Türk İnanışları ve Doğa Üstü Varlıklar

Bu konu Jargon tarafından 12 sene önce açıldı, 584 kere okundu ve 2 Cevap verildi.
Jargon
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 90
Yanıt Sayısı: 233
12 sene önce

Türk kültür ve inanışları ilkokul’dan üniversiteye neredeyse aynı şekilde öğretildiğinden ve üzerinde yapılan araştırmalar fazla dikkate alınmadığından hakkında pek fazla şey bilinmeyen bilinenlerinde hatalı olabileceği bir konudur.Üzerinde fazla durulmaz.Neye inandıkları belli olmayan şamanlardan,750 yılında topluca İslamiyete geçişten başka pek bilgi yoktur.Çoğu kitapta ne Göktanrı Kültü,ne Şamanizm,ne Atalar kültü nede İslamiyete geçiş süreciyle ilgili yeterli ve doyurucu bilgi bulunmaz.Ancak akademik yayınlar takip edildiğinde bu konular üzerine sarih doyurucu bilgiler bulunabilir.
Türkler tarih boyunca karşılaştıkları her din ve inanıştan etkilenmişlerdir.Bu doğaldır her topluluğun başına gelmiştir ancak konunun farklı bir boyutu vardır.

…”Türkler doğaüstü güce sahip olduklarına ya da tanrıyla ilişkili olduklarına inandıkları her şeye karşı doğuştan saygılıydılar ve bunlardan çekinirlerdi…Türklerin dinle ilgili her şeye karşı büyük bir merakları olmuştur.İslamiyette yollarını bulmadan önce birbiri ardınca dünyanın üm dinlerini kabul etmişlerdir.Müslüman olduktan sonra bile,önce önce ki kadar sık olmamakla birlikte,diğer dinsel inançlara ilgi göstermeyi sürdürmüşlerdir.”… (Roux.J Paul,”Türklerin Tarihi”,Kabalcı Yayınları,İstanbul-Şubat/2007,s:44-45)

Buna rağmen genel olarak baktığımız zaman Türk kültür tarihinde genele hakim olan dinlere baktığımız zaman şu evreleri görmekteyiz.
1-)Animistik İnanç Evresi(Doğa güçlerine inanış ve buna bağlı olarak atalar kültü)
2-)Şamanistik İnanç Evresi(Şamanilik Göktanrı kültü zamanında bile var olmuştur.)
3-)Göktanrı İnancı Evresi
4-)İslamiyet Evresi

Dikkat edilirse Türk kültüründe dinlerin ve inanışların ortaya çıkması ve evrilişi dünyadaki tüm din ve inanışların evrilmesiyle aynı sırayı takip eder.İlk evrede doğayı bir güç olarak kabul edip ona saygı duyulduğunu görüyoruz.Animistik inanç evresinde Türkler doğa güçlerinden çekinerek ona saygı duymuşlar.Ardından doğanın bir parçası olduğunun kavranmasıyla birlikte atalar kültü yani ölen ruhların doğaya karışarak kutsiyet kazanması inanışı çıkmış ve ardından bu güçleri tabiri caizse “evcilleştirip” kontrol altına alma istenci şamanizmi ortaya çıkarmıştır.Daha sonra doğal düzen ve intizam sebebiyle tüm bu ruhların üstünde tek bir yaratıcı ve büyük güç kabul etmişler ve ortaya Göktanrı kültü çıkmış ve yaratıcıyla aralarında bağlantı kurduğuna inanılan şamanlık müessesi ayakta kalmıştır.Son olarakta İslamiyetin yayılışı sırasında genel olarak Reha Çamuroğlu’nun “Tarih,Heterodoksi ve Babailer” adlı kitabında belirttiği gibi başka güçlü kabilelerin tanrılarını redd edip tek ve her şeye gücü yeten Allah inancına,İslamiyete geçmişlerdir.Lakin bu geçiş 750 yılında bir anda değil 600’lü yılların ikinci yarısından,1300’lü yılların başına kadar bir süreci izlemiştir.Bu inanışların ve nasıl kabul edildiklerine ve hakim oldukları dönemde hangi doğaüstü varlığa inandıklarına kısaca bir göz atalım.

