlar. Bu haller sona erince tutamadıkları günlerin oruçlarını kaza ederler. Fakat kılamadıkları namazları kaza etmezler. ORUÇLUYA YASAK OLAN ve OLMAYAN DAVRANIŞLAR Oruçluya Mekruh(YASAK) Olan Şeyler 1. Bir şey tatmak. Ancak zorunlu hallerde bir şey yutmamak kaydiyle yemeğin tuzuna bakılabilir. O takdirde mekruh olmaz. 2. Gereksiz olarak bir şey çiğnemek. Çocuğu için bir şey çiğnemesi gereken kadın, bu işi yapacak başka bir yol bulamazsa küçük çocuğunu korumak maksadıyla çiğneyebilir. 3. Kendine güveni olmayan kimsenin hanımını öpmesi ve kucaklaması. Bir boşalma olmaması durumunda böyledir. Eğer öpmek veya kucaklamakla boşalma meydana gelirse mekruh olmakla kalmaz, oruç bozulur. 4. Tükrüğünü ağzında biriktirip yutmak. 5. Kan aldırmak veya ağır bir işte çalışmak gibi kendisini zayıf düşüreceğine kanaat getirdiği bir iş yapmak. (Zayıf düşürmeyeceğine kanaat getirirse mekruh olmaz.) Oruçluya (YASAK) Olmayan Şeyler 1. Gül ve misk gibi şeyleri koklamak 2. Gözüne sürme çekmek 3. Kendisinden emin olmak kaydıyla hanımını öpmek. Kendisine güveni olmadığı takdirde mekruhtur. Çünkü, bu davranış orucun bozulması ile sonuçlanabilir. 4. Misvak kullanmak, ağzını fırça ile temizlemek. 5. Ağzına su alıp çalkalamak. 6. Burnuna su çekmek. 7. Banyo yapmak Orucun faydaları nelerdir Kur’an-ı Kerimde orucun farz kılındığını bildiren ayetin sonundaki “ta ki korunasınız” ifadesi orucun hikmetine dikkati çekmektedir. Allah Teala, her derde bir deva, her hastalığa bir ilaç verdiği gibi kötülüklere karşı da korunma vasıtaları vermiştir. İşte orucun bir özelliği de bizi kötülüklerden koruyan bir ibadet oluşudur. Nitekim Peygamberimiz orucun bu özelliğini hepimizin kolayca anlayabileceği şekilde güzel bir benzetme ile açıklayarak şöyle buyurmuştur: “Oruç bir kalkandır, o halde oruçlu kötü söz söylemesin. Kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa, “ben oruçluyum” desin.” Bir kalkanın sahibini düşmandan koruduğu gibi oruç da aynı şekilde kişiyi kötülüklerden ve günah işlemekten korur. Oruçlu, kötülüğü başlatan kişi olmayacağı gibi, kendisine fena söz söyleyen ve kavga etmek isteyenlerin bu davranışlarına karşılık: “Ben oruçluyum, ben oruçluyum” diyerek nefsine hakim olacak ve kendisini kavganın içine çekmek isteyenlere uymayacaktır. Böylece oruç, bir kalkan gibi kişiyi kötülüklerden korumuş olacaktır. Oruç, bize daima Allah’ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Bir ay boyunca devam eden bu manevî eğitim sonucu Allah korkusu kalblere iyice yerleşir, bunun olumlu tesiri ile de insan davranışlarını kontrol altına alarak her türlü kötülükten uzaklaşmış olur. Oruç, basit bir ‘aç kalma’ olayı değildir. Onu sadece bu yönüyle değerlendirmek son derece yanlış olur. Oruç, köklü bir irade terbiyesi, insanı kötü alışkanlıklardan temizleyen, çirkin davranışlardan uzaklaştıran ve iyi huylar kazandıran bir ahlak eğitimidir. İslam bilginleri orucun üç mertebesi olduğunu bildirilmiştir: Birincisi; imsaktan akşama kadar yemekten, içmekten ve cinsel arzulardan sakınmak suretiyle tutulan oruçtur. Bu oruç, şartları yerine getirildiği için sahihtir. Ancak