Peygamberimiz (s.a.v) zamanında tarikat varmıydı?

Bu konu bestem tarafından 11 sene önce açıldı, 515 kere okundu ve Henüz Cevap Yok.
bestem
Üyelik Zamanı: 12 sene önce
Konu Sayısı: 49
Yanıt Sayısı: 557
11 sene önce

Bir diğer konu bir kısım insanların Resullah (s.a.v.j Efendimiz zamanında tarikat ve müridlik diye birşey yoktu. Bu olgular sonradan oluştu, iddiaları ile gündeme getirdikleri konudur. Bizlerde bu yazmış olacağımız kitabın her kesim insan tarafından okunabileceğini düşünerek böyle bir konunun insanların akıllarını ne denli karıştırdığının da bilincinde olduğumuzdan artık bu karışıklığın, bu asılsız iddiaların ortadan kalkması için, ortadan kalkmasa bile bu kitabı okuyan kardeşlerimizin bu iddialarıla karşılaşt.ıkları zaman gerçek sizin dediğiniz şekilde değil, gerçek bakın bu Şekildedir, diyebilmeleri için açıklık getirmeye dilimizin döndüğü, kalemimizin yazabildiği kadarıyla aktarmaya çalışacağız.

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz zamanında isim olarak müridlik yoktu denilebilir, ama yaşaıntı olarak bütün ashabı kiramın yaşantısı tam manasıyla mürid yaşantısıydı ve ashabının mürşidi, irşad edeni Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) kendisi idi. Bugün İslâm alemine baktığınıız zaman şunu görürüz. Resulullah’ın ve ashabının yaşantısına ayak uydurmaya çalışan tarikat müridleri, dervişleri ve o yaşam şeklini öğütleyen, yaşatmaya çalışanlar ise yine tarikat şeyhleri ve mürşidleridir. Nitekim ashabı suffa “suffa” ismini sofılikten dolayı almışlardır. Tasavvuf ilmi de ismini aynı şekilde sufı kelimesinden almıştır.

Resulullah (s.a.v.) Efendimiz zamanında yaşayan ashabı suffa kendilerini tamamen dünya meşgalelerinden çekip almış bütün günlerini ve gecelerini Allah Rusulu’nün mescidinde onun sohbetlerini dinleyerek, onun söylediklerini kendi hayatında tatbik edip kendisinden sonrakilere de anlatan, bütün ömürlerini Allah Resulu’nün mescidinde ibadet ederek geçiren ve zenginlerin getirdikleri, verdikleri ufak, tefek şeylerle hayatlarını idame ettirmeye çalışan insanlardır. Belki isimler değişmiş olabilir. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz zamanında isim sufı iken günümüzde ise mürid ya da derviş olmuşsa da değişmeyen yaşam şekli yaşama sistemi, kısaca İslâm’ı bilip anlama şekli hep aynı kalmıştır. Günümüz İslâm aleminde İslâm ile ilgili müsbet ilimlerin içinde Resulullah’ın yaşantısını, asrı saadette yaşayan müslümanların yaşantısını anlayıp en iyi şekilde en samimi bir kavramda, en mistik detaylarıyla, en ince ayrıntılarıyla anlayıp anlatan ilimdalı tasavvuf ilmidir. Bir örnek vermek gerekirse: Günümüz müsbet ilimlerinden olan Tefsir, Akaid, Fıkıh ilimlerinde kolay kolay tasavvufla ilgili birşey bulamayız. Oysa Tasavvuf ilminde hem Tefsir hem Akaid hem Fıkıh hem hadis ilminden çok şeyler bulabiliriz.

Bu demek oluyor ki Tasavvuf ilmi müsbet olan bütün İslâmî ilimleri bağrında toplamıştır. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz zamanında müridlik yoktu diyenlere o Nebi-i muhteremin hayatından bir örnek vererek cevap vermek isteriz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: Bir kısım kendisini tamamen Allah’a adamış, onun rızasından başka bir şey düşünmeyen fakirliği kendilerine libas olarak kabullenmiş o zamanın tabiri ile “Sufı” günümüz tabiri ile “Mürid, Derviş” yaşantısını kendilerine şiar edinmiş ashabı ile birlikte otururken, bunların içinde Salmanî Farisi, Ebudderda ve Bilâli Habeşi Hazretleri de vardı. Kureyş’in ileri gelenlerinden bir kısım insan kendisiyle görüşmek istediklerini lâkin yanında oturan o fakir insanları uzaklaştırması gerektiğini onlarla aynı ortamda bir araya gelemiyeceklerini Peygamber’imize ilettiler. Resullah (s.a.v.) Efendimiz kendileriyle konuşmak isteyen Kureyş’in bu ileri gelenlerinin müslüman olmalarını çok ama çok istiyordu. Bunu son derece arzu eden Peygamber’imiz (s.a.v.) o adamlar geldiğinde çevresindeki o fakir müslümanların dışarı çıkmasını bir an için düşünmüş olmalı ki Cenabı Hak (c.c.) kendisini hemen Kehf suresinin 28. ayetini göndererek uyarmıştır. Allah tarafından bu uyarma sadece Kehf suresinde değil Cenabı Hak aynı konuya “Abese suresinde En’am suresi 52. ayetinde de” yer vermiş ve bu önemli konuyu bu şekilde üç suredeki bu ayetleriyle perçinlemiştir. Bu ayetlerin içeriği neydi? Gelin hep beraber bu ayetlerin içeriğini inceleyelim ve Resulullah zamanında müridlik, dervişlik, su ılik var mıydı yok muydu? karar verelim. Allahu Teâlâ (c.c.) Kehf suresi 28. ayetinde mealen şöyle buyuruyor:

