Kozmik Şakacı’nın İçyüzü

Bu konu Gerald Fitzger tarafından 10 sene önce açıldı, 591 kere okundu ve 2 Cevap verildi.
Gerald Fitzger
Üyelik Zamanı: 10 sene önce
Konu Sayısı: 18
Yanıt Sayısı: 40
10 sene önce

Evrensel düzen tarafından önümüze sunulan eşzamansal olaylar güncel yaşamın içinde ya farkedilmezler, ya da rastlantı olarak geçiştirilirler. Yaşanan bir olay, verdiğimiz bir karar çoğu zaman dev bir olaylar zincirini oluşturup, bir çok insanın yaşamını etkileyebilir.İşte Eşzamansal Olaylar…Ünlü Oscar ödüllü aktör Alec Guiness çok dakik olmasıyla tanınıyordu. Normalde çalar saatinin çalmasından bir kaç dakika önce uyanıyordu. Çalıştığı ve Londra’da kaldığı pazar günlerinde sabah 8:00’deki ayinde olabilmek için saat 7.20’de kalkıyordu, ayinden sonra da saat 9:50’de oturduğu yer olan Petersfield’e giden trene yetişiyordu. Nasıl olduysa olmuş, bir pazar günü uyanamadı. Karanlık odada saati 7.20 olarak gördü ve alelacele giyindikten sonra Westminster Kathedrali’ne yetişti. Ayin başladığında oradaki insan topluluğun normalden fazla olduğunu fark etti. Vaazın ortasında saatine bakınca saat 8:00 yerine 9:00 ayininde bulunduğunu farketti, bu nedenle de 9:50 treni yerine 10:50’deki trenle gitmeye karar verdi. İstasyona geldiğinde, treninin geciktiğini gördü. Normalde gittiği tren Londra’nın biraz dışında raydan çıkınca ön vagon devrilmiş ve kimseye ciddi birşey olmamasına rağmen vagondaki yolcular hafif yaralanmıştı ve Guiness trende ön vagonda oturmayı seviyordu. Araştırmacı Arthur Koestler, aktörün sadece bir saat yirmi dakika geç kalmadığını, aynı zamanda da saati de yanlış gördüğünü belirtmekte. Eğer bu böyle olmasaydı, belki ayine gitmemeye ve 9:50’deki kaza yapan trene yetişebilirdi. İşte bu olay Eşzamanlılık Olayları için iyi bir örnektir. Böyle bir olaya nasıl tepki verdiğimiz bizde bıraktığı etkiye bağlı. Beynimize her gün milyonlarca bilgi ulaşmakta ve bunların çok fazla olmaması için beynin hangilerini ayıracağına karar vermesi gerekiyor. Yani beyin gelen bilgileri ayıklıyor ve bir kısmını siliyor. Bu yok etme süreci içersinde kimbilir kaç tane Eşzamansal Olay fazlalık diye atılıyor. Örneğin zihnin bir oyunu, bir dil sürçmesi veya bir bakış gibi. Tekrarlara dikkat edin… Günlük yaşam akışı içinde Eşzamansal Olaylar´ın temel fonksiyonunu genelde fark etmeyiz. Kazalar ve rastlantılar olabilir diyerek, Eşzamansal Olaylar´ın hayatımıza olan katkısını görmemezden geliriz. Olasılık yasalarına dayanarak, eninde sonunda olacak şeyler olduğuna dair kararlar veririz. Er ya da geç bizi gittiğimiz yolda durduracak birşey olur. Bir rastlantı fazla mükemmeldir, bazı şartlar çok fazla olumludur veya bir buluşma beklenmediktir. Mantığımızla anladığımız için değil, hislerimizle fark ettiğimiz için içgüdüsel olarak böyle bir olayın neden olduğunu şaşırarak düşünürüz. Bir an bile olsa bütün bedenimiz tepki gösterir ve şaşırırız. Ama o an çok önemlidir ve