bunun gayesine ulaşması için oruçlunun ikinci basamağa yükselmesi lazımdır. İkincisi; birinci maddedekilerle birlikte, kulak, göz, dil, el, ayak ve diğer organları günahlardan uzaklaştırmak suretiyle tutulan oruçtur. Çünkü bu, organlar üzerinde olumlu etkisini gösteren ve sahibine ahlakî faziletler kazandırarak gayesine ulaşan oruçtur. Orucun sağlık yönünden faydalarını bir kere de uzmanlarından dinleyelim: “Sağlam insanlara orucun hiç bir zararı yoktur. Aksine (Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz) hadis-i şerifinde işaret edildiği gibi, vücûda faydası vardır. 8-16 saat sindirim cihazının, karaciğerin dinlenmesi kendi kendini toparlaması büyük bir faydadır.” “Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazanda bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise asrımızda herkese tavsiye edilen en önemli sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalb hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar.” Bu gerçeği, sadece bizim bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir: 1940 Nobel Tıp Ödülü’nü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel “L’Hamme, Cet İnconnu” adlı eserinde: “Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu.” söyler. Oruç tutmakla bir süre nimetlerden uzak kalan kimse bunların değerini daha iyi anlar. Sahip olduğu nimetlerden bir süre uzak kalmak insana, onları daha iyi korumasını, israf etmemesini ve nimetleri kendisine veren Allah’a daha çok şükretmesini öğretir. Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur. Allah Teala şöyle buyuruyor: “Andolsun, şükrederseniz elbette (nimetimi) artırırım.” Sabır, başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir. Sahip olduğu helal şeylere oruçlu olduğu için el sürmeyen kimse; iradesine hakim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak terbiye etmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur. Böyle bir insan hayatta karşısına çıkabilecek sıkıntılar karşısında sarsılmaz, bunlara kolaylıkla sabreder ve güçlükleri yenerek başarıya ulaşır. Acılı ve üzüntülü durumlar karşısında sabır ve tahammül göstererek soğukkanlılığını korur. Orucun askerlik ve yurt savunması bakımından da ayrı bir önemi vardır. Savaş zamanlarında cephedeki asker, yiyecek ve içecek bulamadığı zaman açlığa ve susuzluğa katlanmak zorunda kalabilir. oruç tutmaya alışmış olanlar, böyle zorluklara daha kolay dayanırlar. Fidye, kaza ve keffaret nedir? FİDYE: Oruç tutmaya gücü yetmeyen düşkün ve yaşlı kimseler ile iyileşme ümidi olmayan hastalar, Ramazan ayının her günü için birer fidye verirler. Fidyenin tutarı aynen fitre kadardır. Bu fidyeler Ramazan’ın başlangıcında verilebileceği gibi, Ramazan ayı içinde veya sonunda da verilebilir. Fidyenin hepsi bir fakire topluca verilebileceği gibi, ayrı ayrı fakirlere de dağıtılabilir. Bu durumda olan kimseler, fidye vermeye gücü yetmiyorsa Allah’tan bağışlanmalarını isterler. Oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlılar ile iyileşme ümidi olmayan hastalar eğer ileride tutabilecek duruma gelirlerse tutamadıkları oruçları kaza etmeleri