«”Kendini sabah, akşam Rab’lerine dua eden onun cemal yüzünü dileyen kimselerle beraber tut (onlarla beraber bulunmaya candan sabret) Gözlerin dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan başka yana sapmasın. Kalbini bizi anmaktan alıkoyup, nefsinin arzusuna uyan ve işi hep aşırılık olan kişiye itaat etme. “»

Ayeti kerime “sabah akşam Rab’lerine dua eden, cemal yüzünü dileyen” insanlardan bahsediyor. Yüce yaradanımız Resulü’ne bir an dahi gözlerini onlardan ayırmamasını emrediyor. Şimdi günümüze dönelim. Ve kendi kendimize soralım, bugün sırf allah’ın cemal yüzünü dileyerek sabah akşam Rabb’lerine dua eden insanlar hangi toplumlardan çıkıyor. Bu insanları hangi mektepler yetiştiriyor. Ayeti kerimeye göre bu tür insanlar Cenabı Hakk’ın nazarında son derece itibar görüyor. Resulü’nü bile bu insanlardan bir an dahi gözlerini ayırmanası açısından uyarıyor. Allah’ın son derece kıymet rerdiği bu insanları günümüzde ararsak nerelerde bulabiliriz? Cevabı çok kolay tabiki bir tarikat mektebinde bir gerçek mürşidi kâmilin dizinin dibinde bulabiliriz. O halde şöyle diyebiliriz. Resulullah (s.a.v.) zamanında nasıl ki dünya hayatını ahiret hayatının gerisinde tutan ebedi hayatı ön plana alan, tek dilekleri tek arzuları Allah’ın rızasını kazanmak olan suiıler, dervişane, müridane yaşayanlar vardıysa bu günde aynı yaşam tarzını idame ettirmek isteyen sofiler, dervişler ve müridler vardır. Yukarıda ayeti kerimenin mealinden anladığımıza göre de Cenabı Hakk’ın kulları içinde rağbet ettiği, değer verdiği, itibar gösterdiği kullar da bu bahsedilen sofıler, dervişler ve müridlerdir. İşte bir diğer ayet:

“Sabah ahşam Rab’lerinin rızasını isteyerek O’na yalvaranları kovma,” En’am suresi 52. ayet. diye Resulü’nü ikaz ediyor, Yüce Yaradan’ımız. Cenabı Hakk aynı konuya Abese suresi 1’den 10. ayetine kadar olan bölümde de yer vermiş ve mealen şöyle buyuruyor.

«”Surat astı ve döndü, kör geldi diye ne bilirsin belki o arınacak yahut öğüt dinleyecek te öğüt kendisine yarayacak, kendisini zengin görüp tenezzül etmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun onun arınmamasından sana ne? Fakat koşarak sana gelen Allah’tan korkarak gelin ise, sen onunla ilgilenmiyorsun.”»

Cenabı Hak (c.c.) Resulüne bizzat çevresindeki fakir dünyayı atmış, takvaya yönelmiş Allah’tan rızasını dileyen, bekleyen o insanlara yönelmesini, onlardan bir an bile ayrılmamasını emrediyor. Demek oluyor ki, takva üzere yaşamayı dervişane yaşamayı, müridane yaşamayı Cenabı Hak Resulü vasıtasıyla kullarına emrediyor. Allah’ın açık açık bir çok ayetinde bahsettiği, methettiği, bu hayat şekli bu hayat tarzı o zamanda vardı. Bugünde var, kıyamete kadar da var olacak, İnşaallah. Bütün bu ayetlerin, hadisi şeriflerin ışığında şunu anlıyoruz. Cenabı Hak (c.c.) kullarını yarattığı ilk andan itibaren kıyamete kadar onlardan kendisine varabilmeleri, kendisine kulluk edebilmeleri için vesileler edinmelerini sebepler aramalarını emrediyor.

Resulullah (s.a.v.) Efendimize kadar olan zamanda bu vesileler Peygamberler ve Nebiler idi. Daha sonra Resulullah (s.a.v.) Efendimiz ile birlikte Peygamberlik, Nebilik vesilesi son bulduğundan dolayı ondan sonra günümüze kadar bu vesileler varisi nebi olan Allah dostları, evliyaullahlar yani mürşidi kâmiller olmuştur. Ve kıyamete kadar da böyle devam edecektir. Bizlere düşen de bu Allah dostlarını eleştirmek yerine onlara çamur atmak yerine, yaşarken onları bulup eteklerine yapışarak istifade etmek olmalıdır. Çünkü insanlar içinde yaradanına karşı en samimi bir şekilde kulluk eden onlardır. Çünkü dünyayı boşayarak, ondan yüz çevirerek yüzlerini yalnız Allah’a (c.c.) çeviren onlardır. Çünkü Allah’a varan yolların ve bu yollarda karşılaşılacak olan bütün meşaggatleri bilip ona göre insanlara yardımcı olmaya çalışan onların Allah’a varan yollarda takılmadan, üzülmeden, ezilmeden yürüyebilıneleri için ömürlerine feda eden onlardır. Yine aynı şekilde onlar Allah’ın (c.c.)

«”Haberiniz olsun ki Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yohtur. Onlar hiçbir zaman mahzun da olmayacaklardır .” »
ayetindeki (Yunus 62) müjdelerine mazhar olmuş kimselerdir.Bu insanları eleştirmek yerine toplumların en faydalı en değerli kişileri olarak kabul edip onlardan faydalanmak gerekir.

Konuya Bir Cevap Yazın

  • 23581 Kayıtlı Üye
  • 16569 Konu
  • 143813 Cevap
  • Son Üye utaletryae
Forumda Kimler Online (Şu anda 1 kişi Online)
  • ADMINISTRATOR (3)
  • SÜPER MODERATÖR (9)
  • MODERATÖR (1)