sıradışı, mantığımızla açıklanılamıyacak bir olayın tanığı olduğumuzu anlarız. Bir tehlikeye karşı uyarılmak veya müstakbel kurbanları korumak, Eşzamansal Olaylar için en sık örnek olarak gösterilirler. Bu olaylar bize koruyucu meleğimizin olduğunu hatırlatır veya şu düşünceyi uyandırır: “Tanrının lütfu sayesinde buradayız” Felaketten kılpayı kurtulduğumuzun farkına varınca dilimiz tutulur. Dr. Jean Skinoda Bolen şöyle yazıyor; “Bir kadının oğlu latince dersinde bir şaka yapmak istemiş. Bu nedenle annesinden onunla birlikte silah dükkanına gelip orada bir kaç kurusıkı fişek satın alması için imza atmasını rica etmiş. Eve gelirken yanan bir arabanın yanından geçmişler, kaza daha henüz olmuş. O gün öğleden sonra evdeki kahve makinası ocağın üstünde yanmaya başlamış ve söndürmelerine rağmen ateş, hafif de olsa yanmaya devam etmiş. Daha sonra kadın televizyonda yangınla ilgili bir film seyredip, sürekli ateş ve yangın tekrarlanmasında bir anlam olduğunu düşünerek yatmış. Geceyarısı uyandığında, bu yangınların oğlunun planınla bir ilgisi olduğuna inanmış. Oğluna mantıklı bir açıklama yapamamasına rağmen, planından vazgeçmesi için ikna etmiş. Latince dersi sürerken sınıfın dışında inanılmaz bir patlama sesi duyulmuş. İki çocuk fişeklerle oynarken, bir tanesi patlayıp, çocuklardan biri elinden ciddi olarak yaralanmış.” Jung ve Freud Eşzamanlılık´da… Eşzamansal Olaylar´ın babası tanınmış psikiyatr Carl Gustav Jung´tur ve kendi yaşadığı olaylar da çarpıcıdır. Üstadı Freud’u Viyana’da ziyaret ettiğinde çok ilginç bir olay oluşmuştu. Öngörü ve Parapsikoloji hakkında heyecanlı bir tartışma içindeydiler. “Materialist ön yargısı” yüzünden Freud bu fikri saçma diyerek reddediyordu. Jung daha sonrasını kendi anlatıyor; “Freud konuşurken bana çok garip birşey oldu. Sanki göğsümün hemen altı demirmiş gibi geldi ve kızgın bir ateş gibi yanıyordu. O an yanımızda duran kitaplıktan o kadar yüksek bir patlama sesi geldi ki, ikimizde üstümüze bir şey düşeceği korkusuyla ayağa fırladık. Freud’a, işte dedim, tam bir dış güç fenomenin örneği. O da, bu saçmalıktan başka birşey değil, diye cevap verdi. Ben, Öyle değil, Bay Profesör, hatalısınız, haklı olduğumu ispatlamak için şimdi yeniden öyle bir patlama sesi duyulacağını iddia ediyorum, dedim. Bu lafları söyler söylemez kitaplıkta bir daha aynı olay tekrarlandı. Bu güne kadar, hala nasıl bu kadar emin olmamı ne sağladı bilmiyorum. Freud sadece şaşkın bir ifadeyle bana bakıyordu. Ne o anda ne de daha sonra o olayı bir daha onunla tartışmadık.” Altın böcek Bir başka olay, Jung´un çok zor bir hastayı tedavi ettiği sırada yaşandı. Jung’a göre hasta, iyi eğitilmişti ve mükemmel bir mantığı vardı. Aynı zamanda da düşünceleri kusursuzdu, gerçekçi savunumları vardı. İkisi bir gün tedavi nedeniyle beraberdiler, hasta adam rüyasında altın bir takının eline verildiğini anlatırken, birden birşey cama vurdu. Dışarıda cama vuran bir böcek