Animizm:…”insanların can(arapçada ki “cin” ile aynı manaya gelir) yada ruh taşıdığı,hayvanların,bitkilerin ve cansız dediğimiz nesnelerin ruh taşıdığı,hayvanların,bitkilerin ve cansız dediğimiz nesnelerin ruhları olduğu ve insanın rüya ve vizyonlar aracılığıyla bu ruhlarla ilişki kurabileceğine inanmak anlamındadır…”(Crow,W.B”Büyünün,Cadılığın ve Okültizmin Tarihi”,Dharma Yayınları,Şubat 2006-İstanbul,s:25)

…”Eski Türkler tabiatta bir takım gizli kuvvetlerin varlığına inanıyorlardı.Dağ,tepe,kaya,vadi,ırmak,su kaynağı,mağara(Mağara kültü:Tabgaçlarda “tun-huang”,Gök-Türklerde “ata mağarası”,Uygurlarda “menşe efsanesi”,Bulgarlarda “Madara”)ağaç,orman,volkanik göl,deniz,demir,kılıç(kılıç üzerine yemin v.s) ve bunlar aynı zamanda birer ruh idiler.Ayrıca Güneş,Ay,yıldız,yıldırım,gök gürültüsü,şimşek gibi ruh tanrılar tasavvur edilmişti.Ruhlar iyilik seven,fenalık getiren olmak üzere iki gruba ayrılıyordu…”(Kafesoğlu,İbrahim”Türk Milli Kültürü”,Ötüken Yayınları,Eylül-2005/Ankara,s:302)

…”Ötüken ormanlarının (Ötüken Yış) Göktürkler ve Uygurlar devrinde bütün Türklerce mukades sayıldığını biliyoruz.Orman kültü ilkel toplulukların orman mahsülleriyle ve avcılıkla geçindikleri devrin hatırasıdır.Ziraatçı ve geniş bozkırlarda çobanlık ile geçinen uluslarda orman kültü eski önemini kaybetmiş,orman tanrıları da kötü ruhlar sayılmıştır…Orman ruhlarınaher avcı kurban sunabilir,kamın aracılığına ihtiyacı yoktur.Buna bakılırsa orman kültünün çok iptidai bir devrin,kamların daha bulunmadığı çağın kalıntısı olduğuna hükmetmek icab eder.”(İnan.Abdülkadir,”Tarihte ve Bugün Şamanizm”,Ankara 1986,s62-64)

Bu inanca bağlı olarak Atalar Kültü ise ölmüş ataların ve ölülerin kutsallaştırılması hatta yarı-tanrı seviyesine çıkarılmısıdır.Eski Türklerde bu inanç öylesine kuvvetlidir ki mezarları yağmalandığı için Atilla Bizans üzerine yürümüştür.Bu inanç günümüzde de ölüye saygı olarak yaşar.Misal Vahabi İslamında mezarın kutsallığı anlayışı yokken Anadolu İslamında mezarlık yanından geçilirken bu kültten kalma olarak kötü ruhların şerrinden korunmak için dua okunması gerektiğine inanılır,bayramlarda mezar ziyaret edilir,mezarlığa abdestsiz girilmez v.s
Şamanistik İnanç evresi ise bu doğal güçlerin kontrol altına alınma istenciyle ortaya çıkmıştır.Anizime benzer bu açıdan ama bazı farklılıkları vardır.