gerekir. Önceden verdikleri fidyelerin hükmü kalmaz, bunlar nafile bağış sayılır. KAZA: Kaza, bozulan orucun yerine gününe gün oruç tutmaktır. KEFFARET: Keffaret, Ramazanda bile bile bozulan bir gün orucun yerine iki kameri ay veya altmış gün peşpeşe oruç tutmak demektir. Ayrıca bozulan orucun da kaza edilmesi gerekir. Keffaret, sadece Ramazan ayında tutulan orucun bile bile bozulmasının cezasıdır. Diğer oruçların bozulması halinde yalnız kaza, yani gününe gün oruç tutmak yeterli olur. Ramazan orucu öbür aylarda kaza edilirken bilerek bozulsa yine kaza lâzım gelir, keffaret gerekmez. Keffaret orucu, ara verilmeden peşpeşe tutulacağı için Ramazan ayına ve oruç tutulması haram olan günlere rastlamaması lâzımdır. Keffaret orucuna kameri aylardan birinin ilk gününde başlanırsa iki ay ara vermeden oruç tutulur. Bu aylardan ikisi de yirmidokuz gün çekse bile iki tam ay oruç tutulduğu için keffaret tamamlanmış olur. Ayın ilk günü değil de diğer günlerde başlanırsa hiç ara vermeden 60 gün oruç tutularak keffaret tamamlanır. Herhangi bir sebeple keffaret orucuna ara verilir veya eksik tutulursa yeniden başlayıp altmış günü kesintisiz tamamlamak lâzımdır. Kadınlar keffaret orucu tutarken araya giren ayhali günlerini tutmazlar, ayhali yani âdet halleri bitince ara vermeden oruca devam ederek 60 günü tamamlarlar. Kadın, adet hali bittiği halde oruç tutmayarak keffaret orucuna ara verirse, keffarete yeniden başlaması gerekir. Birkaç defa keffareti gerektirecek şekilde orucunu bozan kimseye bunların hepsi için bir keffaret orucu yeterli olur. Ancak keffareti yerine getirdikten sonra yine kasten orucunu bozarsa bundan dolayı da ayrıca keffaret icab eder. Yaşlı veya hasta olup keffaret orucu tutmaya gücü yetmeyen kimse keffaret olarak altmış fakiri sabah ve akşam yedirip doyurur. Veya yemek parasını fakirin eline verir. Her günlük yiyecek bir fitre miktarıdır. Fitre miktarı bu parayı ayrı ayrı altmış fakire verebileceği gibi, hergün bir fitre miktarı olmak üzere altmış günde bir fakire de verebilir. Altmış günlük yiyeceği veya fitre miktarı olan değerini bir günde bir fakire verirse sadece bir günlük yerine geçer. Oruç çeşitleri 5 çeşit oruç vardır: 1- Farz olan oruçlar: Ramazan ayında oruç tutmak. Ramazanda tutulamayan orucu başka günlerde kaza etmek ve keffaret oruçları da farzdır. 2- Vacip olan oruçlar: Adak oruçları ile bozulan nafile oruçları kaza etmek gereklidir. 3- Sünnet olan oruçlar: Muharrem ayının dokuzuncu gününü onuncu günü ile veya onuncu gününü onbirinci günü ile birlikte oruç tutmak sünnettir. 4- Müstehab olan oruçlar: Kamerî ayların onüç, ondört ve onbeşinci günleri ile haftanın pazartesi ve perşembe günleri ve Ramazandan sonra Şevval ayında altı gün oruç tutmak sevaptır. 