görülüyordu. Jung camı açtı ve “Ziynet Böceği” adı verilen böceği yakaladı. Hastasına böceği vererek; “Buyrun, takınız burada.” dedi. Bu olay hastanın entellektüel direnmesini kırdı ve tedaviye devam edilebildi. Eşzamansal Olaylar´da hayvanlar önemli bir rol oynarlar ve ilginç örnekleri oluştururlar. Jung’un inancı onların “Sıradışı, uzaysal yönelmelerinin” zaman ve yer arasındaki ruhi bağlılığı göstermekte olduğu doğrultusundadır. Bu şöyle de açıklanabilir: Hayvanların doğada bulundukları yere olan derin bağları, yaşamlarının mevsimsel olaylarla eşzamanlı olması ve çevredeki değişimlere karşı olan duyarlılıkları, evrende fiziksel ve ruhsal bir ilişkileri olduğunu kanıtlamaktadır. Bir hastasının hanımı Jung’a annesinin ve annneannesinin ölümünde, ölüm odasının penceresi önünde bir sürü kuşun toplandığını anlatmıştı. Kadının kocasının tedavisi bitmek üzereyken, Jung adamda kalp krizine benzer belirtiler farkederek bir uzmana gönderdi ama kalp doktoru onun sağlık açısından hiçbir sorunu olmadığını belirterek geri yolladı. Jung’un hastası eve giderken birden sokakta yığılıp kaldı. Ölümcül durumda götürülürken, eşi panik halindeydi çünkü kocası doktora gittikten sonra bir sürü kuş evlerinin tepesine konmuştu. Doğal olarak kadın akrabalarının ölümünde olan benzer olayları hatırlamıştı. Şeytan yüzleri ve kokarca Dr. Bolen’in bizzat bulunduğu bir ortamda bir hayvan çok önemli bir rol oynadı. Davetlilerden biri, çoğu zaman gözlerini kapatınca şeytana benzer yüzler gördüğünü anlattı. İçgüdüsel bir tepkiyle gördüğü şeylerden kaçabilmek için gözlerini hemen açıyordu. Tartışma bu yönde yapılıyordu, acaba bu bir red miydi? Piskolojik açıdan yanlış mı yapılıyordu? Tartışmanın ortasında herkes bir hayvan pençesinin tırmık sesini duydu. Dönüp baktıklarında cam kapının arkasında bir kokarca gördüler. Normalde kokarcalar insanlardan kaçarlar, burada ise içeri girmek için uğraşan bir kokarca vardı. Dr. Bolen’in kocası sonradan kokarcanın, kadının sorununa bir cevap olduğunu belirtti; “İçeri girmeye çalışan kokarca hayalinizdeki şeytan yüzleri gibidir. Kapıyı açmak büyük aptallık olur. çünkü kokarcayı içeri alırsak, bütün odayı kokutacaktır ve mecazen negatif enerjili şeytan yüzleri de içeri alınırsa aynısı insanın iç dünyasında olacaktır. Yani bilinçaltı kokuşup, bozulacaktır” İyi de, tam bu konu tartışılırken, kokarca orada ne aramaktaydı? İşte Eşzamansal Olay buydu. Bir eşzamansal olayı yorumlamak, onu yaşamaktan çok daha önemli. Semboller doğal olarak biçimlendirilebilir veya şekilendirilebilir, onları anlamak ve daha sonra psikolojik eşanlamına sokmak çok güç bir olay. Siyah bir kedinin yolumuzdan geçmesi ve onüç sayısının uğursuz olmasının dışında sembollerin ince dilinden hiçbir şey anlamıyoruz. Batıl inançlarımızın arasıra bazı olaylar nedeniyle gerçekleşmesi bizi tatmin etmek için yeterli. Eşzamanlılığın sembol lisanı, rüyalarda olduğu gibi, çok daha kompleks ve