…”Bu kabilelerin bazılarında egzogamik(eşini başka klandan seçme) klan düzeni vardır,diğerlerinde klan düzeni pek gelişmemiştir.ancak tümü toplum içerisinde özel bir sınıf olduğunu kabul eder.Bu özel grubun üyesi erkek yada kadın olabilir ve kendisine şaman denir.Sözcük Tunguz kökenlidir ve Rusya üzerinde bize ulaşmıştır.Şaman ruhlar dünyasıyla kolayca iletişime geçer,ancak bilinen türde bir ******dan farklı olarak,ruhlar üzerinde olağanüstü bir denetimi vardır;ruhların çoğu ona bağlıdır ve isteklerini yerine getirir.”..(Crow,W.B”Büyünün,Cadılığın ve Okültizmin Tarihi”,Dharma Yayınları,Şubat 2006-İstanbul,s:30)

…”Eski Türk inancının Şamanlık olduğu kanaati geçen asrın 2.yarısında Orta Asya Türkleri arasında yapılan araştırmalar neticesinde iyice yerleşmiştir…Ancak buralarda dünyanın ve insanın yaratılışı ile ilgili rivayetlerden hiç biri Türklerin kendi düşünce mahsulleri olmayıp,çeşitli dinlerden gelen tesirlerin birbirlerine karışmasından meydana çıkmış tasavvurlar örgüsüdür.Mesela rivayetlerde zikredilen özel isimler birkaçı dışında,hepsi yabancıdır.Kuday,Kurbustan,Körmös,Maytere,Mang daşire,Burkan,Matmas v.b…”(Kafesoğlu,İbrahim”Türk Milli Kültürü”,Ötüken Yayınları,Eylül-2005/Ankara,s:300)

Şamanilikte tek tanrı anlayışı yoktur.Gökte oturan İyilikçi Tanrıya Ülgen adı verilir.Yer altında yaşayan Kötülükçü Tanrıya Erlig denir.(Karay,Kara Han,Körmös,Albız’da denir)Ülgene tapan ve iyi ruhlarla konuşup göklerde gezinen şamanlara “Ak Kam” adı verilir.Erlige tapıp,kötü ruhlarla konuşup yer altında gezinen şamanlara ise “Kara Kam”.
Daha sonraları insanlar doğal düzenin farkına varmaya başlamasıyla tek bir yaratıcı güç tasavvur etmişler.Tüm dünyayı saran kaplayan bir güç.Yuvarlak,bir tekerleği andıran gökyüzüne tekerlekten gelme”Tengri(Tenger,Teker) adını verip ona inanmaya başlamışlar.Bu kez Ülgen ve Erlig melek misali yarı tanrılar olarak add edilmiş ve şamanlar doğa gücüyle insanlar arasında bir bağlantı kurmaya devam etmişlerdir.İslamiyetin bölgeye gelmesiyle beraber siyasi,ekonomik ve sosyokültürel sebeplerden dolayı İslamlaşma sürecine girmişler ve 1300lere gelindiğinde hemen hemen İslamlaşmamış Türk topluluğu(Sibirya ve Kırgızistan hariç) kalmamıştı.
Genele hakim olsada Türkler çeşitli din ve inanışlara inanıyorlar.Hristiyanlığı benimsiyorlar(Kumanlar,Peçenekler),Musevi oluyorlar(Hazarlar,Karaimler),Budizm,Taoizm,Lamaiz m gibi uzak doğu dinlerine meyl ediyorlar.Karşılaştıkları her kültürü etkiliyorlar ve o kültürdende etkileniyorlar.Daha Orta Asya bozkırlarında tabiattaki “görünmez güçler” inancı,albızları ortaya çıkarıyor.Yaşamında huzursuzluk yaratanın,yatağında ölenin ruhunun cesetten çıkmayıp kötü ruh(yani albız)haline gelip hortlayacaklarına inanıyorlar.Hortlamak kelimesinin kökü “hort”.Ne manaya geldiği bilinmiyor ama asırladan beridiri kullanılıyor.Birde Türkçeye Fars kültüründen girmiş olan “Caduk”diye anılan cadı inancı var tabi.Cadı inancının bir tür doğal güçlere tapınmak oluşu nedeniyle kadın şamanların inanışlara yansıyışıdır.