5- Yanlış olan oruçlar: Yanlış olan oruçlar iki kısımdır: a) Tenzihen yanlış olan oruçlar: Muharrem ayının sadece onuncu günü ile yalnız cuma ve yalnız cumartesi günlerinde oruç tutmak, akşamdan iftar etmiyerek bir günün orucunu ertesi güne birleştirmek yanlış olduğu gibi, kişiyi zayıf düşürmesi ve orucu âdet haline getireceği için senenin tamamını oruç tutmak da yanlıştır. b) Tahrimen yanlış olan oruçlar: Ramazan bayramının birinci günü ile kurban bayramının dört günü oruç tutmak tahrimen yanlıştır. Bu günler, Allah’ın kullarına birer ziyafet günleridir. Orucu Ramazan sonrasına ertelemeyi gerektiren durumlar Bir kimse aşağıdaki durumlarda Ramazan orucunu sonradan kaza etmek şartıyle tutmayabilir veya başlamış olduğu orucu bozabilir. Ancak sonradan ilk fırsatta tutamadığı günler sayısınca oruçları kaza etmesi gerekir. Bir kimsenin Ramazan orucunu sonraya bırakabilmesi için geçerli sayılan özürler şunlardır: 1) Hastalık: Bir hasta oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından korkarsa oruç tutmayabilir. Hastalığı iyileşince tutamadığı oruçları kaza eder. Hastaya bakan kimse de böyledir. Ramazan ayında düşmanla savaşan asker, oruç tuttuğu takdirde zayıf düşeceğinden endişe ederse misafir durumunda olmasa bile oruç tutmayabilir. Savaşa katılacağı kesinlikle veya kuvvetli bir ihtimalle biliniyorsa henüz savaşa girmeden önce de zayıf düşme endişesiyle yine oruç tutmayabilir. Tutamadığı oruçları daha sonra kaza eder. 2) Yolculuk: Ramazan ayında en az 90 km. mesafeye yolculuğa çıkan kimse oruç tutmayabilir. (Hamza el-Eslemi adındaki sahabî peygamberimize yolculukta oruç tutup tutmayacağını sorunca peygamberimiz ona: -“İster tut, ister tutma” diye cevap vermişti. Bu hüküm, dinen yolcu (misafir) sayılan kimseler içindir. İkamet ettiği yerden en az 90 km. veya daha fazla mesafeye yolculuk yapan ve gittiği yerde 15 günden az bir süre kalmaya niyet eden kimse dinen misafirdir. Eğer gittiği yerde 15 günden fazla kalmaya karar vermişse, o yere vardığı andan itibaren misafir olmaktan çıkar. Buna göre, Ramazan ayında bulunduğu yerden en az 90 km. uzaklıkta bir yere yolculuk yapan kimse yolculuk süresince oruç tutmayabilir. Gittiği yerde 15 günden az kalacaksa hüküm yine aynıdır. Eğer gittiği yerde 15 gün kalacaksa yolculuğu bitince vardığı yerde orucunu tutması gerekir. Yolculuk hali bitince tutmadığı günleri kaza eder. 3) Zor Görmek: Orucu bozmak için ölümle veya vücuduna bir zarar verilmekle tehdit edilen kimse orucunu bozabilir. Bozduğu orucu sonra tutar. 4) Gebe ve Emzikli Olmak: Gebe veya emzikli olan bir kadın, oruç tuttuğu takdirde kendisine veya çocuğuna bir zarar geleceğinden korkarsa oruç tutmayabilir. Gebelik ve emziklilik hali sona erince tutamadığı günleri kaza eder. 5) Şiddetli Açlık ve Susuzluk: Oruçlu bir kimse açlık veya susuzluk sebebiyle aklının bozulmasından veya vücuduna ciddî bir zarar geleceğinden korkarsa, orucunu bozabilir. Sonra uygun bir zamanda tutamadığı oruçları kaza eder. 6) Yaşlılık ve Düşkünlük: Vücudu günden güne düşen ve oruca dayanamayan iyice ihtiyarlamış olan kimseler oruç tutmayabilir. Bunlar sonradan da orucu kaza edemiyecekleri için tutamadıkları her günün orucunun yerine fidye verirler. İyileşme ümidi olmayan hastalar da böyledir. Bu özür sahiplerinden herhangi biri, özrü devam ederken ölürse tutamadıkları oruçlar için fidye verilmesini vasiyet etmesi gerekmez. Özrü ortadan kalkıp tutamadığı oruçlarını kaza edecek kadar bir zamana yetişir de oruçları