Pencereden tüm moda ve Fenerbahçe`yi ayaklarımın altına seren manzaraya baktım. Annemi düşündüm, babamı düşündüm, o an sokaktan geçen kupkuru kediyi düşündüm. Ne kadar tertemizlerdi. Herşeyden habersizlerdi… Kendimde değilim. Aklım başımda değil. Belki de burda değil başka başka yerlerdeyim. Belki bu odada tıkır mıkır topuklarını şakırdatarak, kolundaki lüks ve pahalı saati, ıslak kirpikleriyle gezinen de ben değilim. Annemi düşünüyorum. Babamı da. Kardeşimi düşünüyorum . Bana verilen hayatı, vadedilen yalanları, bir parça huzur bulabilmek adına çaldığım son kapıyı. Burayı… Kendimi düşünüyorum. Yüzümü yıkamak için aynanın karşısında ıslak kirpiklerimi birkaç dakika seyretmeme bile izin vermeden hoyratça yüzümü kurulayan adamı düşünüyorum. benim diyorum, burda ne işim var? O adamı düşünüyorum. nasıl yüzüm kızarmadan yalan söyleyebildiğimi, yalan illetinin doğduğum günden beri yakamdan
düşmediğini. Yalan… Koca bir yalan.
Adım yalan.. Yaşım pislik.. Bir dikili ağacım, kenarda bir gümüş param yok. Bunca yılın nasıl aktığını bilmiyorum. Aynaya son baktığımdan beri tekrar yeniden kendi yüzüme bakmaya utanıyorum. Çıt çıkarmadan, bir sözcük dahi söylemeden, hareketsizce yerimde oturuyorum. Işıklarda araçtan iniyorum. Fanustan az önce çıktım, kafesimin kapısı az önce aralandı. Salındım…
Başta emekleyerek, sonra hızlı adımlarla yürüdüm. Korkuyordum. Az önce çıktığım çöplüğün kokusunun üzerime sinmesinden korkuyordum. Alışmaktan, pisliğe alışmaktan, bataklığa saplanmaktan. Bir an önce kendimi ana rahmine atmak istiyordum. Saklanmak istiyordum. beni kimsenin bulmaması, sormamasını istiyordum.
…
Şimdi evimdeyim. Çöp kokusu üstüme sinmiş olmalı. Mütevazi picamalarım içinde değilim. Boynuma iki metre zincir doladım. Beni istediği yere sürükleyen şeytan tasması bu. Sandıktan takılarımı çıkardım. Lenslerim hala gözümde. Makyajımı silmedim. Pür makyaj, pür parfüm, pür mücevher oturuyorum. Sigaramı bile bir fahişe gibi yakıyorum. Tıpkı onlar gibi yaşadığı hayattan memnun değil ama paraya taparcasına içli içli ağlıyorum ardından havaya koyu kahkahalar salıyorum. Buhar olup uçuyor hepsi burnumun ucunda. Titreşiyor, yaşlarım kirpiklerimde titreşiyor. Bağıra, haykıra ağlamak, vurulmak, dövülmek hatta öldürülmek ama temizlenmek istiyorum. Kendimi üstümdeki çöp kokusundan paklamak istiyorum. Aynanın önünden geçiyorum, yüzüme bakamıyorum. Yan çekmecede B komplex vitaminlerim duruyor. Bir tane yutsam mı diyorum. Hayır… Boynumdaki tasma beni bataklıklara çekmekte kararlı. Ona uydum, yürüyorum. Efendim (!) bana kötülüğü emrediyor. İtaat ediyor, aynaya bakmıyorum.
…
Ama yüküm çok ağır. Her dakika, her an parça parça acı içinde ölüyorum. Sesimi kimse duymuyor, kimse bilmiyor beni, görmüyorlar. Vicdanımda son kalan temiz parça can çekişe çekişe, gözler önünde, pisi pisine, körü körüne, boşu boşuna ölüyor. Pisliklerimi bir bavula dolduruyorum, iki kuruşluk teneke mücevher servetim, boynumdaki zincir sarkıyor kenarlarından. Ölmekte karar kılıyorum.
Bu benim son çırpınışım.