– Toplumsal çevreyle uyumlu, dinin bekasını arzulayan, ‘İlahi hükümlerin uygulayıcısı’, Allah’a ve resulüne inanmış sadık bir bireyin, ‘hayırseverlik’ niteliğinin yanı sıra temposunu artırarak yaşamını içselleştirmeye dönüştürmesi, ancak ‘kendinden emin olanlara’ mahsustur diyebiliriz.Bu niteliğe sahip kişilerin gücünü özünden, afakî olarak ise cahillerden/tutunamayanlardan alması doğaldır.Ancak, dinle ilişkisi kelamın ötesine geçmeyen, içsellikten mahrum olanın başkalarına ulaşması beklenemez.Zira onlarda, kendinden nefret etme, kendine saygı duymama, inanmama gibi huyların yanı sıra psikolojik rahatsızlıklar da bulunur. Haliyle kendinden, ilminden şüphe eden birinin, toplumu inandırması ve etkilemesi oldukça güç olur.O kimseler bilgisizliklerine ve başarısızlıklarına, son derece klasik hallerine rağmen, hâlâ söz konusu ortamda yaşam buluyorlarsa, bu ‘başkalarının kanatları altına girmelerinden’, kendilerini kabul edenlerin ‘ne münasebet efendim, başka kapıya gidin’ diyemeyişlerinden, bir bakıma inceliklerinden kaynaklanır…Zaten aslına bakarsanız kendinden emin olma, farklı konulara farklı biçimde girenlerin/yaklaşım yapanların hakkıdır. Pısırık bir yaşam biçimini tercih eden, kültürden yoksun insanların değil. Evet, doğuşu/yaşamı itibariyle onlar bu niteliğe asla layık olamıyor ve içgüdüsel yaşamı kabulleniyorlar.a.f.yüksel..
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.