karmaşık. Eşzamansal olaylar bizi bilinçaltı tabanında ilgilendirdiği için hangi duygusal şartlar altında oluştuğunun farkına varmamız lazım, çünkü olay genelde ya bizi üzen bir olaydır ya da yaşadığımız birşeyin yorumlanmasıdır veya resmidir. Bazen olayın anlamı kokarca da gördüğümüz gibi ortadadır ama bazen de anlamı belirsizdir, örneğin Jung’un arkadaşı yazar Laurens Van der Post’un hikayesinde olduğu gibi; “Jung’un hayat hikayesi hakkında bir film yapıyordum. Son günde yapacağımız çekim Jung’un eski evinde çekilecekti. Bütün sabah ve gün boyunca çalıştık ve bütün bu zaman içersinde içimizde Jung’un bize yakın olduğuna dair anlatılamıyacak bir his vardı. Çok kuru ve sıcak bir öğleden sonrasıydı, bazı dış çekimleri yapabilmek için Zürih’in en eski bölümüne gittik. Planımız son çekim için akşama doğru yine Jung’un evine dönmekti. Zürih’den Kustnach’a giderken masmavi olan gökyüzü karardı ve aniden gök gürlemeye ve şimşekler çakmaya başladı. Kastnach’a gelene kadar gök gürlemesi artmış, şimşekler fazlalaşmıştı ve şakır şakır yağmur yağıyordu. Tam kameraya dönüp Jung’un ölümü hakkında ve bir yıldırımın geçmişte evin önünde bulunan onun en sevdiği ağaca çarptığını anlatacağım anda şimşek bahçede çaktı. Aynı ağaca yine yıldırım düşmüştü, gök gürlemesi o kadar yüksekti ki, ürktüm ve bu ürkme, görünür bir şekilde filmde yer aldı.” Jung ölümünü haber veriyor…Bay Van der Post bu deneyimin Jung’un ruhsal olarak yaşamasına ait bir kanıt olduğu düşüncesinde. Yaşamın, zaman ve mekan ikilemi içinde sadece şekil değiştirdiğini varsaymakta. Yorumu daha çok ruhsal ve felsefi. Gök gürlemesine karşı gösterdiği tepkiyi ve o anın içinde yarattığı derin etkiyi anlayabilmek için, Bn. Post´un yıllar önce yelken yapmak amacıyla gittiği Afrika’da yaşadığı bir olaya dönmemiz gerekiyor. “Uykusuz gecelerden sonra yorgun bir vaziyette kamaramda yanlızdım. Birdenbire kendimi karanlık bir vadinin içinde, çığların düştüğü suyla ve karla kaplı dağların arasında buldum. Yakın bir felaketi hissediyordum ve sesimi yükselttiğim an çığların üstüme yıkılacağını biliyordum. Birden vadinin sonundaki dağın doruğunda, güneş ışığı içerisinde Jung ortaya çıktı, bir kaç hafta önce evimin kapısında gördüğüm gibi orada duruyordu. Elini sallayarak “görüşürüz” diye bağırdı ve sonra dağın yüksek tarafında kayboldu. O anda uyandım, yorgunluktan dalıp gitmiştim, her şey bir rüyaydı ama çok etkiliydi. Ertesi sabah güneşin doğmasıyla birlikte kalktım, kabinin perdelerini kenara çekmiştim. Dışarda güneşden kanatları parlayan tek bir martı vardı, böyle birşeyi daha önceki hiçbir gezimde görmemiştim. Penceremin yanından geçerken kafasını çevirdi ve doğrudan bana baktı. Bir kaç dakika sonra ise, gemi garsonu bir tepsi üstünde meyve ve çayın yanısıra geminin telsiz haberlerini getirdi. Bülteni okuyunca, Jung’un geçen öğleden sonra öldüğüne dair yapılan açıklamayı gördüm. Vakti, uzaklığı ve toleransı