Genel inanışlara (İslamiyet,Musevilik,Hristiyanlık) ve parapsikoloji bilimine göre insanlar ve cinler adlı iki türden bahsedilir.Bize masalsı gelen cinlerin hala efsanemi yoksa daha farklı bir boyutta ve gerçeklikte yaşayan bedensiz bir varlık türü mü olduğu araştırılmakta.Ancak istihbarat servislerinin “metafizik istihbarat” alanında yararlandığı iddaları ve foton enerjisinin ortaya çıkışıyla insanların bedensiz ve zihin hızıyla hareket eden,cinleri ise insan misali görünür olması iddaları var.Ama bu başka bir konu.
İnsanların doğaüstü varlık inancı temelinde işte bu doğal güçler bizim deyimimizle “cin” inancı yatıyor.İnsana alternatif bir varlık olduğuna inanılan cinlerin doğru bir terimle “doğal güçlerin” kültürden kültüre çeşitli şekillerde varolduğunu görüyoruz.Romalılar bunlar “genius”,Yunanlılar “daemonus” adlarını verdiler.Her kültürde değişik isimler alan bu varlıklardan biriside şaşırtıcı gelsede vampir.Dikkat edilirse Kilise kayıtlarında “iblis” olarak anılan vampir inancı cin inancıyla ilişkili.
Türk inançlarında hortlak ve cadı ile ilgili çok kıt bilgiler vardır.Ama elde ki mevcut bilgilerde de şaşırtıcı şeyler vardır.Prof.Pertev Naili Boratav diyor ki bkz.:Scognamillo.G”İstanbul Gizemleri”,Bilge Karınca Yayınları,İstanbul-2006,s:27-28)”Cadılar hortlayan ölülerdir.Onlar üzerinede pek çok hikayeler anlatılır.(Maalesef bu hikayelerin hiç biri kayıda geçirilmemiş yada geçirilse bile kaybolmuştur.)Çokluk kadınların cadı olduğuna inanılır,cadı-karı sözü bu inanıştan gelmeli.Ama erkeklerden de cadılaşanların bulunduğuna tanık belgeler vardır.Türk geleneğindeki cadı,aşağı yukarı,Batı inanışlarındaki “vampire”ı karşılar.Cadılar mezarlardaki taze ölüleri çıkarıp ciğerlerini yerlermiş.Bir Rumeli anlatmasından öğrendiğimize göre eskiden cadıları zararsız hale sokan uzman “cadıcılar” olurmuş.Cadılar üzerine inanış ve hikayeler,Anadolu’dan çok İstanbul ve Rumeli bölgesinde yaygın olsa gerek.”
Bu paragraf konuyla ilgili bilgi vermekten öte insanın aklında başka sorularıda getiriyor.”Ama erkeklerden de cadılaşanların bulunduğuna tanık belgeler vardır.” cümlesi apayrı bir merak konusudur.Tanık belgeler kelimesinden pek çok anlam çıkabilir.Burdaki tanık belge insanlarsa eğer bunlar porfiria hastalarının öldürülmesine tanık olan kişiler mi?Belgeden kasıt yazılı belge ise bir batıl inanış neden belgeye geçirilsin?(Tırnava cadıları olayını bundan hariç tutmalıyız zira siyasi nedenlerle dönemin yönetimi tarafından uydurulmuş bir hikayedir.)Dahası da var.Bu uzman cadıcı denen kişiler hakkında ise ne bir kitap nede bir makale var.Folklor araştırmaları yetersiz kaldığı için ve artık masalların anlatıldığı zamanda geçtiğinden maalesef bu konu hakkında yeterli bilgiye ulaşılamıyor.Misal bugün elinize kağıt kalem alıp Trakya köylerini dolaşıp “Dayı/nene bildiğin bir hortlak öyküsü var mı?” dediğinizde ters yanıtlar alacağınız aşikardır.ama buna rağmen hala araştırılmadığı için bulunmamış belgeler olabilir.Yabancı kaynaklar bu açıdan zengin sayılsada acaba kaçı doğru dürüst Cadıcılar hakkında bilgi verebilir ?



Alıntıdır

Jargon
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 90
Yanıt Sayısı: 233
12 sene önce
- Güncel..........Güncel
H.MUSTANG
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 0
Yanıt Sayısı: 8
12 sene önce
guzel bir payrasim olmus emegine saglik jargon.
Cevap Eklemek için Giriş Yapmalısınız.
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)