Yer, yer doymaz, yedikçe yiyeceği gelirdi. Boğazı İstanbul Boğazı’na, midesi Marmara Denizi’ne benzerdi. Tıka basa doymadan sofradan kalkmazdı. Sonra da arkadaşlarına Grönland Adası kadar büyük göbeğini gösterir, su içsem kilo alıyorum, diye dert yanardı. Yemek yemeyi severdi de yürümeyi sevmezdi. İki durak için minibüse, daha uzak mesafeler için taksiye binerdi. Yemek ve yürümemek için, maaşının yarısını veriyordu. Yine bir gün kapısının önüne taksi çağırdı. Albatros oradaydı. Dürbünlü tüfeğiyle şişmanı tek kurşunla alnının çatısından vurarak yere serdi. Ona Albatros derlerdi. Asıl adı Reşit’ti. Dürbünlü tüfeğiyle bol yemek yiyen ama yürümek istemeyen avına çıkmıştı ve plastik kurşun kullanmıştı. Bir saat sonra yattığı yerden doğrulan şişman, az yemek yiyeceğine, çok yürüyeceğine ve biraz kilo verdikten sonra spora başlayacağına kendi kendine söz verdi. SON