düşünerek, Jung’un ölümünün tam rüyama denk geldiğini hesapladım. Evet, doğruydu, Jung´u öldüğü ündü rüyamda görmüştüm ya da rüya benzeri bir yerde…” Kuşkusuz o anın anısı ve duyguları Bn. Post´un yıllar sonra Jung’un Bollingen’de olan evindeki çekim gününde hissettiklerinin temeliydi ve gök gürlemesi şüpesiz Jung’un kendisine yakın olduğu duygusunun kanıtıydı. Post’un anısı ve Jung’un varlığını hissetmesi gök gürlemesini normal doğa fenomeni olmaktan çıkardı. Ama diğerleri için bu sadece doğal bir olaydı. Biz bilgimize uyan olayları görürüz. Dünyayı bize doğrudan ait olmayan, raslantısal olarak ortaya çıkan bilgilerin birikimi olarak görürsek, biz düşüncelerimizde bölünür ve herkesi kapsayan yaşamsal bütünden kendimizi dışlanmış hissederiz. Eğer bilgimiz dünya ve kendimiz hakkında bildiğimiz sembollerin tüm içeriğini kapsasaydı, sonsuz olurduk. Lauren Van der Post’un durumu, onun bir basit gök gürlemesiyle Jung’un ruhuna ve yaşamın değişkenliğine doğrudan bakmasını sağladı. Ama bütün Eşzamansal Olaylar bu kadar dramatik ve sonuçları bu kadar derin değildir. Sık sık Eşzamansal Olaylar´la karşılaşan insanların ortak noktası yaşamın onlara sürpriz yapmasına izin vermeleridir. Kozmik Şakacı olaylarında olduğu gibi… Mesaj, ne anlatmak istiyor? Bizim dünyamızda her an yoğun ve yorgunuz, bu nedenle garip raslantıları önemsiz ama nadir olaylar olarak geçiştiririz. Böyle davranarak, bizim için önemli olan bir çok olayı gözden kaçırabiliriz. Ya da garip bir olay bizi korkutarak yaşamımızın tamamen değişmesini sağlar. Aşağıdaki olay çalışan bir kadının başından geçmiştir; “Bir sanatcı olarak yaşama başlamıştım, ama maddi durumumu güvenceye almak için psikoterapist oldum. Başarılı kariyerimi çocuk isteği yüzünden bırakıp sonradan sanata dönmeyi istiyordum. Ama her ne kadar bu değişikliği istediysem de maddi açıdan bağımlı olmam bunu gerçekleştirmeme engel oldu. Aylarca tereddüt içinde kaldım. Bir gün bir sempozyumu beklerken, bir kaç yıl önce çocuk sahibi olabilmek için işini bırakan bir meslektaşıma rastladım. Çocuğu okula başlamış ve kendisi de psikoterapist ve öğretmenlik görevine geri dönmüştü. Benim için bu karşılaşma esrarengiz bir anlam taşıyordu. İçgüdüsel olarak, bütün olmak istediğim şeyin sembolüne rastladığımın farkına vardım. Etki o kadar büyüktü ki, hemen orada karar verdim ve daha sonra planlarımı gerçekleştirmeye başladım.” Jean Bolen’e göre, böyle bir karşılaşma, mesajın içeriğini olayda saklıyarak kadere evet dedirten bir duygu uyandırır. Hiç kimse tek bir olaydan anlam çıkaramaz ya da hiçbir sembolün yorumu yoktur. Zıt durumda olan bir başka kadın, işe dönüp dönmemeyi düşünürken, işine ve öğretmenliğe geri dönen anneyi görünce kendi isteklerinin onaylanmış olduğunu görür. “Mesaj”sadece sembolde değil ona verdiğimiz cevapta da bulunur. Büyük ölçüde mesajın düzeyi ve anlamı için doğrudan sorumluyuz. Yaşamı değiştiren geyik İnsana, yaşamın temel