daha kaza etmeden ölürse bu oruçlar için malının üçte birinden fidye verilmesini vasiyet etmesi lâzımdır. (Ölenin varisi yoksa malının tamamından vasiyet eder. Eğer vasiyet etmezse, varislerinin teberru olarak ölenin fidyesini vermesi caizdir. Ramazan ayı nasıl belirlenir? Ramazan ayının başlayış ve bitişi ile bayram gününün doğru olarak tesbit edilmesi, İslam dünyasında tartışılan en önemli konulardan biridir. Farklı hesaplamalar nedeniyle İslam ülkelerinden bazıları Ramazan’a ve Bayram’a bir gün önce ya da sonra girer. Ramazan, Şevval ve Zilhicce gibi kameri aylara ait hilaller gözlemle tesbit edildiği gibi bunlar astronomik hesaplarla da belirlenebilir. İslamın ilk yıllarında astronomi bilimi ayın hareketleri hakkında kesin ve doğru bilgi verecek seviyede olmadığından Ramazan ayının başlangıcı ile bayram, yeni hilal görülerek tesbit ediliyordu. Astronomi bu gün kesin sonuçlar vermekte, astronomik hesaplarla çok önceden ayın hareketleri saat, dakika ve saniyesine kadar tesbit edilmektedir. Astronominin bugünkü kadar kesin ve yaygın olmadığı yüzyıllarda bile İslam alimlerinin bir bölümü Ramazanın başlangıcı ile bitiminin astronomik hesaplarla tesbit edilebileceğini ve buna göre oruca başlanıp bayram yapılabileceğini belirtmişlerdir. Bu gün ise, astronomi ilmi ayın hareketleri hakkında doğru ve kesin bilgi verecek seviyeye gelmiş, kameri aybaşlarının tesbitindeki şüpheler ortadan kalkmıştır. Ramazan ve bayram hilallerinin tesbiti için yapılan gözlemler de astronomik hesapların doğruluğunu göstermiştir. İster hilali görerek, ister astronomik hesaplarla olsun amaç, Ramazanın başlangıç ve bitiş günleri ile bayram tarihlerinin doğru olarak belirlenmesidir. İslam, ilim ve tecrübeye büyük önem vermiş, İslam bilginleri ilmin hemen her dalında olduğu gibi astronominin gelişmesinde de değerli çalışmalar yapmışlardır. Durum böyle olunca, ayın ve güneşin hareketleri hakkında kesin bilgiler veren ve pek çok kolaylıklar sağlayan astronomiden oruç vaktinin belirlenmesinde ilme büyük değer veren bir dinin mensupları olan müslümanların yararlanması gerekmez mi? Astronomik hesaplarla kameri ayların tesbiti, bu gün ortaya atılmış bir görüş değildir. Asırlarca öncesinden itibaren bu yolla, Ramazan ve bayramların tesbit edilmesinin caiz olduğu görüşünde olan pek çok İslam alimi geldiği gibi, günümüzdeki ilim adamlarının çoğunluğu da bu görüşü benimsemektedir. Kaldı ki, namaz vakitleri de ilk zamanlar görünüşe göre güneşin hareketine (gerçekte ise dünyanın güneş etrafında dönmesine) bağlı olarak ışık ve gölge durumlarına göre çıplak gözle tesbit edildiği halde, günümüzde yine kitap ve sünnetteki ölçüler esas alınarak önceden hesapla belirlenip takvimlerde gösterilmektedir. Günlük orucun başlangıç (imsak) ve bitiş (iftar) vakitlerinin tesbiti de yine güneşe göre namaz vakitlerinde olduğu gibi astronomik hesaplarla yapılmaktadır. Hesapla yapılan bu tesbitleri dileyen kimse, gözlemle de yapabilir.

Konuya Bir Cevap Yazın

  • 23542 Kayıtlı Üye
  • 16560 Konu
  • 143811 Cevap
  • Son Üye Seo-Ul-Gog
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)