değişiklikleri eşzamanlılığı başlatıyormuş gibi görünüyor. Edebiyat ve Kelt Mitolojisi profesörü olan Laurie, öğretmenliği bırakıp hemşire ve ebe olarak bir kariyer yapmayı düşünmektedir. Bunun sıfırdan yaşama yine başlamak olduğunu bilmesine rağmen yaşamının yeni bir bölümünün başlaması ona büyük bir heyecan vermektedir. Bir gece, dişi bir geyiğin önemli bir rol oynadığı bir Gal efsanesi üzerine konferans verdikten sonra, eve dönerken yol kenarında bir geyik görür. Hayvanın yaralı olduğunu düşünerek arabayı durdurup, yavaşca yaklaşır. Hayvan, dişi bir geyiktir, kadının ona doğru uzattığı ele yaklaşır ve ona bakar. Geyiğin durumunun iyi olduğunu gördükten sonra Laurie arabasına döner. Ama geyik onu evine kadar takip eder ve Laurie’ye uzun gelen bir süreden sonra bahçe parmaklığının üstünden atlayıp gecenin içinde kaybolur. Laurie o anda evin kapısına gelene kadar hemşirelik hayallerinden vazgeçeceğine karar verir. Artık Kelt bölümünde doktora yapmasını gerekli görmektedir. Buna bir zamanlar başlamış ama çoluk çocuk sahibi olabilmek için vazgeçmiştir. Mesaj gelmiştir, bir yaşam tümüyle değişecekken, geyik motifi içinde olaylar rayına oturtulur. Ama nasıl ve kimin tarafından? Sembollerin (özellikle bilinçaltı semboller) insanların düşüncelerini daima zorlamıştır. Belki de en yorucu olanlar Eşzamansal sembollerdir. Bu nedenle hem durumun ayrıntılarına, hem de bizim gösterdiğimiz tepkiye önem vermemiz gerekir. Belli şartlar bizim içdünyamıza uyum sağlıyorsa, iç güdüsel tepki göstermeye başlıyorsak, soru dışında da bizden ne beklendiğini biliyorsak o zaman Eşzamansal bir şeyin işbaşında olduğunu tahmin edebiliriz. Ve bu sayede evrensel bir drama katılıyoruz ve bu dramda da çok önemli bir rolümüz var, verdiğimiz her karar, çoğu zaman bizden başka bir çok yaşamı etkilemektedir, hayal dahi edemeyeceğimiz karmaşık bir sistemle hepimiz sayısız insanla bağımlıyız, etkiliyor ve etkileniyoruz. Bu da bize Farkındalık Gerekliliği ve Sorumluluğunu getiriyor. Farkındalık noktasına ulaştığımızda, belki de artık kararlarımızı çok zor verebileceğiz, hatta sonuçlarını düşünmek bizleri belki de çok korkutacak. Kimbilir, Eşzamansal Olaylar´ı anlamak için henüz hazır olmayabiliriz de, ya da evren’in sırrını öğrenmeyi daha hak etmedik. Çünkü, Eşzamansal Olaylar´ın ardında basit raslantının çok ötesinde evrensel gerçeğin ta kendisi yatıyor olabilir.***Tarafımdan derlenmiştir.

zeinarda
ADMINISTRATOR
Üyelik Zamanı: 13 sene önce
Konu Sayısı: 822
Yanıt Sayısı: 18529
10 sene önce
Eline sağlık,çok güzel ve çarpıcı bir derleme olmuş.....Sağol.....
sılasıla
Üyelik Zamanı: 9 sene önce
Konu Sayısı: 0
Yanıt Sayısı: 4
9 sene önce
Gerçekten çok güzel bir paylaşım olmuş. Teşekkür ederim. Bu konuyla ben de ilgileniyorum.
Cevap Eklemek için Giriş Yapmalısınız.
  • 23561 Kayıtlı Üye
  • 16566 Konu
  • 143812 Cevap
  • Son Üye eleanore3659
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)